Yazan: Turgut Koçak 9 Temmuz 2014
Cumhurbaşkanı yarışı ile birlikte bir kez daha anlamış oluyoruz ki, bu ülke ve geniş halk yığınları daha fazla ne Recep Tayyip Erdoğan’a ne katlanabilirne de daha fazla bu kişiyi taşıması olasıdır. İsrail, Gazze’yi bombalamaya başladı. Hiç kuşku yok ki, İsrail’in bu tutumunu ne onaylamak olasıdır ne de İsrail’in bu tavrını olumlayan Amerika’ya karşı açıktan tutum almaksızın Filistin gerçeğini doğru değerlendirmenin olanağı vardır.
Recep Tayyip Erdoğan, konuya bir kez daha balıklama dalmış bulunuyor. Mazlum Gazzelilerden söz ederek muhalefet partileri CHP, MHP’yi ve Cumhurbaşkanı adaylarını topa tutuyor. Ona göre kendisinden başka kimse bu konuya eğilmiyormuş. Değil ya ,diyelim ki öyle, peki Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konu ile ilgili dişe dokunur yaptığı bir şey var mı? Kesinlikle yok. Unutuldu gitti. Kendisi Gazze’yi ziyaret edeceğini söylemişti, İsrail ve ABD yerinde bulmadığı için ziyaretini bile yapamadı. Oysa söze gelince öyle mi? Muhterem mangalda kül bırakmıyor. Zaten ABD emperyalizminin dümen suyundan giden ne kadar İslamcı terör örgütleri varsa onlar da aynısını yapıyor. Hemen her durumda Yahudilere verip veriştimeyi elden bırakmazlarken Suriye’ye yönelik yıkım eylemleri ile ne denli İsrail yanlısı olduklarını tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyorlar. Recep Tayyip Erdoğan da onlardan farksız değil ama o daha çok tangırdıyor.
Hem tangırdamakla kalsa iyi. Adam bir kez daha Osmanlı dedelerine sarılarak bu topraklarda Osmanlıların at koşturup kılıç kuşandıklarından söz ederek ta Balkanlardan, Ortadoğu’nun tamamına kadar karışacaklarını söyleyen açıklamalar yapıyor. Zatı muhterem sanıyor ki, etrafına topladığı cin olmadan adam çarpan taifesiyle her istediğini yapabilecek. İşin burasında yükselttiği vatan, millet, Sakarya gibi hamasi sözler tam da tiynetine uygun. Bizler bu tiyneti tanıyoruz da biliyoruz da. Bu tiynet faşist bir tiynettir.
Muhteremin ağzından ölüyorum deseniz bir tek olumlu söz çıkmıyor. Ona göre kim ki karşısında yer almıştır ya saksıdır, ya tuzluk, ya monşer ya da ne bileyim ekselans. Gerçi bu sözlerin söylenmesini birileri; Recep Tayyip Erdoğan’ın entellekül birikimden yoksun oluşlarına veriyor ama bu doğru değil. İnsan isterse hele de devlet katında önemli bir yerdeyse entelektüel birikim de kazanır, kendisini yetiştirir de. Ancak bu Recep Tayyip Erdoğan gibiler için asla geçerli değildir. Geçerli değildir, çünkü bu türden politika yapanlar böyle davranmayı yetersizliklerinden ya da ne bileyim halkın içinden çıkıp geldikleri için seçmiyorlar. Bu tür politikaların bilimde yeri var adı da. Bu tür politikalarla halk sürü yerine konur ve onların hoşnutsuzluğu örgütlenerek faşist diktatörlükler egemen kılınır. İşte Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı da budur.
Oturup bir düşünelim. Cumhurbaşkanı seçilmek için aday olanlar arasında eşit bir yarışma olması gerekmez mi? Bunun böyle olduğu yoksa yasalarda yok mu? Peki, yasalarda varsa niçin seçim yarışı için gerekli yasal tedbirler alınıp uygulanmıyor? Niye hiçbir kurum Recep Tayyip Erdoğan’a madem yarışıyorsun eşitlik ilkesine sen de uyacak Başbakanlıktan istifa edeceksin demiyor? Diyeceksiniz ki, adamın yasa masa taktığı mı var? Haklısınız yok da, hele bir kurum çıkıp bu tür yarışma yasalarımızla çelişiyor desin biz de o zaman görelim Recep Tayyip Erdoğan’ın yasaları hiçe sayışını. Bu konuda en yetkili kurumsa başvurular oraya yapıldığına göre Yüksek Seçim Kurulu’dur. Oysa YSK bu konuda istifa etmeden aday olabilir dedi bile. Peki, bu durumda YSK’nın yasaları hiçe sayışı ne olacaktır? Anayasa Mahkemesi’ne konu ile ilgili başvuru yapılabilir mi? Diyelim yapıldı, karara bağlanması seçimlerden önce gerçekleşir mi? Yoksa Recep Tayyip Erdoğan bir olasalık seçildiği zaman o da İ. Melih Gökçek gibi makam gaspını sürdürmeye devam eder mi?
