SAVAŞA DEVAM

Yazan: Turgut Koçak 8 Ağustos 2015

Yıllarca “çözüm süreci” adı altında çözümsüzlük üretildi. Seçim zamanı ne zaman yaklaştı, AKP, PKK ile anlaşmaya varıp olayları şıp diye kesti. Dönüp Türkiye halkına; “bakın görüyor musunuz analar ağlamıyor, şehit cenazeleri gelmiyor” dedi.

Doğuda Kürt ağaları, şeyhleri, şıhları ile anlaşan AKP’nin işleri tıkırındaydı. Bu bölgede oyların yarısından fazlasını alıyor, dönüp bir de üstüne üstlük muhalefet partilerine, “siz Sivas’tan öbür tarafa gidebiliyor musunuz” diye sormak cüretinde bulunuyordu. Deyim yerindeyse devlet AKP’nin bu bölgede raha rahat politika yapmasını sağlar ve gerekli güvenlik önlemlerini alırken başka hiç kimse için can güvenliği söz konusu bile değildi. Bakıyorsunuz Recep Tayyip Erdoğan Hakkari’ye mi gitmiş, dağ taş güvenlik görevlisi ile dolduruluyor, 5000’in üstünde yakın korumayla orada boy gösterip caka satıyor bizlere…

Neymiş efendim?

Kendilerinden başka kimse buralara gidebiliyor muymuş?

Bir iktidar düşünün ki, ülkede can güvenliğini sağlayamıyor, hatta bizzat bu iktidarın varlığı can güvenliğini tehlikeye düşürmüş, sonra da çıkmış pişkin pişkin siz “Sivas’tan öte geçebiliyor musunuz” diyebiliyor. Utanmazlığın arlanmazlığın derecesi öyle büyük ki, bunlara ne söylense az.

İstanbul Kadıköy’de kartopu oynarken bıçaklanarak öldürülen gazeteci Nuh Köklü’nün katili Serkan Azizoğlu’nun ağabeyinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazdığı ortaya çıktı.

BİMER üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderilen mektup katilin ağabeyi Barış Azizoğlu imzasını taşıyor.

Mektup, “Bizler sizi seven ve gönül veren kişileriz” ifadeleriyle başlıyor.

Kendisinin Kasımpaşa tarikatlarından birinde olduğunu, Nuh Köklü’nün ise AKP karşıtı ve “Gezici"olduğunu yazan Azizoğlu’nun, “Sizlere duacıyız, bu olayda yanımızda olmanızı temenni ederiz. Rabbime emanet olun Allah yardımcınız olsun. Selamın Aleyküm” ifadelerini kullandığı görülüyor.

Bu olaya bakıp da “ne olacak canım olur böyle şeyler” diyorsanız çekin kuyruğunu gitsin insanlığın da, kendiniz gibi insanların da. Sanki bu ülkede hukuk mukuk yok. Nüfuz sahibi muktedirler köşeleri tutmuş, nasıl adalet dağıtmak istiyorsa öyle adalet dağıtıyor. Recep Tayyip Erdoğan’dan kurtarıcılığa soyunmasının istenmesi ve de Kasımpaşa’da vıttırı vızzık bir tarikatın mensubuyum denmesi eğer kartvizit yerine geçiyorsa bu ülke de bitmiştir, bu ülkedeki insanlıkta. İşte salt bu yüzden bile ülkede bir gün bile AKP’liler ve Recep Tayyip Erdoğan bulundukları makamda durmamalıdırlar.

Bir zamanlar asker ve güvenlik görevlileri cenazeleri gelmeye başlayınca orada burada “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyen Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediklerini unutmuş olabilir miyiz? Ya canlarından olan askerlere “kelle” diyerek aşağılayan kimdi acaba?

AKP iktidarı yıllarca ülkeyi tam anlamıyla satarak savarak yönetti. Terörü durdurmak adına TBMM’de değil de, başka güç odaklarının bilgisi dahilinde sözüm ona barış görüşmeleri yürüttü. Oslo’da hakem rolünde üçüncü taraf olarak yer alan İngiliz istihbaratı sakıncalı değildi ama bu ülkenin yurttaşlarının görüşülenleri bilmesi sakıncalıydı. Neler yapılmadı neler. Türedi “akiller” mi dersiniz, Dolmabahçe Mutabakatı mı dersiniz, bir sürü alavere dalavere çevrildi. Sonuçta değişen hiçbir şey olmadı. 7 Haziran seçimlerinde görüldü ki, AKP oyları düşmüştür; hop gelsin politika değişikliği. Bu kez de PKK vurulmaya başlandı. Şimdi yine cenazeler geliyor, yine şehirler savaş alanı gibi. Selahattin Demirtaş Brüksel’de emperyal güçlerle düşün alışverişinde bulunuyor. Saldırı ve savaş örgütü NATO bile imdada çağrılabiliyor. Oysa Türkiye NATO’ya girdiği günden beri Türkiyeli solcular NATO karşıtı bir politika izlemişlerdir. Şimdi ise bazıları NATO’dan medet umarak sonuç almaya çalışıyorlar. Yani sizin anlayacağınız HDP içinde yer alan solcuların gerçekte çuvallamasıdır bu.

Biliyoruz, HDP’yi eleştirdiğimiz için bize, ne yani insanlar ölsün mü karşılığı verilecek. Yetmeyecek, denilecek ki; “Türkiye NATO üyesiyken iyi, Türkiye NATO ile birlikte davranırken sesiniz çıkmıyor şimdi mi sesiniz çıkıyor?”

Kim ne söylerse söylesin umurumuzda değil. Doğru neyse biz onu savunuruz. Ne pahasına olursa olsun bir saldırı ve savaş örgütü NATO’nun himmetine nail olmak istemeyiz. Bu yüzden de olup bitenlerden kim sorumluysa hesabı da o vermelidir.

Böyle ülke olur mu? AKP, PKK’ya savaş ilan etmişmiş de, oyları artıyormuş. Gerçekten de şaşılası bir durum yok mu ortada?

Şimdi Oylarını AKP’ye verenlere hiç mi bir şey demeyelim?

Yoksa bizler de tıpkı halk dalkavuğu politikacılar gibi herkes için başımızın üstünde yeri mi var diyelim?

Bizler demeyiz; çünkü pisliklerin hiç biri yoksul dedenin torunu asker Barış’ın canı kadar değerli değildir