Yazan: Turgut Koçak 26 Mayıs 2015
Bir zamanların bazı sol yapıları bir seçimci oldular bir seçimci oldular ki sormayın gitsin. Sözümüz hiç kuşkusuz somut durumun analizini doğru yapan ve nasıl hareket edilmesi gerektiğini bilen sol ve sosyalist yapılara değildir. Sözüm tam da maddi koşulları doğru hesap edemeyen devrimciliği her şeye karşı çıkış olarak anlayıp sınıf savaşımının yollarının sarp ve dikenli olduğunu göremeyenler içindir.
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) parlamenterist bir parti hiç olmadı. Ancak seçimlere girilmesi gerektiğini de önemle dile getirdi. Sonra 12 Eylül faşizmi geldi. Sol ve sosyalist yapılara karşı tam anlamıyla bir cadı avı başlatmakla kalmadı aynı zamanda da her türlü örgütlenmenin önünü kapatarak solun ve sosyalist solun önünü kesti. 12 Eylül faşist iradesi belki ilerde koşullar bir şekilde sol ve sosyalist solun önünü açar korkusuyla seçimlere girişini de engellemek için Anayasa’ya %10 barajı koydu. Bu baraj hiç kuşkusuz ki ilericilere, devrimcilere ve sosyalistlere konulmuş bir baraj olmakla birlikte özünde sisteme sonuna kadar bağlı toplumun önüne iki parti çıkarmak ülküsüyle yapılmıştı. Ancak daha ilk seçimlerde 12 Eylülcülerin hevesi kursaklarında kaldı. Bu yüzden de daha sonraları ülke koalisyonlarla yönetildi. Bugünlere gelirken de parlamentoda %10 barajına karşı kendilerinden çıkış beklenmesi gereken örneğin HDP çizgisinde önceden kurulmuş partilerden ve HDP’den de bir zorlama gelmedi.
Sonuç olarak solda yer alan partilerin hemen hepsi seçimlere çok hevesliydiler ama baraj nedeniyle de seçimlerde bir varlık gösteremeyecekleri bir gerçekti. Bununla birlikte soldan bazı partiler seçimlere girdilerse de dikkate değer bir varlık gösteremediler. Oy potansiyeli olarak parlamentoya girecek konumları da olmadığı için yapılabildiği kadarıyla propaganda ile yetinildi. Bu zorlamaları bir şekilde bozacak olan güç hiç kuşkusuz ki Kürt Hareketiydi ve de süreç te gördük ki, Kürtlerin kurduğu partiler bir şekilde bağımsız aday yöntemiyle de olsa parlamentoya girip temsili sağladılar. Bu durumda Kürt Ulusal Hareketinin arkasına vagon olarak eklenmekte yarar uman bazı sol ve kendilerine sosyalist diyen yapılar da bu çevrelerle birlikte davranmayı gerekli gördü ve bazı milletvekilleri de bu çevrelerden seçildi. Şimdi ise seçimlere barajı geçeceğine inanan HDP parti olarak girmekte ve haklı olarak da barajı geçmek için yoğun çaba harcamaktadır.
Bu seçimlerde Komünist Partisi, HKP gibi partiler kendi bayrakları altında seçimlere katılıyor. Bazı partiler seçimlere katılmıyor ama net olarak ne yapacakları konusunda da bir açıklama yapmış değiller. Bir başka deyişle hem HDP’ye hem de CHP’ye mavi boncuk dağıtır görünümdeler. Bir kısım sol yapılarsa tartışmaya bile gerek görmeksizin HDP bileşenleri içinde yer alıyorlar ve HDP’yi desteklemeyen sol ve sosyalist görüşlü kişi ve örgütlere karşı ise en ağır eleştirilerde bulunarak adeta küfür salvoları yapıyorlar. Aslına bakarsanız bu yapılara yanıt vermeye bile değmez ama yine de dost düşman herkes bilsin düşüncesiyle düşündüğümüzü söylemeyi görev sayıyoruz.
Öncelikle bu kesimlerin hemen tamamı öyle bir parlamenterist olmuşlar ki, bunları tutana aşk olsun. Bugüne gelinceye kadar kargadan başka kuş tanımayan bu yapılar burjuvazinin parlamentosuna adım atmak için kendilerinden geçercesine canhıraş bir çalışma içindeler. Öncelikle bu yapılar gizledikleri bu yanlarıyla doğru dürüst bir hesaplaşmayı göze almalıdırlar. Bir diğer konu bu çevreler hemen hazır kalıp sözlerle kendileri gibi davranmayanlara “ulusalcı, faşist, Türk şoveni, Kemalist, Beyaz Türk” gibi suçlamalarla saldırıyorlar. Bunlara önerimiz kuşkusuz kullandıkları sözlerin anlamını doğru olarak kavradıktan sonra ne söyleyeceklerse söylemeleridir. Ulusalcı suçlaması anlamsızdır. Çünkü bunların arkasına takıldığı hareket herkesten daha ulusalcıdır. Türk şöveni suçlamasının içi boştur çünkü bu çevreler kim ki kendileri gibi HDP’yi desteklemiyor, o; onların gözünde Türk Şovenistidir. Faşist suçlamasına gelince; faşizmi bile HDP ile birlikte davranmayanlara kolaylıkla söylenebilecek suçlama olarak görenler gerçekte faşizmin ne olup ne olmadığını hiç bilmeyenlerdir. Bu yüzdendir ki, bu çevreler kolaylıkla CHP’ye bile faşist diyerek akıllarınca politika yapmaktadırlar. Kemalist olarak suçlanmaya gelince bu çevreler öncelikle Abdullah Öcalan’ın görüşlerine bakmalıdır ve konuşacaklarsa da ondan sonra konuşmalıdırlar. Bugün Kürt Ulusal Hareketi Kemalizmden bile beş tabak daha geri düşünceleri savunduğu halde iyidir ama Kemalizm kötüdür, kim bu zırvaları yutar ki? Ya da bu küçük burjuva kibri niçin devrimcilikle karıştırılır ki?
Sonuç olarak Türkiye Sosyalist İşçi Partisi faşizme ve AKP faşizmine karşı CHP’yi desteklemektedir. TSİP’in politikası da bu maddi temel üzerine oturmaktadır. Biz komünistler sırası geldiğinde gerçeği bu kadar yalın ifade ederiz ve niçin böyle davrandığımızı da sonuna kadar savunuruz. Kimilerinin söylediği gibi bu politikalar; para, mevki ya da ne bileyim kapalı kapılar arkasında pazarlık yapılamayacak kadar önemlidir. Örneğin CHP bize milletvekilliği önermiş olsaydı kuşkusuz hayır demezdik ancak önermediği için de CHP’nin desteklenmemesi gerektiği yolunda küçük burjuva dönekliğine uygun bir politika izlenmesini de kendimiz için bir zul sayardık.
Sonuçta TSİP olarak diyoruz ki:
CHP’YE OY VER
AKP’YE BOŞ VER!
FAŞİST AKP GİTSİN!
Bundan gocunup kurtlananlara da artık ne diyebiliriz?
KAŞINMAYA DEVAM…