Yazan: Turgut Koçak 2 Eylül 2021
Sizce bugün Erdoğan niye yeni Anayasa arayışlarına girdi. Girdi çünkü tek adam yönetimi işlemiyor çöktü. Her şeyi düzeltmek için değil elbette bu Anayasa değişikliği isteği. Bu işi daha nereye kadar götürebilirimin hesabı bizce.
Çöküş deyince bir konuda değil her konuda çöküşten söz ediyoruz. 2017 Anayasa değişikliğinden sonra bütün yetkiler tek kişinin elinde toplandı. Toplanmasının sonuçları ise doğal olarak AKP ve saray iktidarı konuya başka bir pencereden bakıyor olsa ve de her şeyi tozpembe göstermeye kalksa da değişen bir şey yok.
Toplumda sürekli olarak bir düşmanlaştırma ve ayrıştırma politikası izleniyor. Bunun sonuçları ise ortada. Bu işi cumhur ittifakı öyle bir sahipleniyor ki elinde kullanabileceği bir tek bu silah kalmış çünkü. Sağlık alanında hele de korona virüs kayıpları konusunda kötü gidiş önlenemiyor. Aşı uygulaması bile diyebiliriz ki çökmüş gibi. Dün ölenlerin sayısı 300’e yaklaşmış. Yönetim ekonomiyi öyle kötü yönetiyor ki ortada vurgun ve talandan başka bir şey yok. Yığınlar ekonomik gidiş yüzünden perperşan hale gelmiş durumda.
İktidar çevre konusunda görülmemiş bir duyarsızlık içinde. Yetmiyor çevre suçu bizzat güvenlik güçlerinin eliyle işlenmeye devam ediyor. Yargı yoluyla kazanılar davalarda bile yargı kararı uygulanacağı yerde ormanlarımızı, sularımızı, ırmaklarımızı, göllerimizi ve kıyılarımızı yok etmek isteyen patronlar korunuyor.
Ülke bu iktidarla birlikte dış politikada görülmemiş hezimetler yaşıyor. Her nedense son olarak Afganistan’da düşülen durum bunun en açık örneği. Kabil Havaalanı’nın işletilmesi için iktidar kırk takla birden atıyor. Bu işi kimlerle kotaracağı bile belli ve bir suç örgütü niteliğinde adı geçen SADAT’la Türkiye Katar ortaklığında kurulacak bir konsorsiyumla yapılacağı konuşuluyor.
Ortada hukuk mukuk yok. Yargı bağımsızlığını yitirmiş. En modern binalı yargı adalet dağıtmak şöyle dursun bu yöntemle merdiven altına inme olayı fiili duruma getirilmiş oluyor. Anayasa oylamasında HAYIR diyenler ne söylemişlerse bir bir ortaya çıkıyor. Bu durum da doğal olarak demokrasi güçlerinin bu yönde çabalarına bir ivme kazandırıyor.
Şu anda gelinen nokta tam da sistem sorununa dönüşmüş durumda. Bu yüzden de en azından anayasal hakları teminat altına alacak ve de hukuk sisteminin uygulanır hale geldiği bir anayasaya gereksinim var ancak bu gereksinim hiçbir şekilde Erdoğan’ın söylediği bir Anayasa anlayışı ile elde edilemez.
16 Nisan 2017’de Anayasa değişikliği nasıl sağlandı hepimiz biliyoruz. Daha o zaman artık Anayasa sayfası kapardı diyen aynı kişilerdi şimdi yine Anayasa zamanı diyen yine aynı ağızlar. Dört yıl önce tam da Anayasa’mızı bulduk havasında olan iktidar şimdi niye yeniden bir Anayasa arayışına girdi? Kuşkusuz iktidarın amacı daha iyi bir Anayasa’da uzlaşmak falan değil. Olamaz da, çünkü iktidar işbaşında kalmasını kolaylaştıracak bazı değişiklikler peşindedir kesin ama bizim AKP’yi işbaşında tutacak bir Anayasa’ya karnımız tok. Bütün bunlar toplumda Anayasa değişikliği ile ilgili oluşan değişiklik isteğini AKP ve saray iktidarı bir şekilde lehine çevirmek istiyor olabilir ama bu kurnazlığa izin verilemez, verilmemelidir de.
AKP ve saray iktidarının derdi demokratik bir Anayasa olmayacağına göre; demek ki iktidar bu olayı önümüzdeki günlerde seçim malzemesi olarak halkın önüne koymak istiyor. Yani bizi getirirseniz yeniden sizi öyle bir Anayasa’ya kavuşturacağız ki göreceksiniz. Tıpkı ekonominin sorumlusu “benim ben” diye konuşan Erdoğan’ın sözleriyle bu yeni çıkışın arasında hiçbir fark yok. Bu yüzden AKP’nin bu yeni çıkışının önü kesilmeli ve demokrasiden yana olan tüm güçler, tek adam yönetimini amaçlayan her türlü çıkışı dizginlemek için bazı adımlar atmalıdır.
Bunun için; İktidarın bu yeni oyunu deşifre edilmeli, demokrasiyi ve hukuku önceleyen bir anlayışta ortaklaşılmalıdır.
Cumhurbaşkanı parti başkanı olmamalı, yeni durumda bugünkü oluşum tamamıyla Anayasal şemsiyenin dışında sayılarak parlamenter sisteme işlerlik kazandırılıp her türlü demokratik olmayan haksızlıkların önüne geçen bir değişiklik savunulmalıdır.
Burada yapılması gereken önemli şey muhalefetin milletvekilliği seçimlerini kesinlikle kazanmak için gerekli atılımları yapmalarıdır. Sonrasında koşullar hazırlanabilir. Hatta Anayasa değişikliği konusunda kolaylıklar bile getirilerek halk desteğini de sağlayarak etkili bir çaba sonucu ortam hazırlanmış olur.
Şu an taraflar en azından şu şekilde ayrışmış görünmektedir. Birincisi; dinci, gerici ve faşist anlayışta olanlar. İkincisi ise; demokrasi, laiklik, eşitlik, kardeşlik bağlamında ve de dış politikada da barış çizgisinde olabilecekler olarak.
Bakalım göreceğiz gündemimizi tam olarak yerine mi oturtacağız yoksa havanda su dövmeye devam mı edeceğiz?