SERTLEŞEN İKTİDAR, SİNDİKÇE SİNEN YIĞINLAR

Yazan: Turgut Koçak 1 Aralık 2020

Katar Emir’i geldi. Sarayda nasıl karşılandı, ne alındı ne verildi, Ortada yatırım namına bir şey var mıydı yok muydu? Bir elin bir ele verdiği para diğer el tarafından görüldü mü görülmedi mi, görüldüyse bu para ne kadardır? Görülmediyse sözü edilen para ne adına niçin ülkenin varlıkları satılırken asıl sahiplerinden saklanır doğrusu bunları bilmek isterdim ama kabine toplantısı sonrasında bu tür konuları ele alıp eleştiri yapanların doğrusu Sayın Erdoğan ağızlarının payını vermek için konuşmasını epey uzattı.

Stalin’in bir sözü var diyor ki “Hainlik kapısı bir kez açıldı mı bir daha kapatılmaz.”

Evet, günlük yaşamınızda bile olmadık ilişkilere girdiğinizde bir daha içine yuvarlandığınız kuyudan çıkamazsınız. Katar’dan 500 milyon dolar uçak hediye olarak alındığında da bu konuyu çok tartıştık. Doğrusu bizim kafamız bir türlü Erdoğan’a Türkiye Cumhuriyeti adına hibe edilen bu uçağın niçin verilmiş olduğunu kafamız bir türlü basmadı. O günlerde de ülkemizde fırtınalı tartışmalar yaşandığını herkes bilir.

AKP ve Saray iktidarı İhvancılardan yanaydı. Bölgede yaşananları ele aldığımızda görüldü ki bugün AKP ve saray iktidarı Mısır, Suudi Arabistan, Filistin, Tunus ve Cezayir’le arayı bozdu. Ortada bir tek Katar vardı fakat Katar’da Doğu Akdeniz konusunda bizim ülkemizle birlikte davranmadı. İzlenen ekonomi politikası ekonominin çökmesini sağlayınca bir türlü uzaklaşılamayan Katar’la şeffaf olmayan ilişkiler yeniden ve daha ödün verici tarzda yol almaya başladı. Bu durum eleştirilince de Erdoğan İngiltere’yi Almanya’yı örnek vererek, “Orada Katar yatırım yapınca oranın insanları Katar bizim ülkemizi aldı diye karşı mı çıkıyorlar, bu nasıl akıl” diyerek eleştirilere ağır bir dille yanıtlarını sıraladı.

Katar Emir’i gelmiş iktidarla bir güzel alışverişe oturmuş. Sonradan duyduk ki Borsa İstanbul’un yüzde 10 payı Katar’a satılmış ama kaç liraya satılmış o belli değil. Şimdi söylenenlere bakılırsa 200 milyon dolar mıymış neymiş. Biliyorsunuz Borsa İstanbul Varlık Fonu’nun. Yeni durumda da burası yani Varlık Fonu doğrudan Cumhurbaşkanı’na hem de bir genelgeyle bağlanmış oldu. Burası denetim dışına çıkarıldı. Yani Cumhurbaşkanı istediği zaman bu fonda bulunan kurumlarımızı satabilir bizim de ya ruhumuz duymaz ya da söyleyecek sözümüz bile olamaz. Başka şeyler de olmuş elbette. Tarım Orman Bakanlığı ile Katar arasında bir protokol imzalanmış ve ülkenin hayati önem taşıyan su kaynakları yönetimi de Katar’la ortak hale geliyormuş.

Sonra neler olmuş? Haliç Altın boynuz Projesi, Antalya Limanı Katar’a devrediliyormuş. Doğuş Holding’e ait içinde AVM olan İstinye Parkı’nı da alıyorlarmış. Söylentilere bakılırsa parkın çevresindeki hazineye ve kamuya ait arazilerde Katar’a devredilecekmiş. Çılgın proje olarak adlandırılan Kanal İstanbul çevresindeki arazilerin de çoğu başta Katar Emiri’nin annesi olmak üzere yabancılara satılmış. Özet olarak söylersek ülke Katar’a satılmış da haberimiz bile yok. Tank Palet Fabrikası’nın nasıl satıldığını az tartışmadık hani. Bütün bu peşkeş olayını ne adına sineye çekiyoruz acaba? Kendilerine “Yerli ve milli “ deyip duranların nasıl bir ruh hali içinde olduklarını anlayabiliyor musunuz? CHP’nin bu konuda eleştirileri yetmiyor. Çok daha etkili bir muhalefet koymak gerekir de bunun nasıl olacağı konusunda doğru dürüst bir atılım gerçekleştirecek konumda da olmayışımız gerçekten de içler acısı.

Bütün bu olanlar karşısında iktidar ne yapıyor? Herkesi sindirmek, korkutup teslim almak için elinden ne gelirse ardına koymuyor. Ülkeyi Duyunu Umumiye’den de ağır koşulların altına sokan bir iktidar karşısında alanları doldurmuyoruz. En azından Anayasa’nın bize tanıdığı hakkı bile kullanmayıp dostlar alışverişte görsün hesabından rol kesiyoruz ne yazık ki. Bu kadar ağır şeyler yaşanırken şimdi yürümemeli miydik? Alanları doldurup hesap sormamalı mıydık? Bunların hiçbirisi olmuyor. Bazıları bu konuda söz yarışında, biz sosyalistlerin sesimizi duyuracak öyle bir kanalımız bile yok. Bu yüzden de hepimiz “şahsım”ın korku ve sindirmeleriyle susup sesimizi çıkaramaz olmuşuz. Hani Bağımsız Maden-İş Sendikası Lideri Kamil Kartal olsak üzerimizdeki ölü toprağı kalkacak fakat olamıyoruz niyeyse?

Bazıları kendilerini bu ülkeye ait hissetmeyebilirler. Bu yüzden de talan edilirken de, satılıp savrulurken de susup oturmak da ne beş fazlasını da onlar yaparlar. Ya peki, bu ülkenin göğüne, kara toprağına, dağına, taşına, denizine, ormanına, kurduna, kuşuna, havasına, suyuna, ağacına benzeyen bize ne olmuş? Elimiz mi kırılmış da olanları mel mel seyredip sırtımıza indirilecek sopayı kabullenmiş havalarında uyuzlaşıyoruz? Niye ülke genelinde bir muhalefet rüzgârı yaratıp demokratik bir şekilde olup bitenlerin hesabını sormaktan bu kadar uzağız niye?