Yazan: Turgut Koçak 3 Nisan 2022
Hani bir söz vardır “işimiz Allah’a kaldı” diye. İşte o hesap bu ülkenin, işçi ve emekçilerinin özetle tüm halkının işi seçimlere kalmış gibi bir ortamı yaşıyoruz. Yatıyorsunuz, kalkıyorsunuz her gün yeni yeni yapılan zamlarla karşılaşıyorsunuz. Halk ise sokakta, işyerinde, evinde sızlandıkça sızlanıyor. Ortalık, “battık, çıktık, öldük bittik” sözlerinden geçilmiyor.
Gerçekten de çok ilginç, yaşam zorlaştıkça halk söylenip sızlanıyor, muhalefet iktidar adayı partiler ise bir yandan seçim diye tuttururken öte yandan da ağlaşıp sızlayan halkın ağlama sızlama konusunda seslerini yükseltmeleri için dert dinleme adı altında sözüm ona çalışma yapıp halkın içindeymiş görüntüsü vermeye çalışıyor.
Oysa daha dün doğalgaza yüzde 35, şekere yüzde 31, internete yüzde 67 zam gelmedi mi? Doğalgaza yapılan zaman her bir şeye yansımayacak mı? Yansıdığında da elektrikten iğneye kadar halkın beli bir kez daha bükülmüş olmayacak mı? Olacak da bu nasıl bir iktidar adayı muhalefet ki ağlama, sızlama ve dert dinlemenin ötesine geçmeyen bir tepki dışında yığınların tepkisini örgütleyip mitingler, gösteriler düzenlemiyor. Yoksa hep birlikte mevcut iktidar karşısında beyaz bayrak mı çekmiş bulunuyoruz? Ya da ne bileyim seçimler dışında gösterilecek her demokratik tepkinin meşru olmadığını bizler de mi kabul etmiş bulunuyoruz? Hani her haktan bu denli kolay vazgeçiliyorsa eğer böyle giderse seçimlere de sıra gelmez mi? Ve zaten kim söyleyebilir ki seçimlerin demokratik kurallar içinde yapıldığını? Ya da bundan böyle seçimler yapılabilecek mi acaba?
Son seçim yasasında iktidarın getirmek istediği kısıtlamaların ne anlama geldiğinin de mi farkında değiliz. Bütün bunları yakından izliyoruz da iktidarı bu denli cüretkar kılan şey nedir diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Hani yoksa AKP ve saray iktidarı halkın kodlarını çıkardı da ne yaparsam yapayım bu halk gıkını çıkarmaz sonucuna mı vardı?
Bütün bunlara bakınca 12 Eylül 1980 faşist darbesi aklıma geliyor. Neden derseniz şundan: O dönemde ABD ve uluslararası ve işbirlikçi sermaye güçleri adına darbe gerçekleştiren ordu şöyle düşünüyordu. Biz darbeyi gerçekleştiririz gerçekleştirmesine de bu solcu milleti bizi en az 6 ay oyalar, tekerimize de çomak sokar. Böylesi bir direnişle karşılaşılacağı düşünüldüğü için Konya’da solculara işkence yerleri bile hazırlandığı o dönemlerde az konuşulmamıştı. Ama o dönem cunta bir direnişle karşılaşmadı. Bu duruma kendileri bile şaşırdılar fakat sermaye güçleri ve sermaye adına heraket edenler de bir şeyi öğrenmiş oldular. O da şu: Biz ne yaparsak yapalım bu halk yapılan her şeyi sineye çekip gıkını bile çıkarmaz.
Bu çıkarsama konusunda AKP ve saray iktidarı on gömlek daha yukarıya çekmiş bulunuyor çıtayı. Böyle düşündüğü için de bizimle dalga geçermiş havasında her gün zam üstüne zam bindiriyor. Bu durumu protesto etmeyi düşünen bazı küçük grupların üstüne ise acımasızca polisiye güç kullanılarak gidiliyor. Bir basın açıklaması mı yapılacak basın açıklaması yapmak isteyenlerin 10 katı polis getirilip her an saldırmak için orada bulunduruluyor. Yani uzatmayalım iktidar durumu çözmüş görünüyor. Bu yüzden de her protestoya karşı zor kullanılıyor. İktidar adayı partiler ve pırtılar ise parti binalarında eğer parlamentoda milletvekilleri varsa orda mangalda kül bırakmayan demeçlerin vermenin dışına çıkmıyorlar. Hani haklarını yemeyelim demeç ve konuşmaları da bayağı sert.
Sonuç; eğer bu gidiş karşısında sadece seçim mevzisine çekilinmişse şurası bilinmeli ki bu mevzi de korunaklı bir mevzi değil. Değil çünkü adamlar bakın ne yasal düzenlemelere gidiyorlar. Yasal düzenlemelerin ağırlığı bir yana bu seçimlerde yargı ve kolluk kuvvetleri de sınırsız bir şekilde kullanılırsa ne sonuç alınacağı bekleniyor olabilir ki? Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği bir duruma mı katlanacağız, yoksa silkelenip kendimize gelerek topyekun bir halk muhalefeti mi örgütleyeceğiz?
Bu soru da bizlere sorulmalı ve bizler de bu sorunun yanıtını vermeliyiz diye düşünüyorum o kadar…