NEREYE ERDOĞAN? NEREYE MAHİR ÜNAL?

Yazan: Turgut Koçak 23 Ekim 2022

Ülkemizde geniş emekçi yığınları çok büyük acılar çekiyor. AKP ve saray iktidarı halka çok büyük bir ekonomik sıkıntı yaşattığı yetmiyormuş gibi üstüne üstlük bir avuç haramzade daha çok para kazansın diye zor koşullar altında çalışan ağır sömürüyle karşı karşıya kalan, iş cinayetlerinde yaşamlarını yitiren işçilerimizin acı öykülerine tanık oluyoruz. Bu tür cinayetlerin üstünün örtüldüğü yetmiyormuş gibi şimdi de aynısı 41 canımızı yitirdiğimiz Amasra da yaşanıyor. Güya orada olup bitenlerle ilgili çalışma yapılıyor deniliyor ama bugüne kadar tek bir kişi bile hiç değil tedbir olsun düşüncesiyle olsun gözaltına bile alınmış değil. Sözün özü bir kişinin ülkeye yaşattığı karanlık giderek daha da bir koyulaşıyor. Bu durumda AKP yöneticileri sokağa bile çıkamıyorlar fakat devlet desteği ve binlerce polis koruması altında Recep Tayyip Erdoğan üstlenmiş durumda. Açılış adı altında devletin olanaklarıyla AKP ve iktidar çalışmaları yürütülüyor ki kürsüden söylenenlerin hiçbirisi halkın sorunları ile ilgili değil.

Yığınların dikkati başka başka noktalara çekilmek isteniyor. Neymiş efendim, türban için varmış mıyız Anayasa referandumuna? Sorun olmaktan çoktan çıkmış bir konu ısıtılıp ısıtılıp ortaya getiriliyor. Bir de bakıyoruz ki AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, “Cumhuriyet bizim alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçenin düşünce üretebilmesi mümkün değildir” deyiveriyor. Mahir Ünal neden söz ediyor biliyoruz elbette de cehalete övgü dizen konuşması bir kez daha gündeme geliveriyor. Osmanlı döneminde bırakalım bilimi şunu bunu toplumun yüzde biri bile okuma yazma değilken, sarayla halk aynı dili bile konuşmazken bu cehalet savuncusu bakın neler yumurtluyor neler. Bu sözler gündem değiştirmeye yönelik bile olsa bakın görün ne büyük tehlikeler içeriyor.

Adamlar, AKP ve MHP’lileri oylarıyla meclisten sansür yasasını çıkartır çıkartmaz harekete geçtiler bile. TELE1’i 3 gün ekran kapatma cezası verildi. Amasra maden katliamını ve iktidarın tutumunu yeren basın açıklamaları yapmak isteyen herkese polis neredeyse terör estiriyor. İçerisi politik tutuklamalarla dolmuş taşmış durumda. Dışarıda olması gerekenlere karşı kin ve nefret içinde davranılıyor. Av. Selçuk Kozağaçlı, Av. Can Atalay, Selahettin Demirtaş, hasta olduğu halde Aysel Tuğluk, Osman Kavala Gezi Davası tutuklularından Mücella Yapıcı ve arkadaşları içerde tutulmaya devam ediliyor.

KHK’lıların uğradığı haksızlıklar hâlâ düzeltilmiş değil. Erdoğan, Mehmet Ali Çelebi’ye rozet takarken ettiği sözlere bakarsak kadınların nasıl aşağılandığını açık bir şekilde anladığımız gibi Kürt yurttaşlara da benzer göndermeler yapılıyor. Bakın ne demiş Erdoğan; “Bu işin kariyeri çocuk doğurmak. Sayıları artırmak lazım, Allah’tan isteyelim devam. Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın beş tane, on tane, on beş tane var”. Döneklik sıfatı M. Ali Çelebi ile sınırlı kalsa geçeceğiz de bu işe eşini ve hatta annesini bile bulaştırmış “muhteşem Atatürkçü”. Annesinin ağzından R.T. Erdoğan’a özgüler dizdirtiliyor.

Özetlersek iktidara karşı duran hemen her çevre polis zoruyla karşılaşıyor. Bir de şu örneğe bakalım da sansür yasası ile nereye varılmak isteniyormuş açıkça görebilelim. Bu da Erdoğan’ın İletişimden sorumlu Yardımcısı Fahrettin Altun’un hazırladığı dezenformasyon bülteni:

İlk haber: ‘656 yıllık camiye PVC pencere taktılar’ haberi yalan diyor. İhlas Haber Ajansı da diyor ki: ‘Haberimizin arkasındayız, keşke yalan olsa.’

Peki, bu durumda hangisi içeri girer dersiniz?

Görüldüğü gibi ülke ne hale getirilmiş. Şunun şurasında seçimlere de az bir süre kalmış. İktidar seçimlere hangi koşullar altında gitmek istiyor niçin? Koşulları belli. Herkes sansür yasası ile susturulacak. Sadece ortada AKP ve MHP’yi destekleyen televizyonlar ve yazılı basın kalacak, internet alanında işlevi olan sosyal medya konuşamaz hale getirilecek, AKP ve MHP trollerine yol verilecek, seçim sandıklarının korunması zaafa uğratılacak, hile hurda arşı âlâya çıkacak, seçimlerde görevli yargıçlar paşa paşa iktidar yanlılarında oluşacak. Böylece istenildiği gibi itirazlar olsa bile itirazlar iktidar çevrelerinin isteği doğrultusunda yargı kararı ile kesinleştirilecek sonra da AKP ve saray iktidarı yeniden işin tepesine oturtulurken Erdoğan da tek kişilik yetki ve karar sahibi olarak işin başına geçecek.

Sonuçta bu muhtereme yetki verilmiş olacak ve de bu muhteremin şimdiye kadar anamızı ağlattığı yetmiyormuş gibi misliyle bize karşı uygulamaların dozu arttırılacak. Bizler de sineye çekip oturacağız öyle mi? Böyle olmasını isteyenler var elbette de şurası da bir gerçek ki onlar bizi daha iyi tanımamışlar anlaşılan.

Çünkü kimse bizim elimizden demokratik haklarımızı alamaz, kullanmamızı engelleyemez. Bizler de söylemiş olalım da…