Yazan: Turgut Koçak 8 Nisan 2014
30 Mart seçimlerinin hemen arkasından Cumhurbaşkanı seçimi tartışılmaya başlandı. Hangi kanalı açsak bu konularda ustalaşmış lafebeleri düşüncelerini söylüyor. Recep Tayyip Bey’i bu koltukta görmek isteyenlerin dışında kalanların hemen hepsinin ortak bir yargıda birleştiklerini görüyoruz. Bunların dilinden sağcı ve muhafazakar kimlikli bir cumhurbaşkanı adayı düşmüyor. Bunlar bu konuda düşün birliğine varmışlar varmasına da bu adayın kim olacağı konusunda henüz netleşmiş olmadıklarından akıllarına sağcı ve muhafazakar kim gelirse sayıp duruyorlar. Bu beylerin her nedense akıllarına ilerici, demokrat, devrimci ülke insanını kucaklayacak bir aday bir türlü gelmiyor.
Acaba neden?
Uluslararası sermaye ve işbirlikçi sermaye Türkiye’yi evire çevire sömürmek için önümüze iktidar modelleri koydular. 12 Eylül 1980 faşist darbesiyle başlayan, Turgut Özal’ın ANAP’ı ile süren ve nihayit AKP gibi emperyalizmin uşağı, gerici ve faşizan bir iktidara Türkiye mecbur edildi. Bu iktidarlar sırasıyla sola ve sosyalistlere karşı akıl almaz baskı ve yıldırma politikalarının yanında ideolojik saldırılarını da en yüksek noktaya çıkardılar. Bu sömürücü takımına göre artık sol ve sosyalizm bitmişti. Aynı yaklaşım geçmişten bugüne bir varlık olarak kendini ifade eden sol ve sosyalist yapılarda da belirgin bir şekilde kendini göstermiş, ortaya çıkan sol yapılar sağa dümen kırarak önemli ölçüde makas değiştirmişti. Sol ve sosyalizmde direnenlere karşı ise yoğun bir kampanya açılmış onların ne dinazorluğu bırakılmıştı ne de zaman tünelinde kalmışlıkları. İşte bu yüzden de solun başta işçi sınıfı olmak üzere toplumun yoksul kesimleriyle bağları koparılmış, bu kesimler sistemli şekilde dini ağırlıklı parti ve cemaatlerin kucağına itilmişti. O günden bugüne kadar sistem partilerinin çabaları bu yönde sürerken kimi sol yapılarda sermaye güçleriyle aynı kayıkta oldukları yönünde sağcı, gelip geçici modaya kapılmış bir politika izlemişlerdi. İşte bugün sağcı ve muhafazakar bir cumhurbaşkanı adayı dışında kimsenin aklına solda bir cumhurbaşkanı adayı gelmiyorsa bunun en önemli nedeni budur.
Bir diğer başka konu ise BDP’nin bu konuda nasıl bir tutum izleyeceğidir. BDP kendi durumuna uygun kim varsa ona yeşil ışık yakan bir tutum içindedir. Bu yarıştan önce Recep Tayyip Bey’in konumu ile ilgili ortada bir sürü tevatür dolaşmaktadır. Recep Tayyip Bey 30 Mart seçimleriyle birlikte %43’lük bir oyla seçilme şansını kimilerine göre arttırmış bulunmaktadır. %43’ün üzerine BDP ve diğer sağcı partilerden hatta MHP’den gelecek oylarla Recep Tayyip Bey’in cumhurbaşkanlığını çantada keklik görenler vardır. Öyle ki, Recep Tayyip Bey’in zaaflarından BDP’nin yararlanacağı ve bir pazarlık sonucu seçimini Recep Tayyip Bey’den yana koyacağı yönünde epey umutlu olan çevrelerin murat ettikleri isteklerini ifade edip durdukları gözümüzden kaçmıyor. BDP böyle bir politikaya yatar mı derseniz, burada BDP’yi sol bir politika izlemeye yöneltecek hiçbir neden görülmemektedir. BDP şimdilik bozula düzüle gitse de kendisini “çözüm süreci"ne kilitlemiştir. BDP tavrını ister Recep Tayyip Bey’i desteklemekten isterse boykottan yana koysun sonuç Recep Tayyip Bey’in işine yarayacaktır. Geriye diğer sağcı ve dinci partiler kalmaktadır ki onlar zaten Recep Tayyip’in yanında sıralanacaklardır. MHP’nin tutumuna gelince MHP 30 Mart seçimlerinde oyunu arttırmış bile olsa MHP’lileri birebir kontrol etmekten epey uzaklaşmıştır. MHP’ye oy verenlerin çok büyük bir kesimi Recep Tayyip Bey’e oy vermese de yine de hatırı sayılır bir oy kaçışı Recep Tayyip Bey’den yana olacaktır. Kaldı ki, MHP’nin bugüne kadar çeşitli konulardaki tutumuna bakarsak neler yapabileceği bizi şaşırtmayacaktır.
Sonuç olarak sol ve sosyalist sol bir kez daha kendisini toparlamalı, sağa karşı yoğunluklu olarak ideolojik ve örgütsel bir mücadele yürütmelidir. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili sistem partileri gibi bir çizgiye düşmek zorunda değildir. İşin kötüsü bu konuda fazladan yapacağı bir şey de olmamasına karşın düşüncelerini açık bir şekilde kamuoyuna duyurmaktan bir an bile geri durmamalıdır. Sağın seçeneği yine sağ görüşüne toplumu mahkum etmek isteyenlerin kimler oldukları ortadadır. Bu yüzden sol ve sosyalist solun bu seçeneğin karşısına sol ve sosyalist seçeneği çıkarmaktan ve kıyasıya bir mücadeleye girişmekten başka da bir seçeneği de yoktur yolu da…
Toplumu; Recep Tayyip ve onun benzeri birine mahkummuş gibi göstermek kurnazlığı sistemin en tilkice başvurduğu bir yöntemdir.
Bu yöntemi de bozmak bizim işimizdir.