Yazan: Turgut Koçak 20 Ekim 2014
Hiç kuşku yok ki, savcı ve karar verme yetkisine sahip olan yargıçlar kendi öznel niyetlerine göre karar verip önlerine gelen herhangi bir dosyayı sonuçlandıramazlar. Önlerine gelen dosyalarda aranması gereken en önemli şey elde edilmiş olan kanıtlardır. Maddi kanıtlar ışığında ve var olan yasalara bağlı olarak karar almak durumundadırlar. Hele de kanıtların açıkça var olduğu dosyaları takipsizlikle sonuçlandırıp dava açmamak gibi bir hak da Cumhuriyet’in savcılarına verilmiş değildir. Ayrıca Türk Milleti adına yargılama yapan yargı makamı da hüküm kurmak için maddi kanıtları en önemli unsur sayarlar. Vicdani kanaatlerini kullanma durumu ise hiç kuşkusuz çok kritik durumlarda kullanılması gereken bir durumdur.
Oysa 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonuna baktığımız zaman elde edilen kanıtların elde edilişinden tutalım da ele geçirilen kanıtlara kadar her şey ama her şey yasal çerçeve içinde cereyan etmiştir. Gerçekler tabak gibi ortaya çıktığında olup bitenlerden en çok etkilenecek olan hiç kuşku yok ki iktidardı. Bu yüzden de AKP iktidarı iktidar olmanın gücünü kullanarak onca kanıtı hiçe sayıp ortaya çıkan korkunç boyuttaki suçu örtmeye kalkıştı. İleri sürdüğü sav ise üst makamlardan yani bizzat suça isimleri karışanlardan niçin izin alınmadığı yolundaydı. Diyelim ki, kastettikleri izin alındı, alınması gerekmez de, o zaman nasıl olacaktı da İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlunun evinden para kasaları ve ortalığa saçılmış milyon dolarlar, Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinden ayakkabı kutularına saklanmış milyon dolarlar ve de bir gün boyu Recep Tayyip Erdoğan’ın evinden taşınan ve geriye 30 milyon Euronun kaldığı ileri sürülen kanıtlar elde edilebilecekti? Yani siz diyorsunuz ki, suçu işleyene bu operasyonu bildir ki, kanıtları karartma şansı olsun.
Sonra ne oldu? Bu operasyonda görev alan polisinden maliyecisine, savcısından hakimine kadar herkes çil yavrusu gibi dağıtılıp dosyalar başka savcıların önüne kondu. İşin özü iktidar dolaylı falan değil doğrudan yargıya müdahale etti. Yolsuzluk suçlaması içinde yer alan bakanlar istifa ettiler ama dosyaları meclise bir türlü getirilip görüşülemedi. Hatta kurulan komisyon bile çalıştırılmayıp kanıtların karartılması yoluna gidildi.
Oysa kamuoyu bu suçlamalarla ilgili doyurucu sonuçlar beklerken, iktidarın engellemesiyle tam tersi işler yapıldı. Bir yandan da toplumda algının değiştirilmesi için yavuz hırsız rolüne soyunan sanıklar ve sanıkların çevresi karşı atağa geçerek suçlu sanki kendileri değilmiş de bu suçları ortaya çıkaranlarmış gibi bir ortam yarattılar. Savcılar değiştirildi, yerine iktidarın istediği kimseler getirildi. Sonuçta ise dosyaya bakan savcı 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk dosyası ile ilgili tüm sanıklar hakkında Süleyman Aslan dışında takipsizlik kararı verdi. Süleyman Aslan’la ilgili kararsa usulüne uygun olmayan yöntemlerle bağış toplamak şeklinde düşünülerek dosyası ayrıldı.
İnsan böylesine bir sonuçla karşılaşınca gerçekten de dudakları uçukluyor. Çünkü ortada kamuoyuna yansımış olan kanıtlar bir anda buhar olup uçtu sanki de dosyaya bakan sayın savcı böyle bir karar yoluna gitti. Bunca kanıtlar eğer dosyadan bir bir ayıklanmadı ise bir savcının dava bile açmaksızın böyle bir karara varması gerçekten de akıllara durgunluk verecek bir hukuk cinayetidir. Böyle bir karar hangi nedene bağlı olarak verilirse verilsin kabul edilemez, böyle bir kararın sahibi kişi ise savcılık makamında bir gün bile oturamaz. Biz eğer bu kadar açık konuşuyorsak nedeni bellidir. Sözü geçen sanıkları suçlayan kanıtların tartışmasız bir şekilde kamuya açıklanmış olmasıdır.
Evet, bütün bunlar az gelmiş olmalı ki, sanıkların üstüne üstlük bir de tazminat alma hakları doğmuşmuş. Olmaz olmaz demeyin bütün bu olaylara baktığımız zaman ülkeyi ve bizleri söğüşleyenler kesinlikle üstüne de bir tazminat alırlarsa hiç ama hiç şaşırmayalım. Biz biliyoruz, sözü geçen sanıklara tazminat da verilebilir çünkü toplumda iyice sarsılmış olan adalet duygusu bu şekilde tersine çevrilmeli, sanıkların suçsuzluğu kendilerine bir de tazminat verilmeli ki, iyice pekişip toplumda yaratılmak istenen algı değişikliği sağlanabilsin.
Ama kim ne yaparsa yapsın AKP iktidarının yolsuzlukları kapatılamayacaktır. Bugün üstü örtülse de yarın bu suçların hesabı kesinlikle sorulacak asla yanlarına kâr bırakılmayacaktır. Yolsuzluklarla ilgili şiddetli tepki gösteren Anamuhalefet Partisi CHP’nin bugün 81 ilde adliyelerin önüne siyah çelenk bırakma eylemi yerinde bir eylemdir.
Bu nedenle Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak CHP’nin bu kararını destekliyor, konunun gündemden düşürülmemesi için daha başka eylemlere de gereksinim olduğunun altını kalın çizgilerle çiziyoruz.