Yazan: Turgut Koçak 23 Şubat 2015
Bir süredir tartışılan Süleyman Şah Türbesi ile ilgili gelişme 21 Şubat gecesi başlayan 22 Şubat sabaha doğru biten bir operasyonla yeni bir boyut kazandı. AKP iktidarının yapacak hiçbir şeyi kalmadığı için sözümona türbedeki emanetler ve oradaki görevli askerler Türkiye’ye getirildi. Sonuçta anlaşıldı ki, Türkiye’nin türbenin bulunduğu yerin güvenliğini sağlaması tehlikeye düşmüş, iktidar için de başkaca yapacak bir şey kalmamıştır. Oysa bu iktidarın şimdi tepesinde gibi görünen Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” mantığı ile ortaya çıkıldığında bizzat Recep Tayyip Erdoğan Şam’daki Emevi Cami’sinde namaz kılmaktan söz ediyordu.
Derinliksiz ve işe yaramaz dış politika yüzünden Suriye’nin bütünlüğüne yönelik emperyalist dünyanın da destek ve girişimleriyle ne kadar ipten kazıktan kopma terörist unsurlar varsa Türkiye topraklarından içeri sokuldu ve bugünkü gelinen noktada desteklenen terör grupları bizzat Türkiye ve Süleyman Şah türbesi için tehdit haline geldiler. Yani besle kargayı oysun gözünü hesabı bir gelişme oldu. Sonucun böyle olduğunu Genelkurmay Karargahı’nda Genelkurmay Başkanı ve ilgili Kuvvet komutanlarıyla bilgisayar başında operasyonu izleyen Ahmet Davutoğlu konu ile ilgili yaptığı açıklamada bütün çıplaklığı ile ortaya koydu. Neymiş? Artık Süleyman Şah Türbesi’nin güvenliğini sağlamak zora düşmüşmüş de bu yüzden operasyon yapma zorunluluğu hasıl olmuş.
Bu operasyonla ilgili Ahmet Davutoğlu açıklama yaparken bir tarafında Genelkurmay Başkına diğer tarafında da Milli Savunma Bakanı vardı. Doğrusu bu açıklama sırasında Ahmet Davutoğlu’nun kahramanlık numarası çeken sözlerine güldüm geçtim ama çivi gibi sonuna kadar yerinde çakılı duran Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ve Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a baktıkça doğrusu insanoğlunun sınır tanımayan içtensizliğini anlamakta çok zorluk çektim çok.
Bu açıklama nasıl oldu da Ahmet Davutoğlu tarafından yapıldı bilemiyorum. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan mademki, birtakım yalaka basının söylediği gibi “Başkomutan"dı ve de bu operasyon şanlı bir kaçışla bitmişti açıklamasını da Recep Tayyip Erdoğan’ın yapması gerekmez miydi? Emir “Başkomutan’dan gelmişse bu kaçışın şerefi de bize göre Recep Tayyip Erdoğan’a nasip olmalıydı. Ne yazık ki, işin yarattığı maddi manevi yükü Ahmet Davutoğlu’nun omuzlarına yıkılıverdi. Ahmet Davutoğlu’da bu kaçışın anlamını göremeyecek kadar “derinlikli” politikalarla meşgul olduğu için zafer kazanmış komutan edasıyla dünya aleme resmi dilden olup bitenleri servis etmiş oldu.
Ha unutmadan söyleyelim. Bu kaçış operasyonunu da Recep Tayyip Erdoğan an be an izlemiş. Doğrudur izlemiştir. Belki de bu tür operasyonları izleyişi ilk de değildir kimbilir? Uludere katliamının da benzer şekilde izlendiğinden zerre kadar kuşku duymuyorum ama bu konunun üstü her nedense örtülüp kapatılmıştır. Oysa AKP iktidarını çukurların en derinine düşüren sayısız eylemlilikleri sözkonusudur ve de bu eylemler ne yazık ki, çeşitli bahanelerle geniş halk yığınlarından gizlenilmektedir.
Gizleme konusunda mahir olanlar sanıyorlar ki, her başarısızlık yığınlara başarı gibi yutturulabilir. Bu tür politikalara alışkın olan AKP, gerçekte ‘Şah mat operasyonundan başka bir şey olmayan operasyona ‘Şah Fırat Operasyonu’ adını vermişse de bu kez bu operasyondan kolay kolay ekmek yiyemeyeceğini de bir güzel görmüştür diyebiliriz.
Öyle ki, yandaş ve yağcı basın bu operasyonu pireyi deve yaparak öyle bir şişirmiştir ki, bu şişirmenin sonucunda AKP 7 Haziran seçimlerinde milliyetçilerin oyunu alacağını hesap etmiş olsa gerektir. Çünkü AKP’yi destekleyen medya kuruluşları ve pek çok kimse bu yönde hava basmaya devam etmektedirler. Ancak bu kez muhalefet, AKP’nin kaçışı kahramanlık olarak gösterme hünerini tersine çevirmiş, gerçekten de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi nasıl Şüleyman Şah Türbesi operasyonu ile kaçılmışsa bu politikanın uzmanları Türkiye’den de kaçmak zorunda kalacaklardır.
Bilindiği gibi şu an mecliste yasalaştırılmak istenen bir İç Güvenlik Yasası vardır.
Kitlelerin dikkatlerinin bu türbe operasyonuna çevrildiği bugünlerde bu yasa ile tüy dikilerek faşist diktatörlük resmileştirilmek istenmektedir.
Bu yasa engellenmelidir, Engellenemezse eğer olacakları düşünmek bile zordur.
İşte bu yüzden şunun şurasında seçimlere çok bir şey kalmamıştır.
Yüz küsur gün içinde AKP seçimlerde bozguna uğratılmalı ikinci Şah Mat’ı da yaşayarak silinip gitmelidir.