NEREYE PAYİDAR NEREYE?

Yazan: Turgut Koçak 30 Ekim 2013

Bildiğiniz gibi HDP genel kuruluna Abdullah Öcalan bir ileti göndermiş ve Mahir Çayan’ın isyancı yanına gönderme yaptıktan sonra günümüze gelerek isyan olgusunun günümüzde geçerliliğini yitirdiğini, bunun yerini ise devletle “nitelikli müzakerenin” aldığını söylemişti. Sizler de biliyorsunuz ki biz bu yaklaşımı eleştirmiş, bu yaklaşımın ne anlama geldiğini dile getirmiştik.

Ha, bu arada BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, HDP’nin genel kuruluna katılmadığı için bazı yorumlar yapılmış, kuşkulu sorular sorulmuştu. BDP Eşbaşkanı tıpkı Amerika’yı çok seven başkaları gibi Amerika’ya uçmuş, orada bazı parlamenterlerle toplantılara katılarak “çözüm süreci” ile ilgili düşüncelerini açıklayarak Amerika’dan rol istemiş, “çözüm süreci” ile ilgili görüşmelerde Amerika’nın da masaya oturmasını isteyerek tıpkı HDP’nin genel kuruluna gönderilen Öcalan’ın iletisinde olduğu gibi Kürt sorununun çözümü ile ilgili olarak “nitelikli müzakere"den söz eden bir konuşma yaptı.

Sözüm ABD’ye on yıllardır uşaklık edenlere değildir. Sözüm dünya halkları için Amerika’nın ne ifade ettiğini iyi bilen sol ya da sosyalist görüşlüleredir. Çünkü Amerika işbirlikçilerinin, Amerika dünya halklarının canına okusa da bunu anlamalarının olanağı yoktur. Hatta bunlar Amerika’nın dünya halklarına “demokrasi” getireceğine öyle inanmışlardır ki, ne yapsanız onları bu düşüncelerinden caydıramazsınız. Ama sol ve sosyalist görüşlüler öyle midir ya? Sol ve sosyalist görüşlüler bilirler ki, insanlığa kan kusturan emperyalist gücün başında ABD’nin gelir. Güney Amerika halklarına ABD’nin yaptıklarını kim unutabilir? Peki, ABD’nin Vietnam’da gerçekleştirdiği katliamları unutabilir miyiz? Uzağa gitmeyelim; Amerika’nın Afganistan’da ve Irak’ta gerçekleştirdiği katliamların üstünden kaç yıl geçti? Ya da “Arap Baharı” adı altında Ortadoğu’da gerçekleştirilen katliamlarda kimin parmağı vardır acaba?

Ancak anlaşılıyor ki, bazı sol ve sosyalist görüşte olduklarını söyleyenlerin bu yöndeki görüşleri büyük ölçüde dumura uğramış. Eğer uğramasaydı, bugün gelinen noktada ne HDP gibi bir parti kurulurdu ne de BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Kürt sorunu ile ilgili çözümde Amerika’yı tayin edici bir aktör gibi görmeye kalkar ve “nitelikli müzakere” sözünü gelişigüzel konuşma yürekliliğini göstermezdi. Sözü dolandırmaya gerek yoktur. Selahattin Demirtaş’ın önerdiği görüş hem Türk, hem de Kürt halkı için çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Bu yüzden de bu konuyu, biliyoruz; birileri oportünistçe tartışacak, öyle demek istemediydi de, şunu kastetmişti de gibisinden yaklaşımlarla gözboyamaya kalkışacak. Ancak murat edilen şey de, dile getirilen görüşler de tartışmaya bile gerek görülmeyecek kadar açıktır. Selahattin Demirtaş, öyle görünüyor ki, Kürt halkının yazgısını ABD gibi emperyalist bir ülkeye bağlamıştır. Türkiye egemenlerine de boyun eğdireceğini bildiği için Demirtaş, ABD’yi “nitelikli müzakere” yapılırken masada görmek istemektedir. Söyledik, konu öyle oraya, buraya çekilmeyecek kadar açıktır. Bu durumda Kürt ulusal hareketinin arkasına vagon olan sol ve sosyalist görüşte olduklarını söyleyenler bu konuyu nesnel olarak ele almalı ve tartışmalıdırlar. Yok, tartışmayacaklar, olup bitenleri olduğu gibi kabul edeceklerse o da kendilerinin bileceği bir şeydir. Solcu olmanın da, sosyalist olmanın da olmazsa olmazları olduğunu bilmek istememek gibi bir köylü kurnazlığına yatmaya kalkanlar bilmeliler ki, üstlendikleri görev hiç de yerinde bir görev değildir. Kim ki, emperyalist/kapitalist sistemle aynı çuvala girer ve onlardan keramet bekler sonları doğrudan bir felaket olur.

Sonuç olarak bizler bugüne kadar öyle çok payidar gördük ki, bunların arkasından “nereye payidar nereye” diye seslensek de nasıl olsa kâr etmiyor.

Ne diyelim su akar yolunu bulur.

Harman savrulur, ak buğday da, kara buğday da, saman da, saçkı da ayrılır.