Yazan: Turgut Koçak 13 Temmuz 2014
Kimi yapılar var ki, demokrasiyi kutsama konuşunda ellerine su dökülmüyor. Onlar için sanırsınız ki, demokrasi arı duru bir şey. Bir olursa var ya her şey güllük gülistanlık olacakmış gibi bir hevese kapılıyorlar. Hele de demokrasiyi uç noktalarda savunursanız adına da “Radikal demokrasi” falan derseniz her şey tamamdır. Oysa bu kadar lafa ne gerek var, demokrasi nedir ne değildir bilimsel olarak açıkça anlatalım olsun bitsin. O zaman kısa bir not düşelim.
Demokrasi; egemen sınıfların diktatörlüğüdür. Bu kısa ve öz anlatım; anlayanlar için yeter de artar bile. Ancak yine de konuyu biraz açarsak iyi olacak. Diyelim ki, bir ülkede kapitalist sistem yani burjuvazi egemendir, işte demokrasi bu egemen sınıfın yani küçük bir azınlığın büyük bir çoğunluk üzerinde diktatörlüğüdür. Burjuva anlamda bir demokrasinin sınırları ise ülkeden ülkeye değişir.
Gelişmiş kapitalist bir ülkede demokrasinin sınırları daha genişken, orta gelişmişlikte ya da az gelişmiş kapitalist ülkelerde demokrasinin sınırları daha da daralır. Hele mevcut demokratik ortamda burjuva düzenini sürdüremez hale gelmiş, geniş emekçi yığınları sistemi ciddi bir şekilde zorluyorlarsa işte o zaman burjuva demokrasisinin kırıntısının bile kalmadığı faşit diktatörlüklere geçilir. Burguva demokrasisinin olduğu ya da kısıtlı olarak işlediği ülkelerdeki demokrasi ile faşist diktatörlüklerdeki işlerlik arasında demokrasi bağlamında hiç mi hiçbir benzerlik yoktur.
Faşizm, tekelci burjuvazinin en baskıcı, en zulümcü, en sömürücü en şoven olanlarının kanlı diktatörlüğüdür. Sanırız buraya kadar kapitalist sistem ve kapitalist sistemde demokrasinin ne demek olduğu hakkında bir bilgi sahibi olduk.
Şimdi gelelim; sosyalist demokrasiye: Sosyalist demokrasi de işçi sınıfının küçük bir azılık olan sermaye güçlerinin üzerinde bir diktatörlüktür. Bu diktatörlük; burjuva diktatörlüğünün aksine ezici bir çoğunluk için demokrasi küçük bir azınlık içinse diktatörlüktür. Sosyalist iktidarda işçi sınıfı diktatörlüğü burjuva diktatörlüğünün aksine geçicidir. Çelişkiler çözüldüğünde sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız komünist topluma geçildiğinde işçi sınıfı diktatörlüğü de sona erecektir. Oysa kapitalist toplum sürdüğü sürece diktatörlük, faşizmle, sınırları genişleyen ama yine bir diktatörlük olan demokrasi arasında gidip gelecektir. Bu gerçekleri gözardı ederek “radikal demokrasi” uydurması ile yeni bir şey söylüyormuş havasına girmekse kafaları bulandırıcı bir işlev gördüğü için tehlikeli ve gerçeği gözlerden gizleme amaçlıdır. Bu yüzden de Abdullah Öcalan icadı gibi görülen ya da gösterilmeye çalışılan bu anlayış ilk kez dile getiriliyor değildir.
Gelelim kapitalist sistemde demokrasi mücadelesinin önemine. Kapitalist toplumda demokratik hak ve özgürlüklerin sınırları ne kadar genişletilirse işçi sınıfı açısından o kadar iyidir. Elde edilen mevziler çerçevesinde bir yandan geniş emekçi yığınları ekonomik ve siyasal olarak örgütlenme kolaylığı kazanırlarken, diğer yandan da demokrasi mücadelesi içinde eğitilerek ve de kararlılık kazanarak sosyalizm mücadelesi içinde daha kolay yer alırlar. Bir başka deyişle demokrasi mücadelesi geniş emekçi yığınlar için bir okul işlevi görür.
