Yazan: Turgut Koçak 4 Temmuz 2014
Bugünkü yazımız sadece bir giriş niteliğindedir. Gelecek yazılarımız; ideolojiyi önemsemeyen, gelişi güzel ve sloganik düşünen sözümona devrimci geçinenlere yanıt niteliğinde olacaktır. Çünkü bir kez daha anlatmak istiyoruz ki, faşizme karşı cephe ve iktidarı amaçlayan cephe konusu ne yazık ki, doğru kavranılmamakta orada burada öbeklenmiş bulunan ve derinlikleri bulunmayan sözümona yolgösterici geçinenlerin böylece politik kaoslarına da yerinde bir yanıt verilmiş olacaktır.
Yazımıza HDP adına aday gösterilen Selahattin Demirtaş’ın anımsatması ile başlayalım. Öncelikle bizim vergilerimizle 24 saat gericiliğin ve soyguncuların propaganda merkezi haline getirilmiş TRT’nin halktan şiddetli bir tepki görmesinin zamanı geldi de geçiyor bile. Çünkü o TRT ki, bizim verdiğimiz vergilerle bilmem kaç kanal üzerinden yayın yapmakta, sürekli olarak gerici ve halk düşmanı AKP iktidarının öksürse öksürüğünü halka haber ya da bilmem ne diye sunmaktadır. Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın da dile getirdiği gibi TRT bilmem kaç kanaldan haşmetmeablarının aday gösterilişinin yayınını saatlerce vermesinin yanında sürekli olarak Recep Tayyip Erdoğan’dan söz ederken; diğer iki adayla ilgili birkaç saniye bile olsa yayın yapmamaktadır. Sanki halkın olan TRT Recep Tayyip Erdoğan’ın babasının çiftliğidir. Uzun zamandır TRT, halkın çıkarlarıyla çatışan bir yayın politikası izlemekte, her nedense kimse bu dükalıktan hesap soramamaktadır. Seçim yasaları ile ilgili özellikle de devletin kanalında nasıl yayın yapılacağının ilkeleri olsa gerektir. Bu denli ilkelerden yoksun bir davranışın adaletle, hakla anlatılacak bir yanı yoktur. Bu konuda YSK’nın davranışı da gerçekten içler acısıdır. Bu gerçekleri gördüğü halde seçimlerde eşit yarışmaya gölge falan değil basbayağı karanlık düşürülmektedir. Recep Tayyip Erdoğan otomobiline binerken bile gösterilirken diğer adaylara konulan kısıtlama neyin nesidir? Yoksa TRT kendisini “Havuz Medyası” mı sanmaktadır?
Bilgidiğiniz gibi ben, günlük olarak bir bir buçuk sayfa ve kendimce kısa bir ya da iki paragraflık bir yazı yazarım. Dünkü yazıma bazı çokbilmişler TSİP’i ve beni faşist gösterecek denli ileri gitmişler ve devrimbaz ukalalıklar döşenmişlerdir. Bu nedenle yarında itibaren böyellerine yanıt niteliğinde bir ya da iki gün devam edecek karşılık yazmayı gerekli gördüm.
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) palavra partisi değildir. Kurulduğu günden bu yana bu partiye emek verenler ideolojiye önem vermeleriyle bilinirler. Bu yüzden de bir özdeyiş vardır “eşyayı adıyla çağırmak” diye. İşte biz; parti olarak eşyayı adıyla çağırır, mücadelemizin her aşamasından dost ve düşman tanımlamasını layıkıyle yapmaya özen gösteririz.
Dimtrov’un ‘FAŞİZME KARŞI BİRLEŞİK CEPHE’ kitabından kısa bir alıntı yapmak istiyorum:
“Bu şartlar altında parlamenter rejim, kapitalistler için epeyce mahzurlu görünmekte, sermaye saldırısına, sömürü politikasına, halkın çoğunluğunun soyulup soğana çevrilmesine karşı bir engel teşkil etmektedir. Yasal olmak onlar için boğucu ve öldürücüdür. Onlar yıllarca önce, büyük Fransız Burjuva Devrimi tarafından gerçekleştirilen demokratik hükümet ilkelerinin karşısındadırlar. Onlar, parlamentarizmin, anayasal özgürlüklerin ve yasallığın karşısında yerlerini alıyorlar. Onlar, sermayenin burjuva diktatörlüğünü isterler. Kinizme(*)’ ilgi duyan Kilisenin gazetesi Pravda(8) “kayıtsız halk çoğunluğunun”, “güruhunun” değil, “akıllı” kapitalist azınlığın ülkeyi yönetmesi gerektiğini açıkça ilân etmektedir.”
Bu alıntıyı şunun için yaptım. Recep Tayyip Erdoğan, hızla parlamentodan kurtulmak ve ülkeyi başkanlık yetkileriyle yönetmek istiyor. Bu yüzden de kendisine biat eden partisi AKP eliyle burjuva demokrasisinin kırıntısının bile olmadığı faşist sistemi 2023 yılı hedeflerine varmak için gerekli görüyor. Bu durumda devrimcilerin verili koşullarda bu gidişin önünü kendi seçenekleriyle kesme olanakları yoksa ki yok, işte o zaman gerçek sosyalistler faşist olmayan tüm kesimlerle bu gidişin önünü kesmeye yönelik politikaları özenle seçer ve yaşama geçirmeye çalışır. Hoş, soldan sağa doğru kimilerince CHP bile faşist ilan ediliyorken sizler de haklı olarak bu işi kiminle yapacağız diye sorar ve bizi eleştirebilirsiniz. Bugün kendileri en sağ çizgide politika yapıp, nasyonal anlayışı Kemalizm diye tepine tepine savunmaya kalkanlar ve solda oldukları görüntüsü vererek herkese faşist diyenlerin mantığının bazı şeyleri kavraması olanağı görülmüyor ama biz yine de TSİP olarak görevimizi yapalım ve bir kez daha söyleyelim ki, CHP faşist değildir, faşizme karşı mücadelede CHP’nin de yeri asla yadsınamaz.
Bu nedenle Selahattin Demirtaş’ı desteklemek bizim açımızdan o kadar zor bir şey değildir. Asıl zor olan, ikinci tura kalamayacak olan selahattin Demirtaş’ın partisinin Kürt oylarını kime yönlendireceğidir? Selahattin Demirtaş, son konuşmalarında Recep Tayyip Erdoğan’ı Babşbakanlıktan istifa etmediği için eleştirmiş, “haydi koltuğu çok seviyorsun Başbakanlıktan istifa etme ama devlet olanaklarını kullanmayacağına dair söz ver” demiştir. (Sanki Recep Tayyip Erdoğan söz verirse sözünde duracak ve eşit koşullarda yarışmayı kendisine ahlaki bir yol olarak seçecektir.)
Sonuç olarak,
HDP adına oraya buraya yazanlar ve konuşanlara diyoruz ki, sizler birinci tura gücünüzü sınamak için girip yarıştınız ve diyelim ki, ikinci tura kalamadınız. Peki, ikinci turda Recep Tayyip Erdoğan’ı mı destekleyeceksiniz?
Yoksa sorumluluktan kurtulmak için kapısı yine Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklemeye çıkacak olan boykotu mu seçeceksiniz? Buyurun madem açık açık konuşuyoruz, cevap verin de görelim…