Salt bunlar değil, Recep Tayyip Erdoğan AKP iktidarının başı olarak adı görülmemiş şaibelere karşımış bir kişidir. Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde benzer bir olay asla yaşanmış değildir. Şimdi bu koşullar altında seçimlerin adil ve yasal güvence altında gerçekleşebileceği söylenebilir mi?
Yeri gelmişken bir de seviyeden söz edelim. Gerek Ekmeleddin İhsanoğlu’nun gerekse Selahattin Demirtaş’ın konuşmalarına baktığımız zaman ne kadar seviyeli olduğunu görmüyor muyuz? Kişisel polemikleri ağırlaştıran muhtereme hangisi düşük seviyeli karşılıklar veriyor? Oturup düşünmeli demek ki bu işin içinde bir iş var demiliyiz. Gerçekten de bu işin içinde bir iş var. Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş; Erdoğan’la kıyas götürmeyecek denli üstün niteliklere sahipler. O nitelikler ki, seviyeyi hepten yerlerde sürünmekten kurtarıyor. Yoksa Recep Tayyip Erdoğan’a kalsak yandığımızın resmidir, yerlerde sürünen bir görüntüden asla kurtulmamızın olanağı yoktur.
Hani uzatmayalım bu tür yaklaşımlar öyle söz olsun diye olacak yaklaşımlar değildir. Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarı sıkıntılıdır. Burjuva demokratik kurallara uyarak ülke yönetmesinin olanağı kalmamıştır. Hemen herkes bu iktidar için potansiyel darbecidir. Bu yüzden de bu iktidar tarafından her türlü yola başvurulmaktadır. Fişlemeler sınır tanımıyor. Basının üzerinde akıl almaz baskılar sözkonusu. Bütün kurumlar iktidarın Alicengiz oyunlarını gizlemek için çökertilmiş durumda. Telefon konuşmalarını elinde tutan kurum işin içinde iktidar olursa kayıtları silmek de dahil her yola başvururken iktidarın dışındakilere karşı santaj işlevi görüyor. Adalet iflas etmiş, sağlık politikaları çökmüş, Milli Eğitim’in içine edilmiş. Öyle ki, AKP iktidara geldiği günden bu yana doğru dürüst bir tek sınav bile yapılamıyor. Ya sorular çalınıp dağıtılıyor ya sorular yanlış, ya da sonuçlar doğru hesaplanmamış. En son bu konu da bir sınav daha ellerinde patladı. Sorular yanlış hazırlandığı için değerlendirimden çıkarılmasına karar verildi. Bu sonuçlardan sonra bile AKP iktidarı hemen “Paralel yapı” silahına sarılarak dan dun etmeye başladı. Neymiş efendim bunu da “paralel yapı” yapmışmış. Ne diyelim, yuh size iktidar koltuğunda sanki siz oturmuyorsunuz da başkaları oturuyor. Kendi beceriksizliğinizi semirtip desteklediğiniz eğitim alanında yetersiz öğretmenlerinize sormak niye hiç aklınıza gelmiyor? Siz değil misiniz iktidarınızı destekleyen sendika üyelerini en tepe noktalara getiren? Oysa sorun çok açık böylesi eğitimcilerden ancak olsa olsa böye bir cacık olur.
Kökünüzle, kömçeğinizle çürümüşsünüz. Zaten faşizme yönelen her burjuva iktidarı da kökü ile kömçeğiyle çürümüş iktidarlardır. Bu noktaya gelinceye kadar yemedikleri heze kalmadığı için artık olağan koşullarda iktidarlarını da sürdürme olanakları kalmamıştır. İşte bu yüzden faşizme başvurulur. Recep Tayyip Erdoğan’ı astığım astık kestiğim kestik Başbakanlık makamı da kesmediği için zatı muhterem Çankaya’ya çıkmak istiyor. Malum; Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri ise yasalarda ve Anayasa’da mevcut. Ancak o bu yetkilerle değil, bütün ipleri elinde toplayan hesapsız kitapsız yetkilerle donatılmış bir makamı kullanmak istiyor. Yani sizin anlayacağınız adam Führer olmak istiyor Führer!
Eee yurttaşlar herkes sizin gibi yarını nasıl edeceğim diye düşünmez ya. Allah onlara yürü ya kulum demiş. Mala, mülke, servete boğulmuşlar. Onlar Führerliği düşlemesin de kim düşlesin? Yasaların üstün olduğu, hak ve özgürlüklerin kullanıldığı bir ülkede çalma çırpma malın, mülkün, servetin korunması faşist diktatörlükten başka bir yolla korunması mümkün mü?
Yok.
Ama biz yene de bir anımsatma yapalım.
Ne oldu Mussolini’ye?
Ne oldu Hitler’e ve de öteki bütün diktatörlere?
Biz söyleyelim de…