Bizim ülkemizde kapitalizmin gelişmişliği ile ilgili olarak tekelci burjuvazi işbirlikçi tekelci burjuvazidir. Yani işbirlikçe tekelci burjuvazi göbeğinden emperyalist tekellere bağlıdır. Bu yüzden de daha çok sömürü için geniş halk yığınları sürekli olarak baskı altında tutulmak istenir. Dolayısı ile faşizm bizim ülkemizde sık sık yönetilme biçimi olarak yaşamımızın içindedir. Ya da kısıtlı bir burjuva demokrasisi söz konusudur ki, bu durum da sık sık faşizmle karıştırılır. Özellikle devrimci demokrat çizgide olanlar bu konuda en çok yanılgıya düşen unsurlardır. Bu nedenle bu çevrelerde her duruma faşizm demek alışkanlık haline gelmiştir.
Recep Tayyip Erdoğan iktidar koltuğuna uluslararası tekeller aracılığı ile oturtulmuştur. AKP’nin 12 yıllık iktidar döneminde dış tekelci güçler Türkiye’yi istedikleri gibi sömürme ortamı buldukları gibi aynı zamanda da siyasi ve askeri olarak tepe tepe kullanmışlardır. AKP’nin 12 yıllık iktidarı döneminde geniş halk yığınları yaşam savaşı verirken sermaye güçleri daha da palazlanmış ve hatta AKP iktidarı kendi zenginlerini yaratarak uluslararası alanda iş yapar hale getirmiştir. Özellikle içerde yaşadıklarımız ve dünyada yaşananlar yan yana getirildiğinde Recep Tayyip Erdoğan ve AKP ile uluslararası sermaye güçlerinin devam etmeleri zorlaşmıştır. Dış güçler halkın büyük bir çoğunluğunun nefretini kazanmış olan Recep Tayyip Erdoğan’dan bir an önce kurtulmak istemektedir. Oysa Recep Tayyip Erdoğan, ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak istemekte bunun için her yola başvurmaktan çekinmemektedir. Daha önceki yazılarımızda bu iktidarın neler yaptığını yazdığımız için bir kez daha yinelemeyi gereksiz görüyoruz.
Recep Tayyip Erdoğan, devlet olanaklarını elinin altında bulundurarak bir cumhurbaşkanlığı yarışına girmiştir. Bu yarışta ise oturduğu koltuk Başbakanlık koltuğudur. Salt bu nedenle muhalefetten gelen itirazlar son olarak da cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş tarafından Yüksek Seçim Kurulu’na yapılan itiraz adaletsizlik biline biline reddedilmiştir. Yani Recep Tayyip Erdoğan’ın görüş ve eylemleri ile çakışan bir tutum sergileyen YSK seçime bilerek ve isteyerek gölge düşürmüştür. Bu koşullar altında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri ister istemez daha da önem kazanmıştır. Onca kötülüklerin pompalayıcısı konumunda olan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı demokrasi mücadelesi için Recep Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’ya çıkarmayacak toplumsal bir muhalefet örgütlemek şart olmuştur. İşte bu yüzden komünistlere kadar uzanan geniş bir demokrasi cephesi oluşmalı ve Recep Tayyip Erdoğan faşist diktatörlük hevesleriyle birlikte yenilgiye uğratılmalıdır.
Hangi bahanenin arkasına saklanılırsa saklanılsın Recep Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışının önü kesilmezse buradan açıkça ilan ediyoruz ki faşizme bir kez daha geçit verilmiş olacaktır. Bu nedenle sandığa gidilmeli ve Recep Tayyip Erdoğan tarihi yenilgisini tatmalıdır. Sonrası mı?
Sonrası bizim gibi sosyalist partilerin bir parti programı vardır ve de o programında nasıl iktidar olacağı da yazılıdır.
Parti olarak biz cumhurbaşkanlığı seçimi de dahil her şeyi ama her şeyi asıl amacımıza yani iktidara gelmek için yerine getirmekte en küçük bir ikirciklik bile göstermeyiz.