PATRON’A KIYAK İŞÇİLERE DAYAK

Yazan: Turgut Koçak 8 Kasım 2020

Ülkemiz ne zamandan beri bu hale düştü diye sormuyoruz. Sormuyoruz çünkü yalanın ve ahlaki çöküntünün ülkemiz üretim merkezi haline gelmiş olması yeni bir şey değil. Ve zaten bu sistemin yani kapitalist sistemin yalansız sürdürülmesinin ve ayakta tutulmasının olanağı kalmadığı içindir ki yönetim erkini ellerinde bulunduranların en büyük ve en etkili silahıdır yalan. Yalan ve ahlaki çöküntüye sebep olan kapitalizmse aynı zamanda da her türlü çürümenin de anasıdır.

Bu yüzden de ortalıkta kapitalist sistemden yana olan siyasilerden gelen çürüme kokusundan artık her birimiz illallah dedi.

Biraz akıl yorduğumuzda hukukta, ekonomide, eğitimde, sağlık hizmetlerinde, inanç kurumu Diyanet’te say sayabildiğin kadar ne kadar çürüme varsa birbirlerine bir zincirin halkaları gibi bağlıdır o kadar. Örneğin Fethullahçılar bu ülkede onca iş çevirirlerken onlara alan açanlar kimlerdir acaba? Düşünün ki, Adnan Oktar gibi bir hokkabaz bile din adına ekranlarda yıllarca çalıp oynadıysa acaba bunların arkasında kim ya da kimler vardı dersiniz? Sonra hukuktan konuşsak konuşamayız. Niye derseniz bu yapıları şu kadar kısa tarih diliminde ne büyük yalanlarla ne büyük kumpasları hukuka yaslanarak gerçekleştirmediler mi? Bu kadar büyük yalanları kamuoyuna yedire yedire hazmettirenlerse sizce siyasi erk değil miydi?

Fethullahçılar temizlendi mi temizlenmedi mi? Temizlenemiyorsa niçin temizlenemiyor? Bu örgütün siyasi ayağı nerede diye sorulduğunda birileri böğrüne yumruk yemiş gibi neden zıplıyor acaba? Kim kimi niçin tehdit etmekte, süren davalarda pek çok bilgi nasıl olup da dışarıya birilerince sızdırılıp tehdit ortamının oluşmasına ortam hazırlanmakta nedeni biliniyor mu?

Bugüne kadar kanıt diye ortaya sürülen pek çok kirli belge kimlerce ve nede üretilmişti de mahkeme tutanaklarında yerini almıştı biliyor muyuz? Biliyorsak bunların da üzerine gidilebildi mi? Gidilmediyse eğer bu çevreler korunuyorsa niçin korunuyor?

Yaşananlar açık açık yaşanmış ama iktidar bu yaşananlardan hiç mi hiç sorumlu tutulmuyor. Karşılıklı birbirlerinin işlerini kolaylaştıranlar ve yürünen yolda koyun koyuna kucak kucağa olanlar her ne hikmetse bir türlü irdelenip gözler önüne serilmiyor. Bıçak var evet de o bıçak tek taraflı kesiyor o da kim gözden çıkarılmışsa onlara yönelik işletiliyor niyeyse.

Ülkemizde deprem yaşanıyor fakat işin özüne değin iktidarca adım atmak söz konusu değil ama tartışmalar başka alanlara çekilerek her şeyin üstü örtülüp unutturulmak isteniyor. Hani hasbel kader kalktınız depremle ilgili yapıların devlet tarafından yapılmasını mı söylediniz, yandığınızın resmidir. Sözleriniz bile çarpıtılarak sunuluyor kamuoyuna. Oysa durum o kadar açık ki?

Sizler yıllarca deprem vergisi almış mısınız almışsınız. Öyleyse bu vergiler niçin deprem için kullanılmamış da farklı alanlarda kullanılmış? Hesabı verilemese de ooo biz bunun kaç katını harcadık denilerek ağzınızın payı verilmek isteniyor.

Sonuç olarak yalanlardan bıktık. Kandırılmaktan gına geldik. Yalan ve kandırmayı iş edinmiş politikacılardan nevrimiz döndü. Yeter diyoruz size yeter!

Biz diyoruz ki ülkemiz işçisi, emekçisi, çalışanı aç. Büyük bir ekonomik yıkım var.

Siz diyorsunuz ki bize Bahçeli ve Erdoğan KKTC’de kapalı tutulan Maraş’ta bu iki lider piknik yapacaklar.

Biz diyoruz ki size torba yasası ile işçilerin tazminat haklarını iç etmek hakkınız değildir.

Siz diyorsunuz ki bize: KARABAĞ’DA ZAFERE YAKINIZ!

Diyorsunuz. Tamam da niye işçilere dayak atılıyor da patrona kıyak çekiliyor niye?