Yazan: Turgut Koçak 3 Eylül 2021
Savaş hiçbir zaman ve de hiçbir şekilde emperyalist / kapitalist devletlerin gündeminden düşmüş değildir. bunun en görünen örneği Afganistan ve Suriye’de yaşanan örneklerdir. Libya’da ve de pek çok bölgede yaşanan çatışmaların nedeni de budur. Sonra gündemden hiç mi hiç düşmeyen göçler ve sığınmacılar sorunu ve bu sorunun yarattığı toplumsal çalkalanmalara nesnel bakış açışıyla bakmakta yarar var.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki savaşlar, şiddet, doğal afetler ve kuraklıklar sonucu insanlar ya ülke içinde ya da ülkelerarası göç etmek zorunda kalmışlar. Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2020 Dünya göç raporunda 281 milyon uluslararası göçmen olduğu belirtiliyor. Çeşitli tarihlerde bu raporun ayrıntıları da var da şimdi onları tek tek ele alarak sizi rakamlara boğmak istemiyorum. Ancak bu göçlerin en önemli nedenlerinin başında elbette kapitalist dünyanın örgütleyip çıkardığı savaşlar var. Bu savaşları seller, depremler, büyük kuraklıklar, şiddet vb. nedenler takip ediyor. İklim değişiklikleri yüzünden ya da doğal afetler nedeniyle insanlar ülke içinde de oldukça hareketli bir göç olayı ile karşı karşıyalar. Bu konuyu Suriye’den bir rakam vererek noktalamak istiyorum. Savaş nedeniyle Suriye’den göç edenlerin sayısı 6,1 milyon. Bu sayının 5 milyona yakını bizim ülkemize göç etmiş ya da sığınmış. Sözünü ettiğimiz rakamlar resmi kayıtlara düşen rakamlar bir de resmi rakamlara alınmayanlar var elbette.
İnsanlar elbette göçmen olmayı tercih ettiklerinden dolayı göçmüyorlar. İnsanların bunun için zorunlu nedenleri var. Bugün dünya nüfusunun yüzde 96,4’ü doğduğu ülkede yaşıyor. Daha iyi bir yaşam için zengin ülkeleri tercih edenler de var. Bugün Almanya’da 16 milyon göçmen varken Amerika’da bu rakam 51 milyon kişi. Göçmenlik konusu ele alındığında karşımıza savaşlar ve yukarıda belirttiğim nedenler gündeme geliyor. Bu olgu tarih boyunca da hep böyle süregelmiştir. Bu yüzden sayısız uygarlıklar tarih olurken başka başka uygarlıklara eklemlenerek yeni bir hüviyete de bürünmüştür. Konuyu adaletli bir şekilde ele aldığımızda görüyoruz ki hiçbir şey nedensiz değildir. Ancak en dikkate değer nedenlerin başında da hiç kuşku yok ki insan yaşamını tehlikeye atan savaşlar, adaletsizlikler ve eşitliğin olmayışıdır. Böyle ülkelerde zaten demokrasiden söz etmenin de lüks olduğu bir gerçektir.
Sınıflı ve sömürü toplumlarında birileri süreli ezilecek, başkaları da bambaşka bir dünyada yaşayacak. Artık böyle bir yaşam tarzı yok. Kimse böyle bir yaşam tarzı içinde kendisine sırça köşk yaptırıp içinde de mutlu, erinç içinde sefa sürdüğü bir yaşam hakkını uygun göremez. Görürse de ne yaparsa yapsın gün gelir her şey tersine döner. Bazı ülkeler durmadan sınırlarına duvar örüyor ki kimse gelip denetimsiz kendi ülkelerine sığınmasınlar. Ama ne oluyor Meksika sınırına duvar ören Amerika’nın elde ettiği bir sonuç var mı? Yok elbette. Biz duvar örüyoruz da ne oluyor? İnsanlar gerektiğinde duvardan da aşıyor, dolaşa dolaşa da gelip içeri giriyor. Bizim ülkemizdeki yöneticilerin içeri giren göçmen sayısından haberi bile yok. Verdikleri rakamlar birbiriyle çelişiyor. Bunu kasıtlı bile yapsalar ki yapıyorlar da yine de insanlar girmenin bir yolunu pekâlâ buluyorlar.
Bir de kapitalist ülkeler ara sıra bir araya geliyor ve kitle imha silahlarını yasaklamak için kafa yorar gibi yapıyorlar. Neymiş efenim, kitle imha silahları yasaklanmalıymış. Evet, hem de hemen yasaklanmalı. Ancak burada dikkat edilecek bir konu var. Kitle imha silahlarının yasaklanmasını isteyen ülkelerin bazıları ellerinde bu silahlar olduğu için onlar sadece yeni yeni kitle imha silahları üretme peşinde olan ülkelerde yasaklanmasını savunuyorlar. Örneğin Amerika, kimle imha silahları yasaklandığında ve de herkes imha etmeyi kabul ettiğinde elinde bulundurduğu kitle imha silahlarını imha etmiyor. Ya da ne bileyim İsrail ya da bir başkası. Böyle bir dünyada bu işler iyi niyetle olacak iş mi? Değil elbette. Çünkü Kapitalist/emperyalist sistem var olduğu sürece bu amaca erişilmesi olası değil. Çünkü bu sistemin beslendiği kaynakları bilmiyor değiliz. Ne zaman sosyalizm dünyada egemen olur işte o zaman yukarıda saydığımız etkenlerin hemen tamamına yakını ortadan kalkar. Ortadan kalkınca da insanlar canlarını dişlerine takarak oradan oraya savrulmak zorunda kalmazlar.
Bu yüzden kapitalizm bilimi kendi çıkarına kullanıyor. Bütün kitle imha silahlarını yapanlar bilim insanları ve onlar sistemin hizmetindeler. Ayrıca hastalıkları düşünelim, doktorlar hastaları ile ilgilenirken dil, din, ırk, renk cinsiyet gözetirler mi, gözetirlerse bunlar bilim insanı sayılır mı? Sayılmaz elbette. Ancak bakalım sayısız hastalıklar kapitalist ilaç tekelleri para kazansınlar diye kökü kazınmıyor. Tedavi noktasına gelinen birçok hastalık tedavi edilmiyor. Korona virüs ve aşısı bile gösterdi ki kapitalizm bu işi insanlığa yararı olsun diye değil kasalarını doldurmak için buluşlar yapıyorlar. Parası olmayanlarsa aşıya ulaşamadıklarından ölümle yüz yüze geliyorlar.
Durum bu kadar basit.
Bütün bunların da anlaşılması zor değil fakat yine de milyonlarca değil milyarlarca insan bu kadar basit şeyleri bile anlamaktan kavramaktan pek çok şeye bağlı olarak uzaklar.