SIZLANMA YA DA SİNEK VIZILTISI

Yazan: Turgut Koçak 11 Ağustos 2014

Sızlanma anlayışından ömrüm boyunca nefret etmişimdir. Adam sonuçlarının ne olacağını bile bile yapar eder sonra da başlar dizlerini dövmeye. Bir hata mı yaptı önemli değildir, elbette insandır hata da yapacaktır. Aynı hatayı dönüp bir daha bir daha belki de on kez yapar sonra da oturup “ben adam olmam, eşşeğim ben eşşek” diye verir veriştirir kendisine. Yani anlayacağınız sokakta umutsuz vaka olarak dolaşan milyonlarca insanla aynı sokakta, aynı caddede, aynı alışveriş merkezlerinde ve de bilimum sosyal etkinlik alanlarında karşılaşır, dertleşir iç dökeriz birbirimize.

En çok ülkenin anasını ağlatan partilere insanların oy verme alışkanlıkları vardır ve de bir türlü bu alışkanlıktan nedense vazgeçilemez. İnsanlar söver, savar sandığın başına gidince kan tutmuş gibi yine aynı partiye oyunu verip vicdan rahatlığı içinde evine döner.

Tabiki de sandıktan en halk düşmanı, en hırsız, en yabancıların işbirlikçisi, en işçi ve emekçi düşmanı, en demokrasi karşıtı bir iktidar çıktığı için bu kez de oy veren aynı insanlar orda, burda verirler sızlanmanın gözüne. Adamın yarasını deşersiniz, “Ne oldu birader” diye sorarsınız, ooo bir dokun bin ah işit. Muhterem başlar döktürmeye:

“İki elim kırılsaydı da bu partiye oy vermeseydim” “Bir daha verirsem iki elim kırılsın”

Dinlersiniz, dinlersiniz ama içinizden geçeni bir türlü söyleyemezsiniz. Oysa ne çok istersiniz içinizden geçeni söylemeyi. Kendinizi tutar, elinizi sallar, “aman sende” der gülümseyerek yolunuza devam edersiniz. Ancak böylelerine de güvenilemeyeceğinin işaretini kafanızın bir köşesine yazmışsınızdır. Oysa niye sıkıntıya giriyorsun birader, söyle geç ve de rahatla…

Adam ya da kadın “iki elim kırılsaydı da mı” diyor. Hiç bekleme kardeşim; “İnşallah kırılır” de çık işin içinden.

Ha bir de bu halkın adam olmayacağına inanan öyle insanlar vardır ki, sanırsınız bunlar Kemalist’tir, ilericidir, devrimcidir ve hatta olamazlar ya içlerinde ben komünisttim diyenler bile vardır. Bunlar düşünürler ki, benim oyumla sıradan insanın oyu bir mi olacak, olursa bak sonuçlar ortada, her tarafı dinci, imancı kimseler sarmış, iktidarın başındaki adamı görmüyor musunuz; nasıl yaşayacağıma, kaç çocuk yapacağıma, ne yiyip ne giyeceğime kısacası her şeyime karışıyor her şeyime derler. Sonra da bir güzel ellerin memleketinden dem vurup insanlıkta orda, insan kıymeti de diyerek ukala ukala bilgiçlik taslarlar.

Ancak bunların da lafına bakılmamalıdır. Bir şeylerin düzelmesi için küçücük bir özveride bulunmazlar. Hani derler ya bizimde çorbada tuzumuz olsun diye ama onların her nedense çorbada hiç tuzu olmaz. Basıp giderler tatil kentlerine bir oy için şimdi rahatımı mı bozayım, nasıl olsa adam kazanacak fetvasını da yapıştırdıktan sonra Kemalist Kemalist, ilerici ilerici, demokrat demokrat rahatlarından küçücük de olsa vazgeçmezler.

Peki, böylelerine ne demek geçer içinizden?

Sizi bilmiyorum ama ben bugünlük şöyle demeyi uygun görüyorum. “vız gelir, tırıs gidersiniz”

Ülkemizde tip mi yok, sayısına bereket ne ararsanız bulursunuz. Bu türler ne politikaya yakınlık duyarlar, ne bir eyleme katılırlar, ne sorarlar ne de soruştururlar. Ama lafa gelince lafın sunturlusunu konuşmakta üstlerine yoktur. Kazanamayan partiler ve özellikle de sol ve sosyalist partilere bunların verecekleri sürüyle aklı vardır. Başlarlar; bunlar halkın arasına inmiyorlar. Halkın anlayacağı dilden konuşmuyorlar. Halk camiye mi gidiyor onlar da gitmesi lazım. Halkın dertlerini dinleyecekler dertlerini. Kapı kapı dolaşıp anlatacaklar. Bak fişmakan parti nasıl bu işi yapıyor. Adam makarna mı dağıtıyor, sende dağıt kardeşim. Adam çalıyor mu, sende çal ama sende iş yap vb. demeye.

