NOTERLİK ve VETO HAKKI

Yazan: Turgut Koçak 23 Kasım 2020

AKP ve saray iktidarını ayakta tutan MHP oldu. Bu gerçeği Devlet Bahçeli iyi bildiği için noter gibi davranıp kimi politikaları onaylıyor, kimi politikaları da veto ediyor.

İktidar son zamanlarda işin içinden çıkamaz olduğunu görünce düşünce değiştirmeye başladı. Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyen Erdoğan bu sözlerinden vazgeçip Merkez Bankası’nın başına faizi arttıracak Naci Ağbal’ı getirdi. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül “Yargı Reformu”ndan söz etti. Sonra kervana başkaları da katıldı. Adalet Bakanı Gül’ün “Adalet gelsin de isterse kıyamet kopsun” sözlerine alttan alta tepkiler birbirini kovaladı. Konu ile ilgili Recep Tayyip Erdoğan da konuştuysa da Arınç’ın bir televizyon programında Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala için söylediklerine “fitne” suçlaması getirerek “şahsım” reformdan kastının bu olmadığını söyleyerek hem Gezi gösterilerine çattı hem de hendek kazan PKK’lılardan yürüyerek HDP’lilere.

Bu durumda Arınç demek ki konuştuklarını Erdoğan’dan habersiz söylemiş olmalıydı ki “Şahsım”dan bu sözleri işitti. Bülent Arınç’ı tanır biliriz. Daha önce bazı konularda geri adım atmıştı şimdi de atacak mıdır bilemiyoruz fakat kendisine yöneltilen bu suçlamayı unutacağını hiç sanmıyoruz. Öyle ya Arınç, Erdoğan’ın abisi sayılırdı. Üstelik de AKP’yi kuranlardan biriydi. Bu partiyi ayakta tutan sacayaklarından birisi sayılırdı. Kendisine söylenen sözlere içerlememiş olması düşünülemezdi ama Arınç, belki de daha önce olduğu gibi bu kez de söylenenleri sineye çekip oturacaktı kim bilir? Bizim bildiğimiz Arınç, kendisinin MHP’nin isteklerine kurban edilmesini kaldırır mı bilemem ama dünkünden bugün koşulların çok daha fazla değiştiğini de bilmiyor olamaz. Çünkü önünde gidecek Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi o da olmadı Babacan’ın Deva Partisi var.

Ekonomik sorunların çözümüydü, demokrasi ve yargı reformuydu derken AKP’nin içi kesinlikle cıfıt çarşısına dönmüştü. Yani AKP’liler daha eski dönemlerde olduğu gibi seçeneksiz de sayılmazlardı. Bu tür politikalardan rahatsız olanların önünde gidebilecekleri adres de bulunduğu için çıkışsız sayılmaz, Erdoğan’ın gemisini terk etmekten de çekinmeyebilirlerdi.

Geldiğimiz noktada bir konu daha vardı ki o da bizzat Erdoğan’ın ağzından Avrupa’ya ve Amerika’ya verilen mesajlardı. Erdoğan’a göre Türkiye’nin yeri Avrupa’nın yanıydı. Kendilerine bir adım gelene üç-beş adım gitmekten çekinmeyecekler üstelik de ABD ile ilişkileri daha sağlam kurabilmeleri için karşılıklı yarar sağlanacak az şey yoktu hani? Bu yaklaşıma AKP içinden de tepkiler yok değildi, Batı’nın bunca tutumuna ve emperyalist ideallerine karşı bu yaklaşım hele de Amerika ile hiç hoşlarına gitmemişti ama Erdoğan ve çevresi de bu bağlamda karşı çıkacaklara hazırlıksız sayılmazlardı. Avrupa’nın çıkışları hoşlarına gitmezse pekâlâ yine dönüp aynı eyy ses yükseltmesiyle konuşabilir yeniden sözüm ona antiemperyalist bir yol izleniyormuş havası vererek işin içinden sıyrılabilirlerdi. Peki, bu durumda sürekli Avrasya düşleri gören Vatan Partisi’nin hali ne olacaktı? Onları çok da dikkate almak gerekmez çünkü onlar da yine aynı yolda yürümek için hayali bir şey uydurup çıkarlardı işin içinden nasıl olsa.

AKP içinden MHP’den kurtulmak isteyenler kuşkusuz var. Onlar Arınç’ın son çıkışıyla sandılar ki MHP safrasından kurtulacağız. Görüldüğü gibi olmadı. “Şahsım” bütün heybetiyle MHP ve Genel Başkanı Bahçeli’ye sahip çıktı. Hatta Bahçeli’nin Alaattin Çakıcı’yı sahiplenmesini bile gündeme getirmedi. “Eski arkadaşlıkları var” diyerek Alaattin Çakıcı’nın Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tehdit edilmesini ve hakaretleri anmadı bile.

Fakat bu konunun ne kadar duyarlı bir konu olduğunu anımsatmak isteriz. Gerçi Çakıcı Kılıçdaroğlu’nun şahsında hemen bütün devrimci kesimlere ve emekçi halkımıza aynı muameleyi çekmiş sayılırdı ve 12 Eylül öncesine dönüşü özleyen bir hava izlenimini de verdiği halde bu olay da göreceksiniz Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na saldıran inek hırsızının suçlarının nasıl üstü örtüldüyse bunun da üstü örtülecekti fakat Meksika’da yaşan bir mafya olayı yine de kötü günlerin muştucusu gibiydi.

Meksika’da bir mafya lideri yakalanmış, bunun üzerine bir kentin halkının büyük bir bölümü ayaklanıp mafya liderini kurtarmaya kalkmış silahlı olarak önlerine kim çıkarsa katletmeye başlamışlar bu operasyona askerlerin de katıldığı görülünce Meksika Devlet Başkanı mafya liderinin bırakılacağını televizyonda söylemişti de olaylar ancak ondan sonra durulmuştu.

Tabi ki bizde buna benzer bir olayın yaşanması çok zor, çok zor da bundan böyle görevlerini yapmak için harekete geçecek güvenlik güçleri üzerinde bu son olay nasıl bir etki yaratır onu da iyi hesap etmek gerek.

Dolayısı ile MHP’nin mafya ilişkisi, eski bir arkadaşlık ilişkisidir denilip geçilemez.

Bu yüzden de bu değerlendirmeyi yapan “şahsım”a Meksika’da yaşanan olayı da olacakları da anımsatmayı gerekli görüyoruz…