NEREDEYDİN DAVUTOĞLU?

Yazan: Turgut Koçak 18 Temmuz 2013

Bilindiği gibi AKP’nin desteklediği El Nusra Cephesi PYD ile girdiği silahlı çatışmayı kaybetti. Çatışmaların Ceylanpınar’a da yansıdığı olayda Ceylanpınar’da ölen ve yaralananlar oldu. Bütün bu gerçekler ışığında politika yapmak yerine Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bir kez daha ortaya çıkıp BM’ye bir çağrıda bulunarak Beşar Esad’ın bir an önce devrilmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye hiçbir dönem üstüne vazife olmayan işlerle AKP’nin 11 yıllık iktidar dönemindeki kadar ilgilenmedi. AKP iktidarı; ülkemizin ve Suriye’nin başına sardığı ne kadar sözde İslam görünümlü ipten kazıktan kopma kimseler varsa onlara her türlü lojistik destek vererek Suriye’ye karşı katliamların ortağı oldu. Türkiye’yi Suriye’ye karşı emperyalist güçlerin çıkarı doğrultusunda bataklığa iten emperyalist güçler, olaylar başlatıldıktan sonra Suriye’nin beklenmedik direnişi karşısında daha ileri gitmeyi askıya aldığı için AKP iktidarı dımdızlak ortada kalıverdi. Bununla birlikte her fırsatta Mısır’da Mursi’nin devrilmesini de diline dolayan Recep Tayyip Erdoğan ve tayfası aynı çıkmaz politikalarda kulaç atmayı ne yazık ki sürdürüyor.

İçerde yaşadıklarımız az geliyormuş gibi isteniyor ki, Türkiye bataklıktan hiç mi hiç çıkmasın. Bilindiği gibi Çağdaş Hukukçular Derneği üyelerine yönelik operasyonda Selçuk Kozağaçlı tutuklandı. Uzun süredir içerde. Hiçbir hukuk kuralının gözetilmediği bu dava ne yazık ki, kabul edildi ve haklarında uzun yılları bulan dava açıldı. Bir ülke düşünün ki, orada hiçbir hukuk kuralı gözetilmeksizin insanlar içerde çürütülebiliyor, bütün bunlara karşın AKP iktidarı hâlâ demokrasiden dem vurabiliyor. Bir iktidar düşünün ki, Eskişehir Emniyeti iri yarı polislerini gösterici dövdürmek için sivil giydirip sokağa salıyor ve bu katiller de Ali İsmail Korkmaz’ı sopa ile öldürebiliyor. Bir ülke düşünün ki, kendilerine kader mahkumu diyenler tarafından Gezi Parkı gösterilerinde tutuklananlar içerde dövülüyor, çeşitli baskı ve işkenceler uygulanıp oruç tutmadıkları için her türlü aşağılık hareketlerde bulunulabiliyor. Bir ülke düşünün ki, bütün dünyanın gözleri önünde görevli polis gösterici vurup katil oluyor, o ülkenin yargısı bu olayı olağan bir nefsi müdafa gibi algılayıp adı geçen polisi tutuklamıyor. Bir ülke düşünün ki, bir takım maganda ve karanlık sözde iş sahipleri ellerinde palalarla sokağa fırlayıp vatandaşların yaşamını tehlikeye sokuyor, bu gibi kişiler mahkemece salıverilebiliyorlar. Bir ülke düşünün ki, göstericilere uygulanan şiddet sonrası ölenlerin ve sekiz binin üstünde yaralananın olmasına karşın başbakanı çıkıyor ve polise “ben emir verdim” diyebiliyor. Bir ülke düşünün ki, gösterilerde Türk Bayrağı satan kişi polis tarafından gözaltına alınıyor ve yargıç da o kişiyi tutuklayıp içeri atabiliyor. Bir ülke düşünün ki, yalan o ülkede rağbet gördüğü gibi üstüne üstlük bir de yandaşlar tarafından alkışlanabiliyor. Bir ülke düşünün ki, başbakanına diktatör denilebiliyor arkasından da o kişinin partisi ile oturup yeni anayasa hazırlamak için toplantı üstüne toplantı yapılarak sözümona politika yapılabiliyor. Bir ülke düşünün ki, başbakanı ağzına bir seçim sandığı dolamış demokrasi denildi mi salt demokrasi olarak sandık görülebiliyor. Bir ülke düşünün ki, vatandaşlık numaraları değiştirilerek diğer bütün bilgileri aynı olan mükerrer seçmen kütükleri hazırlanmış, seçmen kütüklerini bu şekilde hazırlayanlardan hesap bile sorulamıyor. Sonra da AKP seçimlerde oyların bilmem kaçını almış oluyor ve o iktidarın en tepesindeki adam “milli irade” türküsü söyleyip durabiliyor. Bir ülke düşünün ki, tepedeki adam benim türbanlı bacılarıma saldırıldı, camide bira içildi, polisler şiddet gördü, kamu binaları ve yurttaşların arabaları tahrip edildi denilsin ama bunların tamamı yalan olsun. Üstelik denilenlerin çoğu da polisin attığı gaz bombaları ve basınçlı su sıkılması ile gerçekleşsin, yağma yapıldı densin ama hiçbir kimsenin ne dükkanından ne de işyerinden çöp bile kaybolmamış olusun. Sudan sebepten insanlar tutuklanıp içeri gönderilsin ve kendilerine olmadık sorular sorulabilsin.

İşte böyle bir ülkede iktidar üstüne olmayan vazifelerle iştigal ederek bölgedeki ne kadar çağdışı rejimler varsa onların hamiliğine soyunsun. Bütün bunlara karşın bir türlü ne bu iktidardan ne de iktidarın çapsız Dışişleri Bakanı’ndan kurtulamayalım. Birileri ülkeyi yağmalayıp iktidarın da kendilerine tanıdığı olanaklarla malı götürürken, hiçbir iktidar sorumlusunun sesi çıkmasın, hatta işleri kolaylaştırmak için iktidar yasa üstüne yasa çıkarsın sonra da aç ve çaresiz bıraktığı yurttaşlar bankalardan kart aldıkları için suçlansın ve bu konu politika konusu olsun.

Sonuç olarak AKP iktidarının çivisi iyice çıkmıştır. Fireni patlayan kamyon gibi halkın üstüne gelip durmaktadır. Bir an önce bu iktidardan kurtulmak önemli görevlerimiz arasındadır. Bundan böyle AKP ve benzeri iktidarlara geçit vermemek için son Gezi Parkı eylemleriyle halktan da aldığımız güçle mücadele etmeli, özgür, eşit ve kardeşçe bir düzen için kollarımızı sıvamalıyız. Yoksa “Atma Recep din kardeşiyiz” diyerek bu iktidarın tahribatlarını ne ortadan kaldırabiliriz ne de bir an önce bu iktidardan ve Ahmet Davutoğlu gibi insanlardan yakamızı kurtarabiliriz…

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ceylanpınar’daki gelişmelere işaret ederek, “Derhal ve süratle BM Güvenlik Konseyi, eğer BM Güvenlik Konseyi olmanın gereğini yapacaksa, an bu andır” demiş. Demiş de her nedense sorumlularının başında kendisinin ve AKP iktidarının geldiğini atlamış.

“Merdi Kıpti secaat arzederken sirkatini söyler” derler ya Davutoğlu’nunki de o hesap sirkatini söylüyor işte…

Bekleyelim göreceğiz…