Yazan: Turgut Koçak 3 Kasım 2015
AKP seçimleri denilebilir ki ezici bir üstünlükle kazandı. Bir süredir durumun ne olacağını iyi kestiremeyen haramzade takımının memnuniyetsiz mırıltıları bir an önce reform yapılsın daha çok para kazanalım isteklerine dönüştü. Bir başka deyişle bu çevreler AKP’nin bokunda boncuk bulmuşlar gibi “istikrar” sözcüğü ile yatıp istikrar sözcüğü iye uyanmaya başladılar. Bu arada; CHP’yi seçim öncesi, yapıcı politikalar izlediği ile ilgili olarak öve öve bitiremeyenler hemen Kılıçdaroğlu’nun liderliği ile ilgili olarak bir kampanyada başlatıverdiler. Ne yazık ki, bu ikiyüzlü çevrelere bakıp da CHP’nin içinden de bazıları aynı şekilde bir kaşık suda fırtına koparır oldular.
Bizlerin, CHP ile ilgili olarak hiçbir anlamda organik bağı yok yok olmasına da, CHP’nin bazı önemli isimlerinden duyduklarımız bizi epey düşündürmüştür. Bilindiği gibi CHP’nin Genel Kurulu var. Bu genel kurulda kendilerini bir yerlerde görmek isteyenlerin de olduğu bilinmeyen bir şey değil. Seçim akşamı Kılıçdaroğlu bu konu ile ilgili söyleyeceğini söyledi. Partimiz demokratik kuralların işlediği partidir, herkes genel kurulda ne istiyorsa ortaya koyar diyerek kimseye kızmadı, gönderme yapmadı. Oysa bilinen hesapların içinde olanlar; 1 Kasım’da CHP’nin oylarının yerinde saymasını istiyorlardı. Onlara göre CHP’nin oyları artarsa Kılıçdaroğlu da güçleneceği için başarı kazanamazlardı. CHP’nin yerinde saymasının sebebine bunu da eklemek gerekiyor. CHP’nin oylarının artmasından korkan CHP’liler olduğu sürece düşmana ne hacet ki?
Gelelim bugün özellikle değinmek istediğim konuya. Bilindiği gibi HDP’nin arkasına takılan sol ve sosyalist olduğunu söyleyen yapılar da popülizan politikalara kendilerini öyle bir kaptırdılar ki, 1 Kasım seçimlerinde yaşanan yenilgi onların aklını başına getirmeye yetmez daha benzer birkaç 1 Kasım yenilgisi yaşamalılar ki, ancak o zaman sol ve sosyalistler olup bitenleri sorgulayıp özüne dönebilir diye düşünüyoruz. Daha önce HDP ile ilgili eleştirilerimizde birçok konuya değindik. Bunları yinelemeyi gereksiz görüyoruz.
Nedir bugün değinmek istediğimiz konu?
Bincisi; HDP ve bileşenleri kendilerini parlamentarizme öyle kaptırdılar ki, kimse seçim meçim konusunda maşallahları var ellerine su dökemez. Üstelik de yarıştıkları egemen güçlerle eşit olmayan koşullarda mücadeleyi de olağanmış gibi sayarak bu yöntemleri benimsediler. 12 Eylül faşizmi solu ve sosyalistleri silmek istediği için %10 barajını koymuş ve halkın gözünde sol ve sosyalist güçlerin hiçbir zaman güç olamayacaklarını kanırta kanırta kabul ettirmeye çalışmıştı.
Bugün de %10 barajı aynen duruyor. Oysa HDP kendisini bırakalım sol ve sosyalist saymasını demokrat bile sayıyor olsaydı, TBMM’de bulunduğu dönemde bu konuyu hiçbir zaman gündemden düşürmez her fırsatta gündeme getirerek politik olarak bastırırdı. Bunu yapmak bir yana heves bile etmedi. Çünkü HDP’lilere sorarsanız zaten onların baraj sorunu yoktu.
