Yazan: Turgut Koçak 17 Şubat 2012
Yuh olsun Türkiye’yi NATO’ya sokanlara!
Yuh olsun saldırı ve savaş örgütü NATO’ya!
Ülkemizin başına ne geldiyse NATO’dan geldi. Sovyet tehdidini bahane eden işbirlikçiler Türkiye’yi bundan 60 yıl önce ülkemize ve ülkemiz insanlarına ağır bedeller ödeterek NATO’ya soktular. Kendilerine HÜR DÜNYA adını veren emperyalist Batı’nın kapitalist/emperyalist sistemi korumak ve dünya halklarına kan kusturmak için kurdukları NATO’ya, önceleri Türkiye’yi almaya hiç mi hiç niyetleri yokken, 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti, emperyalist dünyaya yaranmak için Kore’ye müdahale eden emperyalist güçlerin yanında yer aldı ve Kore’ye askeri birlikler gönderildi. Bu savaşta ağır kayıplar veren askeri birliklerimiz göz boyamak amacıyla kahraman ilan edilerek Türkiye halkı kandırıldı. Bu kanın bedeli olarak da Türkiye NATO’ya alındı.
NATO, her şeyden önce uluslararası sermaye güçlerini korumak ve kollamak amacıyla kurulmuş bir saldırı ve savaş örgütü olmasına karışın, emperyalistlerce çok geniş propagandalar yapılarak dünya halklarına bir barış örgütüymüş gibi gösterilmeye çalışıldı. NATO’nun kuruluşundan günümüze kadar geçen süre içinde serüvenlerine bakacak olursak gerçeklerin hiç de böyle olmadığını bütün çıplaklığı ile görürüz. Dünyanın her yerinde gelişen kapitalizm ve emperyalizm karşıtı bütün örgütlenmeler ve girişimler, saldırı ve savaş örgütü NATO tarafından engellenmeye çalışılmakla kalmadı. Bütün ilerici, devrimci ve sosyalist kalkışmalar müdahalelerle ezilip yok edildi. Dünyanın her tarafında emperyalizme uşaklık edecek olan diktatörler işbaşına getirilerek faşist diktatörlükler oluşturuldu. Bu faşist diktatörlükler aracılığı ile ilerici, devrimci ve sosyalistler ya öldürüldüler, ya işkenceden geçirilip yıllarca içeride çürütüldüler ya da çeşitli yöntemlerle etkisiz hale getirilerek emperyalist/kapitalist sisteme karşı gelişen halk hareketleri yok edildi. Şili’de, Arjantin’de özetle Güney Amerika ülkelerinin tamamında kontrgerilla örgütlenmeleri oluşturularak suikastlarla halka kan kusturuldu. Yunanistan’da, Türkiye’de arka arkaya NATO’ya bağlı ordu faşist darbeler gerçekleştirip sol ve sosyalist güçlere akla sığmaz öldürmeler, işkenceler uzun cezalar gerçekleştirildi. ABD emperyalistlerinin; “bizim oğlanlar” dediği beş generalin 12 Eylül 1980 tarihinde yaptığı faşist darbenin etkileri ülkemiz üzerinden hâlâ silinmiş değil. Dahası bu örgütün kurduğu Gladyo aracılığı ile 1 Mayıs 1977 Taksim katliamı, Maraş, Çorum, Sivas, Malatya katliamları ve binlerce öldürme eylemlerini unutmak olası mı?
