Yazan: Turgut Koçak 7 Temmuz 2020
Siz düşündünüz mü bilmiyorum ama benim hemen hemen bu konuları düşünmediğim ya da ne bileyim rafa kaldırdığım bir günüm bile olmadı.
Bildiğiniz gibi Türkiye sol ve sosyalist hareketi bir 12 Mart yaşadı sonra görüldü ki Türkiye sol ve sosyalist hareketin önemli günler için pek de hazırlığı yoktur.
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) kurulduğu andan başlayarak bir anda yığınsallaşması ulusal ve uluslararası planda pek çok çevreyi ürküttü. Bu yüzden de sanki olağan bir şeymiş gibi parti kendi içinde ideolojik sürtüşmeler yaşamaya başladı. Birçokları birdenbire geçmiş köklerini anımsar oldukları için herkes kendi baktığı yerden partinin ideolojik olarak eleştirisini yapıp safları boşalttılar. Parti o günün curcunası içinde bu konuyu kendi içinde gerektiği kadar tartışmadı ya da tartışamadı. Son olarak da ideolojik olarak hiçbir ayrılığı olmayan ve TKP-B olarak nitelenen bir grup partiden kopunca da konu o iyi, ben daha iyiyim ya da onlar çok kötü gibi tanımlamaların dışında konunun üzeri örtülüp bırakıldı. Bununla birlikte TSİP her durumda saflarından kopuşlar yaşasa da yine de ayakta kalıp diri kalmayı başaran ender örgütlerden biri olarak var oldu. Kuşkusuz iddiaları da vardı ve bu iddiaları sonucudur ki TSİP 12 Eylül faşizminin kapatma kararına başkaldıran bir parti olarak tarihe geçti.
Bu yüzden de kontrolü mümkün olmayan bir örgüt olarak birilerince TSİP hakkında not düşüldü.
Buraya kadar her şey güzel fakat nasıl SSCB’de sosyalizm Gorboçov eliyle her anlamda yıkıldı ve son günlerine onun gayretiyle geldiyse TSİP’te pekâlâ kendi içinden yıkılabilirdi. Öyle de oldu. TSİP’te kısa süre önce ideoloji belirleme noktasında olan kimseler birden bire Gorboçov düşüncesinin peşine takıldılar. Takılırken de parlatılmaya çalışıldılarsa da yeterince entelektüel bir birikimleri ve etkileri olmadığı için yine de sol kamuoyunun önüne sınırlı örnek insanlar olarak çıkarıldılar.
Diğer bütün örgütlerde de aynı şeyler yaşandı. Öne çıkmış isimler sanki gece yatmışlar sabah başka birisi olarak kalkmışları da artık yazıp çizdikleri de bir anda yön değiştirmişti.
Bunların içinde kimler yoktu ki?
Bu insanların yazıp çizdikleri öncelikle Lenin’i hedef aldı, daha kimse Marksa söz edecek konumda değildi. Çünkü Marks’ı da hedef alırlarsa inandırıcılıkları kalmayacağını herkes bilir. Bu yüzden de ilk furya da Stalin’le işe başlayıp Lenin’le devam ettiler. Sosyalizme sıkı sıkıya bağlı geniş bir kitle üzerinde adeta kılı kırk yararak öyle bir operasyon yapıldı ki bırakalım sol ve sosyalist çevrelerin çoğunda devrim yapmayı, sosyalizme bağlılık konusunda da ikircikliğe düşüldü. Örgütler iplik iplik çözüldü ve işlevsizleştirildi.
Direnenlere karşı ise “dinazorluk” suçlaması ile başlatılan eleştiriler genişletildikçe genişletildi?
İşte tam da işin burasında şu soruyu sormak kaçınılmaz oluyor.
Bu furyanın fitilini kim ateşledi, kim ya da kimlerin etkisinde örgütlere bizzat en tepeden operasyonlar çekildi? Kendi adıma bu olup bitenleri çok da masumane falan bulmuyorum. Bana göre işin içinde ucu CIA’ye uzanan ve bu operasyonda payandalık etmiş insanların kesinlikle parmağı var. Niye derseniz bırakalım bizim ülkemizi Avrupa ülkelerinde bile bu yönde bilinen CIA operasyonları olduğuna göre bizim gibi çok önemli olan bir ülkede CIA’nın adam sende diyeceğine inanabilir miyiz? Bazılarının gayretlerine baktığımız zaman bu gayretteki insanların yaptıklarını şimdi başka şeylere inandıkları için öyle davranıyorlar gibi safiyane bir değerlendirmeyle işi geçiştirmemiz olası mı? Bence bu yönde görevliler eskiden de vardı. 12 Eylül faşizmi sonrasında da oldu şimdi de vardır.
Dolayısı ile konuyu ele alır iken yaşananları da değerlendirince pek çok taşın yerli yerine oturduğunu görmekte ve ısrarla şu an TSİP’i sürdüren kimseler olarak hem bizdekilerin hem de her yerde dolaşıp başkaları adına işbitiricilik yapanların ipliğini pazara çıkarmak bizim de işimizdir diyor, sola ve sosyalizme inanmış, bu yönde bedeller ödemiş olan herkesi düşünmeye yetmez onları gereken adımları atmaya çağırıyoruz.
Entelektüel derinlikli görünmek ve pek çok şeyi biliyormuş havası içinde olanların kendinden menkul bilgi ve becerileri (tartışılır) bazılarınca denize düşenin yılana sarıldığı durum haline geldiği içip bu tipler parlatılıp parlatılıp her defasında bir yolu bulunarak yığınların önüne çıkarıldı çıkarılıyor. Ama her şeyin bir sonunun olduğu noktasından yürürsek bu furyanın da artık sonuna gelindi diyebiliriz.
İddiamız yalın ve anlaşılırdır. Bize göre tarihte hiçbir zaman ahbap-çavuş görünümlü toplulukların ömrü uzun olamamıştır olamazlar da. Bu gruplar ne zaman öğretisel olarak ortaklıkları kalmaz yine de bir kitleye gereksinim duyulur işte o zaman devreye bizim gibi ülkelerde hâlâ daha iş gören ahbap çavuşluk olgusunu piyasaya sürmüşlerdir ki bu işin de sonuna gelinmiştir.
Geriye uğraşılacak çok önemli bir konu daha kalıyor o da görevi sosyalizmle uğraşmak ve bu yolda yürüyenleri işlevsiz kılmak için elinde büyük olanakları olan CIA gibi sosyalizm düşmanı istihbarat örgütleri var ki bizle de onlarla savaşmak zorundayız.
Onun özeti de şudur; biz sosyalistler var ya biz sosyalistler; inanın o dev yel değirmenleri ile savaşacak kadar yürekli bir o kadar da yürüdüğümüz yoldan geriye bir adım bile atmayacak kadar inat ve kararlıyız.
O zaman kazanan da bizler olacağız kesin…