Olmadığına göre de işine bakar, arkasına takılan sol örgütlerin de yapabilecekleri bir şeyleri olmadığı için oylarını alır otururdu. Bu gerçek ülkemizdeki koşulların da denk düşmesiyle 7 Haziran’da HDP lehine gerçekleşti. HDP artık %10’ları aşmış, bundan sonraki konuşacağı rakamlar çıtanın daha yükseltilmesi ve varıp %20’lere dayanması olmalıydı.
1 Kasım seçimlerinde HDP barajı ancak ve ancak yurtdışı oylarıyla zar zor aştı. Bu da gösterdi ki, HDP’nin bile onca yığınsallığına karşın baraj sorunu hâlâ vardır. Zar zor %10 barajını geçmiştir. Dolayısıyla HDP’nin tıpkı AKP gibi %10 barajı ile ilgili hiçbir sorunu yokmuş gibi davranması ilginçtir ve açıklanması gereken bir konudur.
İkincisi; HDP seçim bildirgelerinde bir “Büyük İnsanlık” sözü tutturmuş gitmektedir. Haydi, HDP’yi anlıyoruz, çünkü HDP sosyal devrimlerin yerini etnik köken, inanç farklılıkları ve marjinal grupların radikal demokrasi adını verdikleri bir mücadeleyle başarıya ulaşacaklarını savlıyorlar.
Peki, HDP’nin bileşenleri olduklarını söyleyen sol ve sosyalist olduklarından kuşku duymayanlara ne denebilir ki? İnsanlık tarihinde “Büyük İnsanlık” olarak anılanların büyüklüğünün bir anlamı var mıdır acaba?
“Büyük İnsanlık” olarak anılan kesimler büyüklük sıfatını hangi sınıf ve katmanların dışında kalarak kazanmışlardır dersiniz? Bize göre “Büyük İnsanlık” diye sıfatlandırılanların insanlık tarihinde yeri; kandır, gözyaşıdır, zulümdür.
Yani " Büyük İnsanlık" olarak yaftalananlar ne köledir, ne serftir ne de günümüzde olduğu gibi işçi sınıfıdır. “Büyük İnsanlık” ezenlerin, ezilenlerin harmanından ibarettir ki, bu da toplumsal çelişkilerin üstünü örtüp görmemekten gelme gayretinden başka bir şey değildir. İşte HDP’nin “Büyük İnsanlık” olarak saptadığı kesimler ne yazık ki, HDP’yi satışa getirmiş ve insanları cellatlarına yani AKP’ye teslim etmiştir.
Bu yüzden de doğru olan şey sınıf ve katmanların analizini doğru yapmak ve kiminle yolumuza yürüyeceğimize karar vermektir.
HDP başka kulvarda durduğunu saklamıyor, bu yüzden de yoluna istediği gibi hatta sol bir parti olmadığını da söyleyerek devam edebilir.
O HDP’nin bileceği iştir. Sol ve sosyalist düşüncede olanlarsa işçi sınıfını öğretisel ve eylemli olarak öncü görmedikleri sürece sol ve sosyalist olmanın dışındadırlar.
İşte bu kadar kavram kargaşasını bir arada yani kırk tane tilkinin kuyruklarını birbirine değmeden devam ettirmek; değil HDP’nin, cambaz oğlu cambazların bile gücü yetmeyeceğinden hesap böyle kilitlenir ve buzdolabına kaldırılan AKP’nin “çözüm süreci” geri getirilip Kürtlerin burnuna dayayıverilir.
PKK’da bir oyun kurucu olarak Hakan Fidan olmazsa başka bir fidanla “çözüm süreci” masasına oturuverir ki, 7 Haziran’dan bu yana yaşamını yitirmiş olan askerler, polisler, pek çok insanımız ve PKK’lı Kürt gençleri de AKP’nin iktidarı için canlarını yitirmiş olurlar o kadar…