Yazan: Turgut Koçak 20 Şubat 2014
Recep Tayyip Erdoğan hükmetme hastalığına tutulmuş. Basını zaptı rapt altına almak için elinde telefon oraya “alo” buraya “alo” deyip duruyor. Gazeteci olmayan gazeteciler de ne yapsınlar ulufelerinden olacak değiller ya; onlar da başüstüne çekip Başbakan ne dersen yerine getiriyorlar, olup bitiyor. İsterse getirmesinler, patronların maliye ile ilgili hesapları didik didik edilip ceza üstüne ceza yiyecekleri gibi ihale muslukları da kesilip iflasları gerçekleştirilebilir. Birçokları ise zaten uzun zamandan beri dünyalık paylaşıyor, alan memnun veren memnun yani.
İnsanlar şaşırıyor, bir başbakan nasıl olur da bunca işinin arasında her şeye karışma fırsatı bulabilir ya da karışır diye. Bunda şaşılacak şey yok ki, bunca yolsuzluğa ve hesapsızlığa kapı aralamış biri ancak ve ancak her şeyi kendisi kontrol altında tutmak ister de bu yüzden şaşırdığımız şeyleri yapar ya da yapmak zorunda kalır. Öyle ya maazallah kontrolsüz gücün nelere mal olacağını kestirmek olası mı? Bir de bakarsın ki, belgeler ve bilgiler ortalığa saçılıvermiş. Hoş, şimdi de saçıldı, Başbakan’ın birinci elden kontrol etme işi bir şeye yaramadı. Pislikler ne var ne yok bir bir ortalığa dökülmeye başladı.
İşin buraya kadar olan boyutu bir iktidarın içine düştüğü bataklığı ve boyutunu gösteriyor. Ancak bu denli çamura batmış bir iktidarın da siyasi iktidarını ve varlığını olağan koşullarda sürdürmesinin elbette ki olanağı kalmadığından Recep Tayyip Erdoğan ve tayfası da olağanüstü yöntemlere başvuruyor. Şu operasyonlar sonrası yaşadığımız olağandışı uygulamalara baktığımız zaman her şey gün gibi ortaya çıkıyor.
Böyle bir iktidarın özgürlüklerin yaşandığı bir ülkede sürdürülmesi olanaksız olduğuna göre Recep Tayyip Erdoğan da ister istemez var olan ne kadar temel hak ve özgürlükler varsa ortadan kaldıracak yol ve yöntemlere başvuruyor. Ne yapsın, basın ve internet susturulmasa insanlar düşüncelerini söyleyecekler AKP iktidarı da suçlamaların altında ezilip yok olacak. İşte bu yüzden internete kısıtlamalar getirilen kanun çıkarıldı. İşte bu yüzden basın iktidarın baskısı altına alınmak isteniyor.
Tabi iş bu kadarla da kalmayacak. Bugüne kadar çıkarılmış olan MİT’le ilgili yasalar yetmiyormuş gibi bu yasalara yenileri de eklenip iktidar MİT aracılığı ile isteğini yaptırabilecek. Neymiş efendim MİT Bakanlar Kurulu’nun aldığı bir kararı uygulamak zorundaymış. Sonra? Sonrası ortalıkta iktidara muhalif kim ya da kimle varsa tepelerine biniliverecek. Dahası MİT’in operasyonelliği dışa dönükken bu kez operasyonu içe dönük olarak da işleyecek, katı yasalar ve uygulamalar nedeniyle iktidara şu ya da bu nedenle karşı olanlar kimvurduya götürülüverecekler. İşte iyice köşeye sıkışmış bulunan AKP iktidarı şimdi de böyle bir ateşle oynamakta, faşist bir devlet işlerliğini ülkemizde bastıra bastıra uygulamaya çalışmaktadır.
Sonra efendim Ankara’da 15 gün süreyle polis her yerde vatandaşın üstünü başını arayacak, kimlik kontrolü yapacakmış. Alsana ilan edilmemiş olağanüstü hal durumu. Üstelik mahkemeden bu işin kararı bile alınmış. Gerçi AKP ileri gelenleri uyduruk senaryolar dillendirmeye başlamışlar, kimi terör olaylarına başvurulacağını söyleyerek birilerinin kulağına karsuyu kaçırmışlardı ya neyse. Daha dün İ. Melih Gökçek’in yaptığı açıklamaları unutmuş değiliz. Böyle giderse AKP iktidarı anlaşılıyor ki, seçimlere doğru baskı ve yıldırma yöntemlerini arttırarak gidecek, gidecek ki, yurttaşların özgür iradesiyle AKP’yi tepetaklak göndermesi gerçekleşmesin.
Ne diyelim, hâlâ şehzadelik düşü görenlerin olduğu bir ülkede bunların olması yadsınamaz.
Ancak belirtelim ki, bizlerin de şehzadesiz, sultansız yaşamaya başladığımız süre de az değil. Neredeyse yüz yıla yakın bir süredir iyi kötü özgürce yaşama ve davranma alışkanlığı edinmiş bulunuyoruz.
Kim ya da kimler bizlerin edindiği alışkanlıklarımızdan vazgeçeceğimizi sanıyorsa aldanıyorlar.
Demokratik hak ve özgürlükleri hiçe sayan, yaşam hakkımızı çiğnemek isteyen, özgürce kendimizi geliştirmemizin önüne kütük koymak isteyen varsa biz de onların bu yaptırımlarını çiğner geçeriz o kadar.