Yazan: Turgut Koçak 11 Haziran 2015
Sabahtan partiye geldim. Bir sessizlik bir dinginlik var. Düşündüm ki, bu dinginlik ve sessizlik kimsenin olmamasındandır ama değil. Dışarıdan gelen gürültüde bile ne bir bezginlik ne de bıktırıcı, yorucu bir ses curcunası var. Önce bir boşluğa düşer gibi oldum. Sonra yavaş yavaş bütün gövdeme yayılan bir rahatlama duyumsadım. Ne oluyordu, gerginliklerim bitiyor, gerilmekten yüzümdeki kasların yorgunluğu ortadan mı kalkıyordu? Evet, öyle oluyordu. Düşündüm ki, zaman zaman bir taraflara çekileyim ve insanın içine serinlikler veren mutlu anlarım olsun…
Sonra arkadaşlarım yavaş yavaş gelmeye başladı. Sesler kalabalıklaştı. Ortalık git gellerle panayır yerine döndü ama bende değişen bir şey yok. Çok dingin ve rahatım. Sesim daha yumuşak çıkıyor. Arkadaşlarımın sesleri de öyle. Gidiş gelişler fazla ama ne karmaşa var ne de insanı yoran bir hava. Arkadaşlarım yine politika konuşuyorlar ama ses tonları çok değişmiş. Kimseden yanardağ patlamasını andıran bir ses çıkmıyor. Kimsenin birbirinin sözünü kestiği de yok. Bir süre öylece düşündüm. Sonra kendi kendime dedim ki; “yok canım kesin bir şey oldu. Görünmeyen bir el herkese değdi ve herkesin hallerini değiştirdi. Bu durum böyle sürüp gitti. İdris Köylü Kardeşimin yeni çıkan ‘Sol Majör’ kitabının tanıtım afişini hazırlayacaktım, geçip içeriye hazırladım. Sonra gidip dijital baskıda bastırdım. Baskı için gittiğimde önümde yirmiye yakın insan vardı. Baskı yapılan yer bodrum katta olduğu için havasız ve sıkıcıydı. Böyle durumlarda genellikle bekleyemem, sinirlenip çıkarım ama hayret çıkmıyorum, hiçbir şeye de oradaki havasızlığa da, beklemekten kaynaklı zaman kaybıma da ne sinirleniyorum ne de içimden bir şeylere kızmak ve kırıp dökmek isteği geliyor. Hayret oysa böylesi durumlara hiç dayanamam hiç.
Beklerken aklım gerilere gitti. 1988’lerin sonunda içerden yeni çıkmıştım. Dikmen’de oturduğum için Güven Park’ın oradan dolmuşlara bineceğim. Vardım baktım ki, kuyruğun bir ucu Hanya’da bir ucu Konya’da. Kuyruk bana hiç bitmeyecekmiş gibi geldi. Bir bunaldım, bir bunaldım dayanamayıp bir taksiye atladığım gibi doğru Dikmen’e. Kuyruk her gün aynı, değişen bir şey yok. Ben de her gün taksiye binip gidiyorum. Ama bunu sürdürmemin olanağı yok. Dünyanın parası tutuyor. Sonra değiştirdim bu huyumu. Bende herkes gibi dolmuş ve belediye otobüsleriyle gidip gelmeye başladım.
Tamam, içerden yeni çıkmıştım. Uzun zamandır trafik, kuyruk, şu, bu hayatımda yoktu. Bu yüzden de Ankara’nın kısa zamanda değişen trafiği beni çarpmıştı bunu anlıyorum da acaba şimdi bana neler oluyordu da içimi bir dinginlik kaplıyor ve rahatlıyordum?
Kolay değildi tam 13 yıldır yüksek perdeden konuşan ve her konuştuğunda sanki hepimizi kurşuna dizecekmiş gibi bir tutum sergileyen ve gitgide her şeyi ben bilirim, istediğimi yaparım, yapmakla kalmaz istediğime dünyayı dar ederim diyen birinin yöneticiliğine katlanmıştık. Bu yüzden de hepimiz patlamaya hazır bir bomba gibiydik. Kızıyor, kırıyor, başkalarını daha az dinliyorduk. Hep kendimizin haklı olduğu düşüncesi de yavaş yavaş kimliğimizin bir parçası haline gelmişti. Nasıl gelmesin yüzde yüz doğruluğundan emin olduğum bir yazı yazıyorum, bir de bakıyorum ki birden eleştiriler arka arkaya gelişiyor. Kimisi devrimciliğimize demediğini bırakmıyor, kimisi de daha ileri giderek nerelerden beslendiğimize vardırıyor işi.
Eee bu sözleri duyacak da duracak değilim ya, bende sözlerin en kuturlusunu seçiyor, kimsenin karşı çıkamayacağı birçok örneği de yanına koyduktan sonra sahibine gönderiyorum ki altından kalkacak kimse olamaz. Arkadaşlarla zaman zaman da amma da haddini bildirdim diye konuştuğum da oluyor tabi.
Ama şimdi bunların hiçbiri içimden gelmiyor. Dinginlik meğer ne güzel şeymiş. Düşündüm, bu dinginliği tam olarak ne zaman yitirmiştim diye kendime bir soru yönelttim. Hemen kafamın içinde şimşekler çaktı. Tam 13 yıldır kendisinde olmadık özellikler bulunduğu söylenen kişi bizi çıldırtmış, dinginliğimizi bozmuştu. Bu yüzden de sürekli geriliyor, bu gerginlikle de önce kendimizi sonra dostlarımızı geriyorduk. Son 4 gündür durumumuz değişmişti. Öyle bir dinginlik içine düşmüştük ki, inanın dostlar şimdi her şey kafamın içinde çok daha duru. Sosyalizme inancım daha da bir katlandı. Dostlarımı ve karşıtlarımı ikna etmek için şimdi sabır kat sayım daha da arttı.
Siz neymişsiniz Sayın Recep Tayyip Erdoğan, önce kendinizin ayarını bozmuşsunuz sonra da bütün ülke insanlarının. Son dört gündür orada burada pek görünmüyorsunuz ya hepimizin maşallahı var turp gibiyiz vallahi turp gibi… Hele bir de giderseniz yok mu, işte o zaman keyfimize ve dinginliğimize diyecek kalmayacak.
Bilmem ki 7 Haziran seçim sonuçlarıyla bir ölçüde de olsa amacımıza ulaştık mı, ne dersiniz?