Yazan: Turgut Koçak 18 Haziran 2015
Tartışmalar devam ediyor. Hükümet öyle mi kurulacak, böyle mi diye herkes yollara düşmüş. Kimileri benim sayfam beyaz diyor, kimileri de bensiz hükümet kurulmaz düşüncesinde. Bunun için işveren örgütleri yollara düşmüş. Bunun için işveren örgütleri İstanbul’da bulup Figen Yüksekdağ ile konuşmuşlar. Bakalım ne olacak diye kafa yoruyoruz ama kimilerine göre de AKP-MHP koalisyonu alttan alta kuruluyormuş bile. Bazılarına göre ise bakanlıklar bile paylaşılmış. Oysa ne diyor Bahçeli; “Hırsızlar gezerken biz hükümette oturamayız.” Ne kerametli sözler değil mi? Bu sözün başağı çok da içini sorarsanız kof. Sadece MHP’nin topluma kuru bir seslenişinden ibaret. Hem bu sözlerin arkasından bir de pat diye AKP-MHP koalisyonunu görürsek aslında hiç şaşırmayız. Şaşırmayız çünkü MHP tarihinde benzerlerine az tanık olmadık.
Oturup sayıyorum. Bir, iki, üç, dört diye. Beşinci parmağım dışarıda kalıyor. Dışarıda kalan kalacak olanlarsa hep sosyalistlerdir. Çünkü sosyalistlere karşı dört bir yandan yaylım ateşi söz konusu. Oysa düzenin parçaları öyle mi?
Sermayenin has örgütleri yollara düşmüş aman etmeyin gitmeyin kurun şu hükümeti de nasıl kurarsanız kurun diyorlar. Onları HDP’nin bile korkutmadığını görüyoruz. Çünkü iş çevreleri de HDP’yi hem tehlikesiz hem de sisteme kolay uydurulabilecek bir vida gibi görüyorlar. Öyle olmasaydı HDP’nin içinden ya da HDP’ye destek olmuş kelli felli eski sosyalistlerden mırıltı da mı duyulmazdı? Nasıl olmuştur da TÜSİAD bir çırpıda kanıksanıverirmiş. Öyle ya artık TÜSİAD bile HDP’yi önemsiyorsa bu partiye karada ölüm mü var? Ya da ne bileyim TÜSİAD bir avuç sosyalistleri adam yerine koyacak değildi ya, HDP dediğin iyi kötü 4-5 milyona yakın oy almış.
Hani bir de Türkiye’nin baba siyasetçisi “baba” yaşamını yitirdi ya, gazeteler onun vasiyet gibi sözlerinden alıntılar yapmış. “Koalisyon zararlı diye bir şey yok!” Ne diyebiliriz ki, sistem denize düşmüş yosunlara sarılıyor. Sistem bugünlere gelinceye kadar CHP’yi bile güvenilmez sayıyordu ama sanırız artık sistemin savunucularının aklı başlarına bir ölçüde de olsa gelmiş olması gerek. Öyle olmasaydı sistem savunucuları iş seyahatini belki de sadece AKP ve MHP ile sınırlı tutacak ve ne edip edecek bu ikilinin hükümet kurması için gerekirse baskı da yaparak üzerine gidecekti. Ama görüldüğü gibi öyle değil. Sistemin tepedekileri de artık “milli iradenin” ayırdına varmış olacaklar ki, 4 partiyi de birbirinden ayırmıyorlar. Bir de sosyalistlerin iradesi var ki, o irade baskılanarak da, binbir alavere dalavere ile de etkisiz hale getirilip sistem adına onların da iradesi gasp ediliyor.
Yahu ne maşallahlı ülkeyiz. Bir tartışma başlattık ama bu tartışmayı yarıda kesiverdik. Yunanistan gibi olacaktık. Yel soldan yana esiyordu. Kim Çipras’ın yerini tutacaktı yazılmaya çizilmeye bile başlanmıştı. Sonra birden bire bu tartışmalar bıçak gibi kesildi. Yunanistan’da yaşananlar bizde yaşanmadı ama içimizde de hep Yunanistan’daki olup bitenler bir uhde olarak kaldı. Gerçi şu an Çipras ne durumdadır bilemiyoruz. Çünkü artık basın pek söz etmiyor. Bilemem belki de Tarzan zor durumda. Malum hem düzenin çarkının başında olacak bu çarka bir şey yapmayacaksın hem de işçiden emekçiden yana bir düzen kuracaksın hiç olacak şey midir? Birileri olacak gibi gösterdiyse eğer bunda da solun cenaze merasiminde çalan cenaze marşının hazırlıkları yapılıyor demektir…
Sonuçta hükümet kurulsa da kurulmasa da biz sosyalistler hep topun ağzında olacağız.
Bu anlamda bize düşen görev yığınlarla daha kalıcı bağlar kurmak ve kitlesel bir gücü yakalamaktır.
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi üyeleri ve yöneticilerinin aklından asla silmeyecekleri gerçekse her koşulda sosyalizmi yığınlara bir kurtuluş seçeneği olarak göstermek ve bu tutum ve düşünce ile partimizi örgütlü bir güce dönüştürmektir.
Partimizin 41. yılında görevimizin bir kez daha sosyalist iktidarı kurmak olduğunun bilinciyle her yerde olmalıyız, her yerde sesimiz duyulmalı.
Bu gerçeğin dışında hareket edenler zaten sosyalist de olamazlar, TSİP’li de…