NEREYE VARIR?

Yazan: Turgut Koçak 1 Aralık 2014

AKP iktidarı işbaşına geldiği günden bu yana ABD’nin piyonu konumundaki İslami kesimlerle sıkı fıkı ilişkiler kurdu. Öyle ki, yerine göre bu kesimler “Arap Baharı"nda kullanıldı, yerine göre de düşman muamelesi görerek ABD ve diğer emperyalist ortakların çeşitli müdahalelerine gerekçe sayıldı.

Öncelikle şunun altını çizelim. Müslüman Kardeşler Örgütü de dahil öteki İslami terör örgütleri ABD’nin kısacası uluslararası sermaye güçlerinin çıkarları için kurulup gelişmesine olanak verildi. Sonra bu örgütler emperyalist dünya adına görevlerini tamamladıkları için bu kez de boy hedefi haline getirilerek kimi emperyalist müdahalelere gerekçe sayıldı.

Bütün bunlar yaşanırken dini devlet düzeninden yana olan AKP iktidarı ise bu örgütleri yandaş saydı ve onların palazlanması için her türlü yardımı yapmaktan çekinmedi. İhtiyat üzerine kurulu olan Türkiye’nin dış politikasında ise kökten değişiklik yapılarak tam zıddı yönelimlere hız verildi. Böylelikle de bölgede terör örgütlerinin tamamı AKP’nin müttefiki konumuna yükseldi. Suriye politikası baştanbaşa değiştirilerek bu iktidar tarafından kardeş Esad olarak görülen Beşar Esad düşman Esed olarak tanımlandı. Dolayısı ile başka ülkelerin içişlerine karışmayan Türkiye doğrudan Suriye’de iktidar değişikliğine soyundu ve Şam Emevi Camisi’nde namaz kılmaktan söz ederek ileri adımlar attı.

Doğal olarak iş bu kadar da kalmadı. Bölge ülkelerinde faaliyet gösteren ne kadar ipten kazıktan kopma terör örgütü varsa AKP onları Türkiye’de yuvalandırdı. Onların organize olmaları için Türkiye’nin çeşitli kentlerinde toplantılar düzenlemesini sağladı ve gerekli desteği vermekten çekinmedi. Sonuçta hemen yanıbaşımızda en uzun sınırımız olan Suriye’nin içinde acımasız bir iç savaş başladı. On binlerce Suriyeli masum insan bu terör örgütlerince katledildi katledilmeye devam ediliyor. Bu olaylar sürerken AKP iktidarı bu örgütlere her türlü lojistik destek ve silah yardımı yapmaktan da çekinmedi. Bölgeye gönderilen tırlar güvenlik güçlerince durduruldu ve savcıların arama yapma girişimleri yukarıdan müdahalalarla engellendi.

Konuyu özetlersek Türkiye sınırları bu terör örgütleri için birer geçiş yolu olarak kullanılmakla kalmadı, Türkiye’nin içinde de bu örgütler bir güzel örgütlendiler. Bu örgütlere paralel olarak çalışan bazı İslami vakıf ve dernekler ise içerde hem bu örgütlerin militanlarını saklayıp onlara yardım ettiler hem de bu örgütlerin yandaş bulması için hummalı bir çalışmaya giriştiler. Bugün bu çalışmaların sonucu Türkiye içinde bu örgütlerin uzantıları konumunda ne kadar örgüt militanı olduğu ise ne biliniyor ne de iktidar yarın bu örgütlerin Türkiye’nin başına bela olabileceğini hesap ederek gerekli tedbirleri alıyor. Bu durum da ister istemez Türkiye, yarın bu örgütlerin hoşuna gitmeyen bir karar aldığında bu terör örgütlerinin ne denli tehdit unsuru olabileceği ise hiç hesaba katılmış değil.

Gördüğümüz bir gerçek şudur. Bugün Türkiye’nin ve emperyalist dünyanın gayretleriyle Suriye ve bölgemizdeki kimi ülkeler Afganistanlaştırılmıştır. Bölge ülkelerinin bu noktaya getirilmesinin en büyük zararını hiç kuşkunuz olmasın ki Türkiye görecektir. Eğer komşularımız Afganistanlaştırılmışsa Türkiye’nin de kaçınılmaz olarak varacağı yer Pakistanlaştırılmasıdır. Bu politikanın sonuçları bugün olmasa bile yarın tıpkı Pakistan’daki gibi Türkiye’de de terör eylemleri yapılmasına yol açar ki, bu yolun sonu korkunç olur.

Yani işin özeti;

Suriye ve Irak’ın Afganistanlaştırılmasına ortam hazırlayan emperyalistler ve AKP iktidarı kaçınılmaz olarak da Türkiye’yi Pakistanlaştırmak için ellerinden geleni yapmışlardır.

Bu yüzden önümüzdeki günlerin çok şeye gebe olabileceğini gözlerden ırak tutmamak gerekir.