ORTADA BİR YANILGI VAR

Yazan: Turgut Koçak 14 Haziran 2012

Sol ve sosyalist sol; Sovyetlerin ve Sosyalist Sistemin yıkılması sonrasında hem öğretisel hem de örgütsel olarak savruk düşüncelerle kendisini yeniden üretmeye kalkıştı. Ülkemizde 12 Eylül faşizminin yaşattığı ağır travmanın da etkisi ile hem örgütler hem de o örgütlerin kadroları tanınmaz hale geldi. Sol ve sosyalizm adına ÖDP çıkışıyla birlikte belgileştirilen söylemlere baktığımız zaman lay lay lomdan öte bir şeyler söylenmediğini de bütün çıplaklığı ile gördük. Sonuç ne oldu? Öylesine bir yapı ile yürünebildi mi? Tabi ki de yürünemedi. Bileşenler kendilerine göre bir neden bulup yollarını ayırıverdiler. Yollarını ayıranların ileri sürdükleri savlarla kendi önlerini açtıkları söylenebilir mi? Hiç kuşku yok ki, bugüne kadar gördüklerimizden de anlaşıldığı üzere böyle bir durum söz konusu bile değil. Peki, geride kalan ÖDP’ye ne oldu? Onlar sözde kendi içlerinde arılaşıp durulaşmaya çalışıyorlar. Bir başka deyişle örgütsel gelecekleri için bir çıkış yolu arıyorlar.

ÖDP, genel kurulunu yaptı. Genel kurul öncesi sokaklara astığı afişe baktığımız zaman yukarıda sözünü ettiğimiz öğretisel ve örgütsel boşluğun ÖDP’de ne denli ağır seyrettiğini görmememiz olası değil. Neymiş efendim; afişlerinde söylediklerine göre Türkiye’yi yeniden kuracaklarmış. Bu belginin sizce sol ve sosyalist bağlamda bir anlamı var mı? Kesinlikle yok. Geçmişte Süleyman Demirel’in Büyük Türkiye’yi kurması ne kadar içerik olarak bir anlam taşıyorsa ÖDP’nin de, ‘TÜRKİYE YENİDEN KURALIM’ belgisi o kadar anlam taşımaktadır. ÖDP Kongre yaptı ya partinin bir de eşbaşkanı oldu. Solda bu furyayı da anlamak zor zor olmasına ya asıl yanıt verilmesi gereken şey bu mevkiye niçin gerek duyulduğudur? Daha demokrat olunacağı varsayımı ise alınan bu tutumun nedeni bu anlayıştan bir sonuç çıkmaz. Çünkü asıl olan özdür biçim ne kadar değiştirilirse değiştirilsin sonuç değişmeyecektir. Daha başka çoğaltacağımız pek çok örnekle sol ve sosyalist solun çıkmazlarına işaret etmemiz olasıdır ancak bugünkü yazımın konusu bu değil. Doğu Perinçek’in 11-12 Haziran günü Aydınlık’ta yazdıklarını ele almak istiyorum.

Doğu Perinçek genelleyerek bir iki isim de vererek bugün sol yapılara yönelik tutuklamalar yaşanmadığını bu yüzden de kendileri dışında diğer sol yapıların sistemle bir sorununun bulunmadığı çıkarsamasını yapmış ve demiş ki; “Sosyalizm tarihi tevkifatlar tarihi”. Bugün İşçi Partisi’ne yönelik tutuklamalara bir anlam bindirerek kendilerinin gerçek sosyalist ve geçmişin devamı olduklarını da söylemek istemiş. Bu yazdıklarının tabi ki de bir anlamı var, ancak tutuklanmak ve de ceza almak bir ölçü olmasa gerektir. Eğer öyle olsaydı kimsenin tutuklanmadığı 2000–2010 tarihleri arasında partimize yönelik tutuklamalarla bizim tam on yılımız heba edildi. Üstelik dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Kanatoğlu’nun partimiz TSİP’le ilgili kapatma isteğinde söyledikleri şu: “Türkiye Sosyalist İşçi Partisi Ankara’da 80 gün Marksist-Leninist ihtilal denemesi yapmış ve bir suç odağına dönüşmüştür, kapatılması gerekir”. Hani bizim yaşadıklarımıza ve savcının söylediklerine baktığımız zaman bizden daha devrimci üstelik de Marksist-Leninist yok. Ancak durumu nesnel olarak değerlendirdiğimizde gerçeklerin bu söylenenlerle ilgisinin olmadığını biz çok iyi biliyoruz. Bu yüzden de başta Perinçek olmak üzere bütün İşçi Partisi üyelerine de aynı şekilde düşünmelerini öneriyoruz.

