Yazan: Turgut Koçak 6 Kasım 2015
Ülkemizde sol ve sosyalist parti ve çeşitli eğilimde örgütler alabildiğine hata içindeyse, bu hataların demokratik kitle örgütlerine yansımamış olması düşünülebilir mi? Bugün demokratik kitle örgütü görevini üstlenmiş olan sendika, dernek, oda vb örgütlere baktığımız zaman içler acısı bir görüntü söz konusudur.
Öncelikle ifade etmek istiyoruz ki, emek yanlısı politik hareketlere yansıyacak ciddi bir demokratik kitle örgütlenmesinden söz etmemizin neredeyse olanağı yok gibi. Geçmişte çeşitli aksaklıklar olsa bile DİSK, işçi sınıfımızın sendikal örgütlenmesi konusunda dikkate alınmadan geçilecek bir örgütlenme değilken, bugün kitle tabanın yitirmiş, gerek işçilerin örgütlenmesi ve haklarının savunulması konusunda adı var kendisi yok hale gelmiştir. Bu yüzden de DİSK’in gerici, baskıcı ve sömürücü sisteme karşı etkili olduğu söylenemediği gibi işçiler arasında da geçmişte olduğu gibi DİSK çekim merkezi olma halini yitirmiş bulunmaktadır. DİSK’in yönetim kademesinde ilerici, devrimci ve sosyalist kimselerin bulunmuş olması bile bugün DİSK’e bir canlılık getirememekte, aksine DİSK’e gerçek bir sınıf ve kitle sendikası olma görünümü verilememektedir. Bunun en önemli nedeni hiç kuşku yok ki, sendika yönetiminde yer alan yöneticilerin birinci planda taraf oldukları siyasi çizginin argümanlarını olduğu gibi DİSK’e yansıtmaya kalkmış olmalarıdır.
Bu yönetim anlayışı yüzünden tabanla yönetim arasında olması gereken bağ büyük ölçüde kopuktur. Bu kopukluk yüzünden DİSK’in tabanı git gide gerici ve faşizan görüşlere sahip işçilerden oluşmakta ve hatta DİSK’in bazı sendikalarının yönetimleri bile bu görüşte olanların yönetimine geçmiş bulunmaktadır.
DİSK, elbette işçilerin ekonomik, demokratik, sosyal haklarını savunmakla yükümlüdür. Bunun yanında sınıf bilinçli işçilerin hızla sayılarının artması yönünde DİSK geçmişte olduğu gibi gerekli eğitimi tabanına vermekten bir hayli uzaklaşmıştır. Taban/tavan arasında dikkate değer bir uyumsuzluk söz konusudur. DİSK yönetimi bu nedenle kendisine siyasallaşmış bir görünüm vermek zorunda kalmakta, yöneticilerinin bağlı bulundukları politik seçimlere uygun tavırlar sergilenerek DİSK’in devrimci tarafta olduğu izlenimi verilmeye çalışılmaktadır. Kürt sorunu ile ilgili konularda da DİSK doğru bir çizgi izleyememekte, HDP’ye yakın politik belirlemeler etrafında kısır bir döngünün DİSK içinde konuşulup durulmasına ortam hazırlanmaktadır.
Kuşkusuz, sendikalar eşyanın doğası gereği faşizme ve kapitalizme karşı bir tutum izlemek gibi bir yöntemi politik olarak izlemesi gerekir. Ülkemizde faşist diktatörlüklerin önünün kesilmesi yönünde kitlesel bir çıkışlar sergileyerek gücünü göstermesi gerekirken bu yönde dikkate alınacak bir görüntü sergilenememektedir. Örneğin; DİSK Genel Başkanı Kani Beko, İzmir’de bir toplantısında 7 Haziran seçimlerinde CHP’nin desteklenmesini hem de ajitatif bir şekilde dile getirirken, daha aradan bir gün bile geçmeden HDP’nin destekleneceği yönünde DİSK viraj alabilmektedir. Kuşkusuz Türkiye’nin demokratikleşmesi ve faşizm tehlikesinin alt edilmesi için ne yapılması gerekiyorsa o yapılmalıdır ancak bu konuda doğru bir yargıya varmak yerine hangi duyarlılıklar ağır basıyorsa ona göre bir yol izlenmektedir. Bu durum da ister istemez DİSK’i etkisizleştirmekte geniş yığınlar tarafından DİSK’in Kürt ulusal hareketinin peşinden sürüklendiği yargısına varılmaktadır. Bu da ister istemez DİSK’i etkisiz kılmaktadır.
Aynı görüntü hem de daha da ağırlıklı olarak kamu çalışanlarının sendikal örgütlenmelerinde de söz konusudur. Burada üzerinde duracağımız örgütlenmelerin başında ise KESK ve KESK’e bağlı sendikalar gelmektedir. KESK bugün gerçek görevinden oldukça uzağa düştüğü için sınırlı sayıda kamu çalışanını ancak peşinden sürüklemektedir. Açık söylemek gerekirse KESK’i de gerçek sendikal işlevinden uzaklaştırmış olan şey KESK ve KESK’e bağlı sendikaların Kürt sorunu içinde olması gerekenden çok daha fazla olması nedeniyle sorunlar yaşamasıdır. Bu sorunların ne denli derin olduğunu yöneticiler göremeseler bile taban derinden hissetmekte, KESK’e bağlı sendikalar değil taban kazanmak, var olan tabanını da elinde zor tutmaktadır. KESK zaman zaman haklı olarak yaşananlar karşısında iş bırakmak da dahil eyleme kalkışmasına karşın, hiç etkili olamamakta, az sayıda KESK üyesinin eyleminin etkisizliği bir yana hedef tahtasına konulmaları ve yaptırımlarla karşılaşmaları da önlenemediğinden KESK ve KESK’e bağlı sendikaların durumları daha da zorlaşmaktadır.
KESK, Kürt sorunu ile ilgili alabildiğine politikleşmişken üyelerinin her türlü özlük haklarıyla ve sömürü düzenine karşı daha derinlikli bir tutum alma konusunda ise oldukça yetersizdir.
Keza oda ve diğer meslek örgütlerinin konumları da çok farklı değildir.
Sol, sosyalist parti ve örgütlerin yetersizliğinin ve doğru bir mücadele yürütmemelerinin yanına bir de demokratik kitle örgütlerinin yanlışlığı ve kitlesellikten yoksunluğu eklenince; 7 Kasım seçimlerinin sonuçları da böyle olmakta, AKP faşist diktatörlüğü sandıkta onay görerek bir kez daha 317 milletvekili ile iktidara gelerek; ilericilerin, devrimcilerin ve sosyalistlerin nefesini kesmeye kolaylıkla yeltenmektedir.
Seçimlerin sonuçlarının bu şekilde olması işte bu yüzden şaşırtıcı olmamalıdır.