SERTLİK Mİ DİPLOMASİ Mİ?

Yazan: Turgut Koçak 25 Eylül 2020

Neydi o günler? Asıyor, kesiyor önümüze gelenin haddini bildiriyorduk. Şımarık Yunan’a gereken dersi vermek için ayranı kabarıklar gazetelerin manşetlerine öyle laflar koyuyorlardı ki insan, “Bir yerlere girdik gireceğiz” diye düşünmekten kendisini alamıyor.

Fransa, Mısır ve Yunanistan’la sorunları masada konuşmanın yolları açılıyor, diplomasiye bir şans tanıyorduk ki karşımızdakiler akıllarından geçirdiklerini geçirmeyip yola gelsinler…

Ama duymadık iktidar yetkililerinden “Asla görüşmeyiz” sözlerini. Peki, şimdi ne oldu? Ne olacak iktidar sert yaptı onlar da ister istemez masaya kapağı attılar. İktidar yandaşlarına böyle anlatıp böyle savunacak kendisini. Gerçi, bir iktidarın elinde bunca televizyon bunca gazete olduktan sonra ne gam iktidarın işi zor değil bize sorarsanız.

Yunanistan’ın gazetelerinden Dimokratia Erdoğan’a hakaret etmiş. Duruma Yunan hükümetinden de tepki konmuş dolayısı ile bu konuda Yunan hükümeti ile düşün birliği oluşmuş.

Yalnız bu kadar mı? Elbette değil, Erdoğan’ın isteği üzerine Mısır’la görüşmeye de karar verilmiş, Macron’la tansiyonun düşürülmesi için diplomasi fırsatı değerlendirilecekmiş. Görüşmeler yolu ile sorunlar masaya yatırılıp sürekli konuşulacakmış ki ortaya yeniden bir yanlışlık çıkmasın. Oruç Reis konusunu çok tartıştık ya, bu konuda son sözü Erdoğan söylemiş ve kestirip atmış. Diplomasiye fırsat tanınıp olumlu bir yaklaşım gösterilmesi için bu adım bir fırsatmış.

Biliyorsunuz daha önce Serrac ile ilgili Libya değerlendirmesini yapmış olası olumsuzluklara da değinmiştik. Şimdi görülüyor ki Serrac da bizimkilerin yolundan yürümekte o da diplomasiye ve görüşmelere bir fırsat tanımak için Ekim başında istifa edecek. Serrac’la yapılan anlaşma ne olur onu da o zaman düşünürüz artık.

Ama şurası unutulmamalı. Uzun zamandır Türkiye halkına dış düşman düşüncesi işleniyor. Sebebi ne ola ki diye düşünürken nihayet sebebini de böylece bulmuş olduk. Bildiğiniz gibi AKP ve saray iktidarı her anlamda içerde çuvallamış durumda. Bu yüzden de dış düşman üzerinden içerdeki dağınıklığın giderilmesi denendi fakat bu konu o kadar çok denendi ki AKP ve sarayın politikaları hep yalancı çoban örneğinde olduğu gibi sonuçlar verdiği için AKP ve sarayın bu politikası ne kadar işe yaradı derseniz bence yarayan bir yanı yok. Ancak AKP’ye bağlı televizyon ve gazeteler o kadar çok yırtındılar ki bu yaklaşımın nerelere getirildiğini tüm açıklığı ile göremez isek yanılırız.

Görülüyor ki AKP ve sarayın sonrasında küçük ortağı MHP’nin dış düşman tanımlamasından ülkemizin geniş halk yığınları bıktı usandı. Bursa da tekstilci bir sanayici işçilerine Türk-İş’e Bağlı TEKSİF’ten çıkmaları için 2’şer bin lira rüşvet dağıtmış. Patron bu rüşvetin adını da zekât olarak açıklamış. Yani patronun işçileri o kadar yoksullar o kadar yoksullarmış ki patron da napsın zekâtını kendi işçilerine vermiş.

Ülkemizde gerçekler bu denli acımasız ve ağır seyrederken kimse yalancının mumunun yatsıya kadar yanacağını beklemeye katlanacağı kalmamış.

Kalmadığı için de AKP ve saray iktidarının propaganda amaçlı yürüttüğü dış düşman tanımlamasının da kimsenin gözüne kül üfürmek için yetmeyeceği anlaşılmış da öte bile geçmiştir.