Yazan: Turgut Koçak 2 Temmuz 2015
Dün dündü bugün bugündü sözü hepimizin belleğine kazınmıştır. Suriye’den kaçar gibi Süleyman Şah Türbesi AKP iktidarı tarafından Türkiye sınırına getirildiğinde MHP’li Oktay Vural Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz için Sıvışma Bakanı demiş ve ağır eleştirilerde bulunmuştu. O günlerin devamında ise İsmet Yılmaz ve AKP iktidarına MHP tarafında öyle ağır eleştiriler gelmiş, diyebiliriz ki, dirhemini yiyen it kudurur cinsindendi.
Aradan süre geçti, seçimler oldu ve “Sıvışma Bakanı” olarak nitelenen İsmet Yılmaz AKP’nin TBMM Başkan adayı oldu. MHP allem etti gallem etti, bir zamanlar sıvışma Bakanı olarak nitelediği kişinin TBMM Başkanı olmasını sağladı.
Unutmayalım ki AKP iktidarının olumsuz siciline MHP’nin ortaklığı ne ilktir böyle giderse ne de son olacaktır. MHP, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinde en büyük rolü oynamış, türban konusunda AKP’nin istediği yasaların çıkmasını sağlamış, en önemlisi de 4+4+4 Eğitim Sistemi’nin geçmesini de MHP sağlamıştır. MHP’nin son kazığı ise TBMM’nin başkanlık seçiminde olmuş ve İsmet Yılmaz’ın seçilmesini sağlayarak yolsuzluklardan tutalım da daha başka bir dizi konuların üzerine gidilmesinin önünü kapatmıştır.
Şimdi çeşitli çevreler bir kez daha MHP’nin güvenilmezliğini görmüş ve MHP’li senaryoların basılamayacak çürük bir tahta olduğunu yaşayarak anlamıştır. Oysa CHP çeşitli zamanlarda MHP ile koalisyonda dahil birçok ortak şey yapılacağına inanarak kimi sözcüleri aracılığı ile kamuoyuna MHP’yi olumlayan demeçler vermekle kalmamış, yerel seçimlerde de AKP’nin kazanmasındansa MHP’nin kazanmasını sağlamak için önemli adımlar atılmıştır. 7 Haziran milletvekili seçimlerinde bile MHP’nin milletvekili çıkaracağı yerlerde CHP’den MHP’ye oy kayması olmuştur. Yani sözün özeti; televizyonlarda, gazetelerde, orda burda bu yönde konuşup yazıp çizenler bir kez daha MHP’nin tuzağına düşülmesine olanak hazırlamışlardır. Seçimlerin hemen arkasından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na “koltuk tedarikçisi” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli kimin koltuk tedarikçisi olduğunu bir kez dahan kanıtlama konusunda toplumu yanıltmamıştır.
Malum Cumhurbaşkanı koltuğuna da Abdullah Gül’ü oturtan MHP’nin olduğunu unutmuş değiliz.
Burada önemli bir not daha düşülmesi gerekmektedir. O da Deniz Baykal’ın Recep Tayyip Erdoğan’ın davetine koştura koştura gelmesi ve toplum katında yaratılan güvensizliktir. Eğer Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı altı boş bir çağrı ise böyle bir çağrıya Deniz Baykal’ın anında uymuş olması tabiki de düşündürücüdür. Yok, burada kamuoyunun bilmediği bir şeyler konuşulmuşsa eğer bu daha vahımdir çünkü burada hem CHP hem de beklenti içinde olan kamuoyu yanıltılmıştır. Dolayısı ile ortaya çıkan güvensizliğin faturası da doğal olarak CHP’ye çıkarılmıştır.
Yolsuzlukların üzerine gidilmesi için CHP’li bazı milletvekillerinin 4 Bakan ile ilgili hazırladıkları Yüce Divan hesapları da böylece suya düşmüştür. Çünkü AKP TBMM Başkanlığını aldığı için bu tehlikeyi atlatmış bulunmaktadır.
Olup bitenlerin arkasından koalisyon kurulur ya da erken seçimlere gidilirse bile AKP valilerden, kaymakamlara, oradan devletin tüm birimlerine kadar kontrol ettiği bir avantajla seçime gideceği için bir kez daha seçimlerden kazançlı çıkma olasalığı vardır. Burada da kaybedecek olan kuşkusuz MHP olacağı için bir anlamda MHP kendi ayağına da kurşun sıkmış bulunmaktadır.
Yalnız MHP’nin böyle bir yolu seçmesinin altında yatan şey daha derinlikli olarak düşünüldüğünde bir savaş hükümeti kurulmasına yardımcı olmak da olabilir. Yani her ne olursa olsun MHP’nin tutumu Türkiye’yi felakete sürükleyecek bir tutum olup hesabını da elbette vermekten yakasını kurtaramayacaktır.
Alın size SIVIŞMA BAKANI!
Alın size SAVAŞ HÜKÜMETİ!
Buyurun seçip alın ve tepe tepe kullanın.