Yazan: Turgut Koçak 17 Şubat 2014
Bu sözü anımsadınız değil mi? Hani Recep Tayyip Erdoğan’ın türbanlı bacısı vardı, Erdoğan da türbanlı bacısına Kabataş’ta; elleri deri eldivenli, üstleri çıplak kişiler tarafından saldırıda bulunduğunu iddia etmişti, işte o hanımefendi beş gün sonra gitmiş, adli tabipten rapor almıştı ya, o rabor için Başbakan ağzını bozarak; “bu raporu nerenize sokacaksınız” diye soruyor. Ne diyelim ki, bu başbakanın iyice haritası pusulası şaşmış. Üstelik de kamera görüntülerinde böyle bir şey yaşanmadığını gösteren görüntüler varken.
Sadece bu olay değil ki, nereye elinizi atsanız acayip bir numara, acayip bir yalanlar yığını. 17 Aralık 2013 operasyonu Recep Tayyip Erdoğan’ın bakanlarını da aşarak gelip kendisinin böğrüne dayanıverdi. Eee işler kötüydü, Başbakan ya olayları akışına bırakacak iddiaların altında ezilecekti, ya da doğrudan olup bitenlere müdahale edip operasyonun önünü kesecekti. İkincisini seçti. Yargıya el attı. Yargıda deprem yaratacak atamalar gerçekleştirildi. Sözü geçen dosyaya bakacak savcılar görevden alınıp yerlerine yandaşlar atandı. Arkasından da davanın seyri değişiverdi. Sanıklar bırakıldı. Evinde ayakkabı kutuları içinde 4,5 milyon dolar bulunan Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan serbest bırakıldı. Diğer tüm sanıkların malvarlığına konulan dondurma da kaldırılarak sanık olarak tutuklananlar ve özgür bırakılanlar bir güzel rahatlatıldı.
Mahkeme sırasında Savcı’nın “deliller tam olarak toplanamadı” gerekçesiyle Aslan’ın tutukluluk halinin devamı yönünde görüş bildirmesine karşın, Hakim Hulusi Pur, aralarında Süleyman Aslan’ın da bulunduğu 6 kişinin tahliyesine karar verdi. Mahkemenin Aslan hakkındaki tahliye kararının gerekçesi de şu ifadelerle açıklandı:
“Aslan’ın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu, üzerine atılı suçun vasıf değiştirme ihtimali, savunması, tutuklama sonrasında dinlenen tanık beyanları ve hakkındaki suçlarla ilgili olarak delillerin büyük oranda toplanması karşısında tahliyesine karar verildi.”
Gerçekten de basına yansıyan bunca belge ve bilgiye karşın, böylesi bir karar verilebiliyorsa, daha hangi belge ve kanıtlar olmalı ki, sanık için tutuklanma nedeni olsun? Bizce bu kararda kesinlikle ne nesnellik söz konusudur ne de sanığın suçsuzluğu yönünde ağır basan vicdani kanaat. Bu nedenle ister istemez sözü geçen yargıçla ilgili olarak bizim de söyleyecek sözlerimiz olacaktır. Ki, adı geçen yargıç Hulisi Pur, ülkemizin değerli Piyanisti Fazıl Say’a da cezayı basan yargıçtır. Bu yüzdendir ki, iktidarın suçlandığı operasyonlar sonucu yapılan atamalar ve birçok savcı ve yargıcın yerlerinin değiştirilmesi ise çok daha vahimdir. Üstelik yürütmenin böylesine bir yetkisi olmamasına karşın bu yönde atamalar, sürgünler ve görevden almalar yaşanmıştır.
Ayrıca iktidar bu kadarla da yetinmek istememektedir. Bu yüzden de HSYK ile ilgili doğrudan Anayasa’ya aykırı yasalar çıkarılmış ve HSYK bundan böyle Adalet Bakanlığı’nın bir alt birimi haline getirilmiştir. AKP iktidarı bu değişikliklerle içine düştüğü yolsuzluk, rüşveet, nüfuz ticareti, ihaleye fesat karıştırma, medyada haksız el değiştirmeler gibi sayısız suçlamalardan kurtulmayı amaçlamıştır. Dolayısı ile minareyi çalan kılıfını uydurur derler ya, işte o minare asla kılıfına sokulamayacak halkımızın gözleri önünden hiçbir şekilde gitmeyecektir.
Bu arada bir de RTÜK gibi haber alma özgürlüğümüzü ortadan kaldıran ve namuslu medyanın tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan bir kurum vardır. İşte bu kurum öğrendik ki, Aşık Mahsuni’nin ‘Yuh yuh çalanalara / Çalıp kaçıp doyanlara / Yuh nefsine uyanlara /Yuh yuh…’ türküsünü çaldığı için Ulusal Kanal’a 11 bin küsur lira ceza vermiiştir. Bu ceza CHP ve MHP temsilcilerinin karşı çıkmasına karşın AKP ve BDP’nin temsilcileri tarafından verilen oylarla oy çokluğu ile verilmiştir.
Kimse BDP temsilcisinin AKP ile birlikte oy vermesini ne yapalım o da ‘Ulusal Kanal’ diyerek içine sindirmeye kalkamaz.
Burada açıktan özgürlüklere ve de Mahsuni’nin kırk yıllık türküsüne saldırı vardır, bu saldırıyı yapanlar BDP’li değil kim olursa olsun hesap vermek zorundadır.
Bu yüzden de BDP’yi ve hâlâ koşulsuz olarak BDP’nin politikaları peşinde koşan solcu parti ve çevreleri uyarıyoruz.
Oturun, düşünün inanıyorum ki, bu tutumda bir sakatlık mutlaka bulacaksınız.