Yazan: Turgut Koçak 23 Şubat 2021
Hep konuşulagelmiştir. Ne yapsak da şu sosyalistlerin sınıflardan söz etmelerinin önünü kessek diye.
Çünkü sınıf gerçeğinden uyuz olan sermaye güçleri hiç mi hiç sınıf gerçeğinin konuşulmasından hazzetmezler.
Bu yüzden de olmadık şeylere başvurulur ve sosyalistlerin ne kadar çağın gerisinde kaldıklarına dair bir sürü aptalca şeyle söylenir.
Kimilerine göre teknoloji çok gelişmiş olup artık o klasik bağlamda işçi sınıfından söz edilemez. Hatta öyle ki bir şeyler değişecekse eğer bu değişimin sağlayıcısı işçiler değil daha çok iyi eğitim görmüş, üretimi bilgisayarlar aracılığı ile yapabilen işinin mühendisi kimselerce gerçekleştirilecektir. Bu düşünce bir süre çok konuşulup çok yazıldı. Sermayenin uluslararasılaştığı üzerinde durularak zenginliğin ve gönencin dünyanın her tarafına götürüleceği ileri sürülerek soldan da bazıları liberalleşip o çevreye akıl hocalığı yapar hale geldiler. Geldiler de değişen pek bir şey olmadı. Dünyanın her tarafında yoksulluk ve sınıflararası uçurum artarken zenginleşme küçük bir azınlığın elinde toplandı. Yani o küreselleşme diye sunulan düşten büyük insanlık denilebilir ki çabuk uyandı.
Arkasından da korona virüs salgını insanlığın başına bela olur olmaz bazıları yeniden başlattılar kalem oynatmaya. Aman efendim bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmazmış. İnsanlık istese de istemese de sosyalizmle tanışacakmış. Ne diyelim vallahi gözlerimiz yaşardı. Durum böyle izah edilince bizler de ne yapalım devrim yapamıyoruz ama Sağ olsun şu virüse bizim yerimize sosyalizmi o getirecek diye bekliyorduk ki her her şey hiç de söylendiği gibi olmadı.
Zenginler hastalıktan da kendilerini daha iyi korurken salgın yoksul çevrelerde yayıldı. Yoksullar işinden, aşından oldular derin bir ekonomik çıkışsızlığın içine yuvarlandılar. Yaşamlarını yitirmeleri de cabası. Haklarını arayan emekçi kesimler sermaye iktidarlarınca adeta ezilip meydanlardan silinmek istendi. Emek kesiminden gelebilecek olan her türlü direnişin önü polis zoruyla kesildi.
Ülkemizde işçilerin işten çıkarılma gayretleri giderek arttı. Salgın döneminde işten çıkarmaların çok da ahlaki bulunmaması sermayenin timsah gözyaşları sonucu az bir ücrete talim etme noktasına çekildiyse de bunun da bir sonunun olması gerektiğini düşünen işveren çevreleri bir yolunu buldular da. Neden derseniz; işçiler ücretlerinin arttırılmasını mı istiyorlar, bunun için çeşitli direniş yollarına mı başvurdular ya da ne bileyim sendikalı olursak daha kolay haklarımızı alırız mı diye akıllarından geçirdiler. Hemen işveren harekete geçti ve 29. Maddeden sendika konusunda öncü olan işçileri ve hak isteyen işçileri kapının önüne birer ikişer koymaya başladılar. Bu madde bildiğiniz gibi ahlaki bir sorunu içeriyor. Örneğin hırsızlık gibi. İş böyle olunca da bu da demek oluyor ki bir kez bu maddeden işten atılan kişinin karşısına bu madde her yerde çıkacak ve hiçbir yerde iş bulması mümkün olmayacaktır.
Görüldüğü gibi işverenin çıkarına işleyen her zaman maddi bir ortam söz konusu. Bu yüzden de İşçileri umarsız bırakmak için soluğunu kesmek isteyenlere karşı işçilerin de ellerinde silahları olması gerekiyor fakat bu silahlar iktidar tarafından adım adım ellerinden alındı. İşçiler üretimden gelen güçlerini kullanmak isteseler bu düşünceye uygun bir ortam söz konusu değil. Ne işçiler yeterince örgütlüler ne de işçilerin bir bütün olarak tavır gösteremedikleri için işverenin karşısında direnecek halleri var. İşin daha da kötüsü hemen her yerde işçiyi patrona pazarlayan sarı sendikalarda say say bitmeyecek kadar çok. Onlar işyerlerinde işçilerin çıkarı için değil de işverenin çıkarı için varlık gösteriyorlar.
Durum bu merkezdeyken tabi ki de oturup düşünmek gerekiyor. Madem işçiler böylesine kuşatılmışlık içinde yaşamak zorunda bırakılmışlar, o zaman da işçilerin işyerinde ve dışarda işçi olmaktan gelen dayanışma anlayışlarını yaygınlaştırmaları gerekiyor. Ki her defasında yalnızlaştırılıp kapının önüne konulan işçi yalnızlıkla tanışmasın işçilerin kardeşliği ve dayanışmasıyla kucaklaşsın ki yalnız olmadığını görüp umutsuzluğa kapılmasın.
Bu gerçekler ışığında sol ve sosyalist partilerden tutun da emek eksenli sınıf ve kitle sendikacılığından yana olan herkesin kolları sıvayarak işçilere ve emekçilere kurulan kapanları kırabilecekleri bir ortam yaratmış olalım. Sonra da küçük burjuva gevezeliğiyle değil de yapılması olası şeyleri yaparak bir güç olduğumuzu herkese ama herkese gösterebilelim.
Çünkü bizim yarınlarımızı güzelleştirecek olan şey virüsün ortaya çıkardığı zorunluluk değil, kendi aklımız, bilincimiz ve kırılmaz irademizdir.
Bunu da hiç unutmayalım.