Yazan: Turgut Koçak 19 Mart 2021
Ülkemizde sosyalizm mücadelesi gündeme geldiği günden beri çokbilmiş bazı kimseler çıkar bizlere nasihat üstüne nasihat verirlerdi. Söylediklerinin bir işe yaramadığını gördüklerinde bu kez de sert muamelelere ve korkutma yollarına başvururlardı. Kimi öğretmenlerimizin bile az nasihatini işitmedik. Öğrenciydik okumalıydık, düşündüklerimizi şimdi değil de daha sonra savunabilirdi vs.
Ancak bizler yine de sosyalist düşüncelerimizden asla vazgeçmedik. Hani bedelini de ödedik, ödemeye devam ediyoruz. Dünyaya bir daha gelme olasılığımız olsa yine de gözümüzü kırpmadan aynı yolda yine yürümekten asla vazgeçmezdik.
Evet, kapitalizme karşıydık. Çünkü kapitalizmin odağında ne insan ne de doğa vardır. Bir avuç sermaye güçlerinin çıkarları, baskı ve zulümleri vardır o kadar. İnsanlık her defasında çok büyük acıları kapitalizm yüzünden çekti. Bu sistemi sermaye güçleri baktılar ki götüremiyorlar o zaman da baskı ve zulüm düzeni olan ve yığınların kanını emen faşizme başvurdular. Dünya bunun pek çok örneklerini yaşadı. Bizim ülkemizde de katmerlisini görmedik değil.
Sistemi savunanlar kendilerinin dışında düşünen ve örgütlü bir güç haline gelmek isteyenleri sürekli olarak ezip yok etmiş ya da ezip yok etmeye çalışmıştır. Bu çevrelere göre herkes bunların kölesi, sistemin uşağıdır. Kafaları bir türlü insanların eşit olacağına da basmaz, insan gibi yaşanılabileceğine de. Bu yüzden ülkemizde sol ve sosyalist az parti kapatılmamıştır. Örgütlenmeleri de sık sık yasaklarla kesilmiştir.
Yıllardır ülkemizi yönetenler kapitalizmin sonsuza kadar yaşayacağını öyle içselleştirmişler öyle içselleştirmişlerdir ki bu yüzden ülkemizde sık sık askeri darbeler gerçekleşmiştir. Her askeri darbeden sonra ise yoksul milyonlar sefalet içine itilirken bir avuç zümre Karun olup çıkmıştır. Sonrasında ise sistematik olarak özgürlükler ortadan kaldırılıp yok edilmiş. Sivil olduklarını ileri sürenler tam bir köylü kurnazlığı ile “askeri vesayet” teraneleri tutturarak istedikleri her şeyi bir bir gerçekleştirmişlerdir.
Bugün geldiğimiz nokta tam da budur.
Sözünü ettiğim çevrelerin söylediklerine bakarsanız; en demokrat olan kendileridir ama her ne hikmetse kendilerinden başka hiç kimsenin ne haklarının olduğunu ne de hukuktan adaletten eşit olarak yararlanmaları gerektiğini akıllarından bile geçirmezler. Bu yüzden de geriye dönüp baktığımız zaman en utanç verici uygulamalar onların eserleri olarak karşımıza çıkar. Yığınları bölüp parçalamak ve birbirlerine kırdırmak da bunların işidir. Yani bunlar tam anlamıyla halk düşmanıdırlar.
Sistem ve sistemin savunucuları isterler ki her şeye onlar ayar versinler. Kim farklı şey söylüyor ya da öne çıkıyorsa burunlarına vurulabilsin ki hizalarını şaşırmasınlar. Biz kendimizi bildik bileli ülkemizden uygulanan anlayış budur.
İşte bu yüzden bugün en üst düzeye çıkarılmış olan HDP karşıtlığının ve kapatılması için girişilen hareketlere karşı çıkmalıyız. Bugün terör gerekçesiyle HDP’yi köşeye kıstırmak isteyenlere yüksek sesle terörden ne anladıklarını, bu çevrelerin kendilerini hangi terör örgütlerine yakın duyumsadıklarını, en önemlisi de madem terörden söz ediliyor 50 yıldır terörü sağ iktidarların niye bitirmediklerini yüksek sesle sorabilme yürekliliğini göstermeliyiz. Göstermeliyiz ki geniş halk yığınları hamaset dolu vatan, millet, Sakarya nutuklarıyla kandırılamasın.
Bir düşünün 31 Mart 2019 yerel seçimleri üzerinden şunun şurasında iki yıl geçti. Bugün onca belediyeliği alan HDP’nin elinde hiç belediye kalmadıysa daha seçimler yapılmadan seçilseniz bile yerinizde oturamayacaksınız diyen zihniyetle ülke söyler misiniz nereye götürülebildi değil mi? Zaten götürülemedi de. Bugün ise iktidar ve ufak ortakları HDP’nin kapatılması için ter ter tepiniyorlar. Zihniyet hiç değişmiyor.
Bu çevreler bir kez olsun bırakalım sosyalist bağlamda demokrasi ile sınanmayı burjuva demokrasisi ile bile sınanmayı göze alamıyorlarsa parti kapatma yolu ile nemalanmak isteyenlerin kafalarının içindekileri çok ama çok iyi anlamamız gerekiyor. Yoksa bu ülke dolap beygiri gibi kendi ekseninde dönüp durmanın ilerisine geçemez ve sorunlar ise çözülmek yerine daha da ağırlaşır ve üstesinden gelinemez bir hale gelir.
Bu anlayışa göz yumulur ve adam canım ne olacak denirse eğer, bugün yaptırımlar HDP’nin kapısını çalar yarın ise bu konuda ilkeli davranıp karşı çıkmayanları kapısını. Dolayısıyla da hiç bitmeyen ve bitmeyecek olan faşizmin karanlığına mahkummuşuz gibi bir hava yaratılır ki işte o zaman kimsenin partisi de pırtısı da bir işe yaramaz. Bu durumda ya ilkeli olacak HDP’nin kapatılmasına karşı çıkacağız ya da ağlayıp sızlanmayı keseceğiz.
Neredeydik nereye geldik sorusundan da iyice bıktık anlaşıldı mı iyice…