Yazan: Turgut Koçak 13 Haziran 2020
Kim ne söylerse söylesin, eteğinde ne kadar taşı varmış bize atacakmış çok da önemsemiyoruz. Çünkü bizim için doğru neyse o yolda ödünsüz yürürüz.
Bir kez TSİP olarak Leninist parti anlayışından en küçük ödün vermeyeceğiz bu doğru anlaşılsın sonra da Leninist parti anlayışına getirilen eleştirilere de kulak asacak değiliz. Öyle burjuva ağzıyla ahkâm kesip duran küçük burjuva beyefendilerinin sözlerine de aldırdığımız yok. Niye?
Çünkü biz partimizde demokratik merkeziyetçiliği savunuyoruz.
Bütün burjuva partilerinde olan demokrasinin bin mislinin bizde olacağını da açıkça dile getiriyoruz. Parti fetişleştirilip tapılan bir kutsal değil ama gelenin gidenin canının istediğini söylediği bir karman çormanlık yeri de değil. Gerçek bir işçi sınıfı partisini düşmanlarımız öyle bir eleştiriyorlar ki, dönüp baktığınız zaman söylediklerinin bir tanesi bile doğru değil. Yok, parti içi demokrasi yokmuş, partiyi kimse eleştiremezmiş, bu yüzden de bildiği bildikmiş. Sonuç itibari ile de parti içinde yoldaşça bir işleyiş ve liderlik yokmuş da herkes herkesin emir kuluymuş gibi akla ziyan eleştirilerin burjuva ideologlarından gelmesini eşyanın doğası sayıyoruz fakat kendilerine sosyalistim diyenlerin dandunlarını ise doğrusu ciddiyetten tamamen uzak bir davranış olarak niteliyoruz.
12 Eylül 1980 faşist diktatörlüğünün hemen arkasından yurtdışına gidip liberal dönenler bu konuda az tahribat yapmadılar. Çoklarına yanıt verildi ama onların yıkımının ağır olmadığını kimse söyleyemez.
Bu yüzden onların aksine partiye yüklediğimiz işlev elbette büyüktür. Çünkü niye parti burjuvaziden iktidarı alma aracıdır da onun için.
Yaşamımıza giren internet olayı herkes için kendisini ifade edeceği bir alan olduğu için isteyen istediğini yazmakta, başıbozuk yazılar sosyalizm adına her bir tarafı sarmış bulunmaktadır.
Çünkü niye bu son salgın olayı nedeniyle parti olarak zaten sınırlı olan örgütlenme ve örgütlenmeye paralel olarak gelişen eylemliliğimiz büyük ölçüde durmuş olduğu için bizler de kendimizi anlatmak için internetten yeterli olmasa da yararlanmaya çalıştık.
Ancak gördük ki bir çamur deryasının içindeyiz.
Yaşamında doğru dürüst özveri bile göstermediğini bildiğimiz, her anlamda ahkâm kesmenin ötesinde iş yapmayan kimse klavyenin başına geçmiş en iyi komünist olmanın hünerlerini döktürüyor. Döktürürken de bir yerlere küfretmeyi ve gözden düşürücü söz etmeyi devrimcilik sandığı için attığı her adımda çizmeyi aşıyor. Sanıyor ki ben bunları yazarsam birileri beni bulur adam yerine koyar. Evet, bulabilir fakat adam yerine mi koyanlar olur bunlar yoksa soluğunu kesecek birileri mi bu da düşünülmeli elbette.
Neyse biz işimize bakalım.
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak öncülük görevimizi nasıl yerine getireceğiz bu konuya odaklanalım. En başından nasıl bir partiyiz söyledim.
Bu nedenle örgütlenme ve kitleselleşme konusunda yaratıcı adımlar atmalıydık. Bunu salt söz olarak değil eylemli bir şekilde yaşama geçirmeliyiz. İşçiler ve diğer kesimler arasında çalışma yaparak hem yol açıcılık görevini yerine getirmeliyiz hem de mücadele içinde işçilerin kanına sarı zehir akıtan sarı sendikacıların önünü keserek sınıf ve kitle sendikacılığının sıçrama yapması için bir işlev görmeliyiz ki sınıfı parti ile buluşturmanın yollarını bulabilelim.
Ülkemizde ve dünyada son salgın olayı da göstermiştir ki kapitalizmin insanlara dayattığı yaşam öyle çekilir bir yaşam falan değildir. Onlar için işçilerin ve çalışanların yaşamı patronların para kazanmasından çok daha önemsizdir hatta önemi bile yoktur. Bu yüzden de tehlike çanlarına karşın yine de işler durdurulmamış çalışmalar devam ettirilmiştir. Patronları rahatlatmak için her türlü kredi ve destek patronlara verilirken işçilerin kıt kanaat yaşamlarını sürdürebildikleri ücretleri bile kesilmiş, işten atılarak çoğu açlıktan ölün denilerek evlerine gönderilmişlerdir. Bu durumda bile AKP devlet olanaklarını sadece Çalışma ve Aileden Sorumlu Sosyal İşler Bakanlığı’nda kayıtlı AKP yoksullarına dağıtmaktan bile çekinmemiştir. Öyle ki muhalif belediyelere ya kayyum atamış ya da size para yok hizmet verme yollarınızı da kapatıyorum yoksa siz paralel devlet misiniz denilerek halktan öç alma yoluna gidilmiştir. Kısaca AKP’nin uyguladığı politikalar nedeniyle halkın canı burnuna kadar gelmiştir. Bir başka deyişle Amerika’da patlak veren sosyal olaylar neyse bütün kapitalist ülkelerde benzer bir nedene bağlı olarak patlayabilir ve ötesine de geçer.
Hani biz bu sözleri söylüyoruz da sol yapılar herhangi bir konuda birlikte koydukları eylemler niçin bu kadar kitlesiz acaba? Bunun bana göre birinci nedeni bu konuda çağrı yapma alışkanlığında olanların birçoğu kargadan başka kuş tanımadıkları için ajandalarını bilinçli bir şekilde sınırlı tutuyorlar. İkincisi zaten sol ve sosyalist sol hareket bereket kuramından illallah demiş. Üçüncüsü birliktelikler günü birlik kotarıldığı ihtiyaç sonrasında ise gereksizlik olarak görüldüğü için kimsenin rağbet ettiği yok. Daha pek çok konuda eksiklikleri dile getirebiliriz de dördüncüsüyle tamamlayalım. Birlikte davranacaklar nasıl bir ortak disiplin ve davranışa tabi olacaklar, herkes canının istediği gibi mi davranacak? Davranırsa bir kışkırtma olursa nasıl karşılanıp etkisizleştirilecek.
Evet, baskı ve yıldırma arttıkça alanlardan çekilenler de artacaktır bunu anlıyoruz. Başkaları ne düşünür nasıl bir hesap içindedir bilemeyiz ama Türkiye’de bizim için amma da demokratik bir ortam, ne güzel hak ve özgürlüklerimizi de sonuna kadar kullanıyoruz diyebileceğimiz bir ortam asla olmayacağından bizim için kitlesel bir eylemlik içinde kıran kırana bir mücadeleden başka çıkış yolu da yoktur.
Bunu TSİP yerine getirdi getirdi getirmedi biz var olsak bile bize de gerek yoktur.