Yazan: Turgut Koçak 2 Nisan 2022
Daha el kadar bir çocuktu. Sabahın er saatinde kalkar, sığırın, davarın peşine yollanırdı. Issız dağ koyaklarında, çayırlarda kimi zaman davarları kimi zaman da peşinden zor yetiştiği sığırları otlatırdı. Zamanı boldu. Bu yüzden topladığı renk renk otlardan kayaların üstüne renk renk resimler çizer zaman geçirirdi. Dere yataklarından topladığı renk renk taşlarla da olmadık şeyler yapar sonra karşısına geçer uzun uzun onları seyre dalardı.
Bir gün davarın arkasındayken çok yağmur yağdı. Derelerden görül gürül seller aktı. Yaz günü olduğu için çabucak güneş açtı ve ortalığı kurutuverdi. Dere yatağına indi, yumuşacık toprak çamur halinde bir tarafa yığılmıştı. Bileklerine kadar ellerini çemredi ve çamuru avuçlayıverdi. Çamurdan aklına ne geldiyse yapıp yapıp güneşin altına kuruması için bıraktı. Yaptıklarının arasında en çok kuşlar vardı. Gerçi iyi tutturamamıştı ama yine de görenler bu kuş diyebilirlerdi. Koyunları, kuzuları yaptı. Onları da arka arkaya yürümüş gibi bırakıp düştü yeniden davarın peşine…
O günden sonra da eli çamurdan hiç çıkmadı. Durmadan aklına ne geliyorsa yapıyordu. Başlangıçta yaptıkları şeyler eğri büğrüydü ama giderek düzeldi. Artık yapıp ettiklerini kendisi de beğeniyordu. Bütün yaz heykelciklerle ve birkaç gün sonra güneşin altında solan resimlerle dağı taşı doldurdu.
Yazları böyle geçti. Bir süre sonra da ilkokulu bitirdi. O diğer köy çocukları gibi köyünde kalabilir, ömrünce heykeller ve resimler yaparak yaşamını sürdürürdü fakat onun bu durumuna ilkokul öğretmeni razı değildi elinden tuttu Ankara’ya getirdi. Öğretmen okulu sınavlarına soktu. Bir süre sonra sonuçları geldi. Öğretmen okulunu yedekten kazanmıştı. Bir yazı geldi onu da çağırdılar okula gitti. Daha okulun ilk günlerinde öğretmenlerinin ve arkadaşlarının dikkatini çekti. İyi resim yapıyordu. Kız arkadaşları ve erkek arkadaşları resim ödevlerini hep ona yaptırıp 7-8-9 hatta 10 bile alıyorlardı. Kendisine ise zaman kalmadığı için en az notu da o alıyordu. Yılsonuna doğru resim öğretmeni sınıfa girdi ve şöyle dedi. “Bakın sınıfta 42 öğrencisiniz. Hepinize 1 veriyorum arkadaşınıza ise 41’nizin aldığı notun toplamını veriyorum^’ deyince kızlı erkekli bütün sınıf öyle bir aaaa çekti ki sınıfın içi çınladı.
Öğretmen “şaka şaka” dedi, “Nasıl olsa arkadaşınıza resim yaptırırken sizler de bir şeyler öğrenmişsinizdir, sizin hepinize de 7 veriyorum” dedi. Sınıfın neşesi yerine geldi. O gün ders karşılıklı konuşma ile geçti.
Ressam çocuk Güzel Sanatlara devam etti. Orada yeteneğinin üstüne yetenek koydu. Müthiş heykeller ve resimler yapıyordu. Öğretmenlerinin sergilerinin arasında yaptığı heykel ve resimleri de yer aldı. Okulda sosyalist arkadaşları ile tanıştı. Onun sosyalistliği tıpkı yaptığı resimler ve heykeller gibi bambaşkaydı. Öğrenciler üzerinden diğerlerinden daha çok etkiliydi ve pek çok öğrenciyi yanlarına çekmişti. Öğrenciliği döneminde öğrendiği bir şey vardı o da ne yapıyorsan en iyisini yapacaksın sözü. Yaşamı fırtınalı geçti. Hiç yılmadı hiç geri adım atmadı. Şimdi o dünya çapında ressam ve heykeltıraş. Dünya çapında da sosyalist…
Öyle ya dağ taş çürük elma ile doludur. O değildi. Çünkü çürük elma olmamak için çok emek vermişti. Kimsenin onun hakkında olumsuz bir tek şey söylediğine tanıklık edene rastlanmadı.
O yaşamını noktalayıncaya kadar da böyle kalacaktı… Şimdi onun gibi düşünen pek çok sanatsever ve sıkı sosyalist arkadaşı vardı. Günü geldiğinde de damgalarını basmaya yeminliydiler.
Bakıyor ve izliyoruz onları.
Bir gün nasıl olsa hepiniz tanıyacaksınız…