17 Şubat 1952 tarihinde Türkiye’nin NATO’ya girişinin üzerinden tamı tamına 60 yıl geçti. Bu nedenle bugün ülkemizde bulunan NATO Genel Sekreteri Rasmussen Türkiye’ye geldi. Rasmussen’in gelişini salt 60. yıla bağlamanın olanağı yoktur. Rasmussen, AKP iktidarının yetkilileri ile konuşup yeni yeni kan dökme planlarına imza atmak üzere Türkiye’ye gelmiş bulunuyor. Burada daha da önemli olan bir şey daha var. NATO Komutanlığı İzmir’e taşınmış bulunuyor. Saldırı ve Savaş Örgütü NATO’nun İzmir’e konuşlandırılmış olmasının ayıbını taşımak bir yana olacakları düşündüğümüz zaman tüylerimiz diken diken olmaktadır. Çünkü bu komutanlıktan Suriye’ye karşı açılması olası bir savaş, buradan yönetilecektir. Kuşkusuz Suriye’ye karşı bir savaşın faturası Suriye halkına Irak halkına ödettirilen faturadan hiç de aşağı olmayacaktır. Böylesi kanlı ve insanlık düşmanı bir savaşta ise; Türkiye, NATO aracılığı ile savaşın doğrudan suçlusu olacaktır. Böylesi bir savaş çıkarsa bu savaşın suçlusu olarak AKP iktidarını gösterip sıyrılmak hiç de kolay olmayacaktır. Çünkü böylesi bir savaşta Türkiye doğrudan işin içinde olacaktır. Bunu anlamak için Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Amerika’da Clinton’ın önünde attığı taklalara bakmak yeter de artar bile. Bağıra bağıra geliyorum diyen bu savaşı önlemek için Türkiye’de yeteri kadar bir kamuoyu olmayışı ya da örgütlenememiş olması ayrıca düşündürücüdür. Bu yüzden suç salt AKP iktidarının olmaktan çoktan çıkmıştır dememek için hiçbir neden yoktur.
Sol ve sosyalist güçlere gelince 1960’ların ortasından itibaren NATO’ya ve emperyalistlere karşı gösterilen tepkinin bugün neredeyse hiç denecek kadar cılız oluşunu da ayrıca sorgulamak gerekmektedir. Bugün sol yapıların önemli bir bölümünün gündemi değişmiş bulunmaktadır. Onların politikalarını etnik köken, dini inanç ve azınlıklar üzerinden yapıyor olmaları da bir rastlantı olmasa gerektir. Çünkü bu yapılar artık emperyalist/kapitalist sistem tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak kontrol altına alınmışlardır. Bu yüzden de gıklarının çıkmıyor olması bizce şaşırtıcı değildir.
Sonuç olarak Kürecik’e kurulan Füzesavar Üssü kadar hatta ondan da beter tehlikeli olan şey; NATO Komutanlığı’nın İzmir’e taşınmış olmasıdır. NATO’nun bütün dünya halkları için büyük tehlike olduğunu anlamak ve harekete geçmek için ille de çok büyük bedeller ödememiz gerekmiyor. Her şey ortadadır. Bu yüzden de NATO’ya, işbirlikçilerine karşı geniş halk desteği yaratmak ve olacakların önüne geçmek devrimciliğimizin ve sosyalistliğimizin gereğidir. Rasmussen’i törenlerle karşılayanlara da ayrıca bir uyarımız vardır. Rasmussen dünü, bugünü ile hem ülkemizin hem de insanlığın en önemli düşmanlarındandır. 60. Yıl ve de başkaca alicengiz oyunları için Türkiye’de bulunan Rasmussen hemen defolup gitmeli, AKP’nin Tunus’ta toplanacak olan Suriye karşıtı toplantının hesabı tüm ilgililerden sorulmalıdır. Çünkü Suriye bizim hem tarihi hem de kültürel bağlarımız olan bir ülke olup emperyalistler ve uşakları karşısında asla yalnız bırakılmamalıdır.
Amerika’da Amerikan yetkilileriyle; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Türkiye’yi çıkmaz bir savaşa sürükleyecek girişimlerde bulunmuştur.
Bu nedenle;
Türkiye’ye yürekten bağlı ve iktidardan bağımsız davranmayı göze alacak tüm Türkiye Cumhuriyeti Cumhuriyet Savcıları’nı göreve çağırıyor suç duyurusunda bulunuyorum.