Yazan: Turgut Koçak 10 Şubat 2022
İki anlayış zaman zaman karşı karşıya gelir. Birisi sınıfsallığa kulak tıkayıp yüz çevirenler ötekisi de her şeyi sınıfsallıkla açıklayanlar. Hiç kuşku yok ki TSİP olarak biz politik yorumlarımızı sınıfsallığa dayandırırız bu gerçeklerden de asla ödün verecek değiliz. Bir zamanlar ülkeden Avrupa’ya sınıfsal bir duruş gösterdikleri ve bu doğrultuda mücadele ettikleri için kaçanların neredeyse ağırlıklı bir bölümü sınıf gerçeğine arkalarını dönerek neo-liberalizmin en hızlı savunucuları olarak ülkeye dönüp tövbekârlıklarının gereği hızlı birer sermaye öğretisinin savunucuları oldular ve yeri geldi bize de “Siz hâlâ klasik sermaye düşmanlığından kurtulamadınız” diyerek sözüm ona bizleri eleştirdiler.
Kapitalist öğretinin bize öğrettiği en önemli kural sınıf gerçeğidir. Toplum iki ana sınıfa ayrılır. Bu iki ana sınıfın dışında kalan fakat yer yer sermaye sınıfına yakın yer yer de işçi sınıfına yakın ara tabakalar vardır. Sözü geçen sistemde küçücük bir azınlık üretim araçlarına sahiptir, milyonlarca kimse ise sadece emeğinden başka bir şeye de sahip değildir. Çalıştırdıklarının yarattığı artı değere el koyan sömürücü sınıf zenginleştikçe alım gücü düşen kesimler ise yoksullaşır. Süreç içinde ara tabakalar olarak nitelediğimiz kesimler ellerindekini yitirerek işçi sınıfı ordusuna katılırlar.
Hani neo-liberalizmden söz ediyoruz ya kapitalizm her şeyi ama her şeyi meta olarak gördüğü için alınıp satılması üzerinden düşünür ve yeni yeni olmadık kazanç yolları bularak toplumu kat be kat nasıl sömüreceğini de bir güzel formüle edip uygular. Sonuçta bu hinoğlu hinlik üretim araçlarına küçük bir azınlığın sahip olduğu sürece değişmez ve sömürü çarkı da emekçiler üzerinden ağırlaşarak devam ettirilir. Bugün ülkemizde yaşadıklarımız bu gerçeklerin ta kendisidir.
Hani kaç yüzyıl mücadele etmişliğimiz ve kazanımlarımızdan söz ediyoruz ya kapitalizm o kazanımlarımızı da tek tek elimizden almış bulunmaktadır. İşçiler çalışmak zorundadırlar. Çalışabilmek için hayatta kalmaları gerekir. Bunun için de aç ama ölmeyecek kadar bir ücret çıkar karşılarına. Sömürü arttıkça bunu karşılayacak güçleri olmayan işçiler ise hak arayışına girerler. Bunun için grev vb. birçok mücadele yöntemi kağıt üzerinde haktır diye dile getirilse de ülkemizde işçiler ne direniş, ne de grev gibi hak arama silahlarını kullanamamaktadır. Kullanmaya kalktığında de devletin kolluk güçlerini işçiler ne yazık ki karşılarında bulmaktadırlar.
Migros’ta çorap fabrikalarında, motokuryeler ve daha pek çok fabrikada işçiler direniş başlatmış bulunmaktalar ama patron anlaşmaya yanaşmadığı gibi işçilere birer mesaj atarak iş aktinin fesh edildiğini bildirmekte her türlü hak arama yolu da iş yerlerine çağrılan kolluk güçlerince engellenmekte işçiler gözaltına alınıp karakollara götürülmektedir. Daha da önemlisi işçiler tazminatsız şunsuz bunsuz kolaylıkla kapının önüne konulmaktadır. Şu an ne yaşanıyorsa, halkımız bunca ağır koşullara niye mahkum edilmişse hepsi hepsi sermaye düzeninden kaynaklanmakta olup karşımıza bütün kötülüklerin anası olarak kapitalizm çıkmaktadır.
Öyle bir sömürü ve hırsızlık düzeni ki ülkemizde kamuya ait milyarlarca ederi olan fabrika, kurum ve kuruluş resmen bir avuç soyguncuya peşkeş çekilmiştir. Dönen çark çalışanların ve tüm emekçilerin aleyhine bir avuç vurguncunun ise çıkarına dönmektedir. İşte bu yüzden çağımızın en modern sınıfı olan işçi sınıfının öğretisi olan sosyalizmi hedefleyerek bir sosyalist partinin iktidarı ele geçirmesi gerekir. Bunun içinse gerçek bir sınıf partisinin yani partimiz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin örgütlenmesi için canla başla çalışmalı iktidarı ele geçirmeli arkasından da hemen el konulması gereken üretim araçlarına ve finans kuruluşlarına el koyarak gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan sosyalist bir düzeni inşa etmeliyiz.
Elbette işler benim kısaca özet geçtiğim şekilde bitebilecek bir kolaylıkta değildir. Bunun için bileği işçi sınıfı öğretisinin ve eylemli önderliğinin yürütebileceği bir anlayışa denk düşen bir parti silahını ve kurmaylığını devreye sokmalıyız. Yoksa bu soyguncu takımından iktidar alınmadığı sürece ne sömürünün ne de baskı ve zulmün önünü kesebiliriz. Hak için, ekmek için direnenler siyasi iktidarı akıl edemediklerinde sömürü döngüsü asla ama asla bitmeyecektir.
Bu yüzden de sınıfsal bir anlayışı yani işçi sınıfının öğretisi sosyalizmi başat kılmadan kimi hak elde edişler gerçekleştirilse bile kısa bir süre içinde elde ettiklerimizi yitirmekten kurtulamayız.