Gelelim işin en önemli noktasına; Perinçek, yaptığı bazı değerlendirmelerle kendisini doğrulamak istese de, onca çabaya karşın yine de savunduklarını maddi bir zemine oturtamıyor. Çünkü burada savunulan şey öz itibari ile sınıfsal bir mevzilenmedir. Perinçek ve partisinin ‘vatan kurtarma’ adı altında yapmış oldukları mevzilenme baştan sona yanlıştır. Çünkü sözünü ettikleri mevzilenme öyle uç noktaya vardırılmıştır ki, içinde faşistlerin bile olması dikkate alınmamakta tam anlamıyla nasyonal sosyalist bir çizgiye düşülmektedir. Hem daha da önemlisi sermaye güçlerinin çizgisini hem öğretisel hem de örgütsel olarak bir an bile terk etmemiş olanlarla başta ABD olmak üzere tüm emperyalist güçlere karşı nasıl bir savaş verilecektir? Burada isim bile sayabiliriz ancak gerek duymuyoruz. Bugün aynı mücadele hattı içinde görülen örgüt ve kişilerin ne yazık ki, hem ideolojileri bakımından, hem de arkalarında taşıdıkları güç bakamından kayda değer bir özellikleri kalmamışken, nasıl olmaktadır da bu sözü edilen çevrelere yeşil ışık yakılıp durulmaktadır? Asıl önemli olan burasıdır.

Perinçek şöyle diyor; “hadi İşçi Partisi’yle dayanışmadan vazgeçtik, ona cesaretiniz yetmeyebilir, Mustafa Kemal’in askerlerine yöneltilen teröre karşı şöyle kibarca da olsa bir tavır alın, o zaman “faşizme giden” iktidarla tanışırsınız.” Ne diyelim; biz Perinçek’in dik duramayan sözde Mustafa Kemal’in askerleri için yazdığı yazıyı da unutmuş değiliz. Şimdi soruyoruz kimmiş acaba bu Mustafa Kemal’in askerleri de biz onları görmüyoruz. Yakayı kurtarmak için Abdullah Gül ve R. T. Erdoğan’ı tanık göstermeye kalkan İlker Başbuğ mu, yoksa kendilerini kurtarmak için başkalarını işaret eden askerler mi sahip çıkılması gerekenler? Yok, yok işin içinde bir iş var, ideolojik ayıklama yetmiyor olmalı ki, söylenenler at izi it izine karıştırarak söyleniyor. Birkaç kişiyi ayırırsak Ergenokon operasyonu ile tutuklanan askerlerin hangisi düşüncelerinde ayak diremişler de bizim haberimiz yok.

Neyse Sayın Perinçek, solda yer alan örgütlerde yaşanan birçok tutarsızlık açıkça görülmektedir ama sizin savunduğunuz çizginin de nerelere kadar gideceğini kestirmek gerçekten çok zor.

Bunu anlamak için yarın o sizin işaret ettiğiniz kişiler birer ikişer sizinle hiç bir bağlarının olmadığını açıklarlar ve hatta sizi suçlarlarsa belki o zaman hesabınızı doğru yaparsınız diye düşünüyorum. Özgürlüğünüze kavuşmanız dileğiyle…