Düşünürsünüz. İşinizin çok zordur. Gerçi akıla da gereksiniminiz yok değil vardır da bu kadarına da pes dersiniz. Oysa bu sayılanlardan bazılarını yerine getirmemiş olsanız da birçoğunu yerine getirmiş biri olarak kendinizi zor tutarsınız.

Peki, kardeşim böyle bir durumda siz ne söylersiniz? Susuyor musunuz, madem susuyorsunuz benim diyeceğimi dinleyin o zaman:

“Hadi oradan yalakalar”

Dedik ya bitmez bu ülkenin alengirli insanları. Seçimler olur. Karşınıza, şimdiye kadar oy verdik de ne oldu diye çıkarlar. Valla arkadaş benim sandığa gitmeye hiç niyetim yok derler. İçlerinde biraz devrimcilik kitabı okumuş olanlarsa ben boykotçuyum demekten kendini alamaz. Eee ne tarafımıza dönsek sıkıntı. Bu insanların hepsi sapına kadar her şeyi biliyor bir tek biz farkında değiliz demek ki olup bitenlerin. Neymiş efendim; oy vermekle bir şey değişmezmiş. Oysa 1946’dan bu tarafa çok partili sistemle birlikte ne değişiyorsa verilen oylar sayesinde değişiyor. Yollar yapılıyor, ormanlar katlediliyor, su havzaları kurutuluyor, HES’ler almış başını gitmiş, kentlere göğü yarıp geçen iş merkezleri dikilmiş, ortalık AVM’lerden geçilmiyor. Vurgun, talan, Karun kadar zenginlik, rüşvet, adam kayırma, nüfuz ticareti, ülke topraklarını parsel parsel satma, işçi ve emekçilere kan kusturma, dinin politikaya alet edilmesi, özgürlüklerin budanması yeminle söylüyorum say say bitmeyecek kadar şey bugüne kadar verilen oylarla değişmiş.

Ben kendimi bildim bileli ülkemizde bir kısım “devrimciler” var ki, her defasında sandığı protesto etmişler ve BOYKOT demişlerdir. Sonra ne olmuş peki? Yukarıda saydıklarımız olmuş. Sistem küçücük de olsa boykot denilerek sarsılmış mı? Hayır sarsılmamış. Madem ortada sistemi sarsan bir şey yok, egemen güçlerden iktidarı almanın esamisi bile okunmuyor peki ne adına boykot yapılıyor o zaman? Gerçi boykot diyenler işin kılıfını hazırlamışlar. Onlara sorarsanız sistemle asla uzlaşmazlar, her Allahın günü işleri güçleri devrim yapmaktır ama yakınından bile geçemezler. Bazı boykotçularsa bu işi ötekilerden geri kalmamak için yaparlar. Sonra da çıkıp hep birlikte ne denli devrimci olduklarını birbirlerine anlata anlata bitiremezler. Seçimlere katılanlarınsa ne oportünistlikleri kalır, ne parlementaristlikleri ne de sosyalizm düşmanlıkları. Onlara göre sandığa gidenler davayı bir şeylerin karşılığında satmışlardır. Yani anlayacağınız ortada bir alışveriş olmuştur. Peki, bu gibilere ne söylenebilir?

Çok şey söylenir aslanda. Haydi, bir kaçını yazalım. Hani alışverişten söz ediliyor ya, bunu söyleyenleri izleyin nasıl satıcı ve alıcı olduklarını göreceksiniz. Hani bunlar parlementarist diyorlar ya, bunların nasıl birer gizli parlementarist oldukları konusunda asla yanılmayacaksınız. Hani bazı “solcuların” çok kullandıkları oportünist sözcüğü var ya işte bu sözcük de bu gibilerin göğsünde madalyadır aslında.

Yarın gideceğiz, sandığa oylarımızı kullanacağız. Biz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmemesi için elimizden geleni yapacağız. Peki, siz ne yapacaksınız?

Yanıt belli.

Siz de Recep Tayyip Erdoğan’ın seçilmesi için her şeyi yapmış olacak sonra da dergilerinizde en “devrimci” ne kuramlar yazacaksınız ne kuramlar.

Oysa kuram ağacı gri, devrim ağacı yeşildir.

Gerçekler de bu kadar basit ve direngendir sevgili dostlar.