Yazan: Turgut Koçak 24 Ağustos 2011
Önce soralım, sonra yazımızın devamını getirelim. NEREYE BAY TAYYİP NEREYE, ÇIKMAZ BU YOL, ÇIKMAZ BU YOL BİR YERE!
AKP işbaşına geldiği günden bu yana kalıcı bir iktidar oluşturmak için özel bir çaba harcıyor. Önce kamuda çalışıp da kendisi gibi düşünmeyenleri birer ikişer ayıklayıp yerine kendi adamlarını getirdi. Arkasından polis güçlerine öyle bir el attı ki, bu alanda yaptığı çalışmayı kendi çıkarına neredeyse yüzde yüz sonuçlandırdı. Sıra üniversitelerde idi. Çünkü üniversiteler bilim dışı davranan iktidarların her zaman korkulu rüyası olduğu için mevcut duruma katlanamazdı. 12 Eylül faşizminden kalma YÖK’e iktidar olmadan önce karşı çıkmalarına ve kaldıracaklarını söylemelerine karşın, ele geçirdikten sonra daha da güçlendirerek iktidarın borazanı haline getirip haydi yolunuz açık olsun dediler. Ki, o gün bugündür YÖK’ün skandalları bitmiyor.
Sıra yargıda idi. AKP’ye göre yargı AKP’nin ayağına pranga olmuştu. Yapmak istediklerini yaptırmıyor, verilen hemen her idari karar yargıdan dönüyordu. AKP’nin kapatılması için açılan ve açılması olası davalar da cabasıydı. Bu yüzden yargı hakkında önce kapsamlı bir kampanya yürütüldü. Yargının önde gelen yargıçları dinleniyor, dinleme kayıtları basına sızdırılarak yargının ilgili kişilerİ zan altında bırakılıyordu. Bütün bunlar azdı. Yargının verdiği kararların çoğu sorgulanıyor ve yargının bağımsız karar vermediği veremeyeceği kamuoyunda iyice yerleştiriliyordu. Değişiklik için adımlar atıldı. En önemli adımlar ise 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasıyla anayasanın kabulü sonrasında gerçekleştirilmeye başlandı. Bir yandan iktidarın görüşleri doğrultusunda kararları ile öne çıkan özel mahkemeler güçlendirilirken, değiştirilen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı ile de yargı tam anlamıyla zaptı rapt altına alınıyordu. Anayasa Mahkemesi de yeni durumdan gerekli nasibini almış, atamalar iktidarın istediği yönde yapılarak yapısı önemli ölçüde değiştirilmişti. Yargıtay, Sayıştay, Danıştay gibi çok önemli kurumlar da aynı yöntemle iktidar yörüngesine sokulmaya çalışılıyor, bir ölçüde de sokuluyordu.
AKP iktidarının bir önemli hedefi de orduydu. Daha düne kadar ordu ile ilgili küçücük bir söz söyleseniz suç sayılır içeri atılırdınız. Şimdiyse durum değişti. Casusluk suçu kapsamına girecek dinlemeler bile suç sayılmıyor, üstelik de basında çarşaf çarşaf yazılarak ordu kademelerinde herkese gözdağı verilmeye çalışılarak susmaz ve AKP’nin yaptıklarını kabullenmezseniz yapacağımızı görürsünüz demeye getiriliyordu. AKP’lilere bu durum sorulduğunda da kimin dinlediğini bilmiyoruz, yabancılar dinlemiş denilebiliyordu. Biz sosyalistler 12 Mart 1971 faşist darbesini de 12 Eylül faşist darbesini de kimlerin yaptığını bilmiyor değiliz. Olup bitenlerden en büyük zararı da görenler herkes bilir ki, devrimciler ve sosyalistler olmuştur. Dün darbe kapısını aralayan ve yapılmasına izin veren nasıl ABD ve NATO ise, bugün de ordu ile ilgili yeni bir operasyona soyunan da aynı güçlerdir. AKP ise bu işin sadece taşeronudur. Bugün yapılan tutuklamalarla elbette bir yere varılacaktır. Bunun sonuçlarını ve neye hizmet ettiğini de kısa bir gelecekte hepimiz görecek ve yaşayacağız.
Gelelim AKP’nin çalışma yaşamına ve emek örgütlerine el atmasına. Bilindiği gibi AKP kendisi ile ilgili olumsuz haberlere asla dayanamamaktadır. Bu yüzden de birçok basın yayın organını ya susturmuş ya da yola getirerek etliye sütlüye karışmaz hale getirmiştir. Son olarak Anadolu Ajansı’nda yaşanan keyfi davranışlar, birçok kişinin emekli edilmesi, bazılarına baskı yapılarak susturulmaya çalışması, haberlerinin değiştirilmesi ve kendilerine nasıl haber yazılacağı yolunda uygulamalar bütün çıplaklığı ile sırıtmaktadır. Ayrıca AKP sendikalara da el atmış, iktidar gücüne güvenerek diğer sendikaların üyelerini istifa ettirip yandaş sendikalara geçmelerinin sağlanması için de çalışanlar üzerinde olağanüstü bir baskı uygulanmaktadır. Son Belediye-İş üyelerine sendika değiştirmeleri için yapılan baskılar gibi. Aynı baskı yöntemleri bütün kamu çalışanlarının üzerinde de denenmekte, kendilerine direnenler bir yandan sürülürken, bir yandan da yasal olmayan baskı yollarıyla sindirilmek istenmektedir.
Özet:
AKP’nin baskıları her türlü kurum, kuruluş, sendika, parti ve örgütler üzerinde ayyuka çıkmıştır. Bunun bir açıklaması olmalıdır. İktidarda sonuna kadar kalkmayı planlayan faşizan bir anlayışın ürünüdür bütün bu yapılanlar. Bu yüzden de AKP’ye masumiyet biçenler onun küresel sermaye adına neler yapabileceğini yeterince kavramamış olanlardır.
BEKLEYİN ONU DA GÖRECEKSİNİZ…