Yazan: Turgut Koçak 12 Ekim 2015
Acaba ne yazsam, kime kızıp haddini bildirsem de içim birazcık olsun soğusa bilemiyorum. 10 Ekim Cumartesi günü Ankara’da iki canlı bombanın yarattığı acı yüreklerden ve belleklerden silinebilir mi?
Onca insanı acı içinde koyan katil veya katillerin gerçekleştirdiği bu eylemi yapmalarına zemin hazırlayanlara hangi sözcüklerle seslenilebilir? Hiç kuşku yok ki, orada yaşamını yitirenlerin ayrı ayrı yürek burkan öyküleri vardır ve sizler bu öyküleri anımsadığınızda içiniz burkulur gözyaşlarınızı tutamazsınız.
1987 yılında bizi ilk kez sözde azılı solcuları uslandırmak için açılan Eskişehir Özel Tip Cezaevi’ne göndermişlerdi. İlk gittiğimiz bir aylık süre içinde kabul edilemeyecek davranışlarla karşılaştık.
Gösterilen direnç sonrasında ise bölümler kendi içinde serbest hale getirildi ve havalandırmaya birlikte çıkmaya başladık. Koşulların daha da iyi olduğu dönemlerde başka arkadaşlar da geldi. Bu arkadaşlardan ikisi Rizeliydi. Birisi halen arkadaşlığımızı sürdürdüğümüz ve gerçekten de iyi insan Başar Özgürbüz diğeri de Turan Bozacı’ydı. Her ikisi de hem iyi hem de moral dolu arkadaşlardı. Halkın Kurtuluşu Davasından gelmişlerdi ama bu önemli değildi. Aramızda gerçekten de yeri doldurulamayacak dostane ilişkiler gelişti. Turan çok güzel horon oynar, Başar Özgürbüz de çalıp söylerdi. Onlarla her günümüz diyebilirim ki iyi geçti.
Sonra cezamız bitti, oradan çıktık. Başar Özgürbüz Ankara’ya yerleştiği için onunla yakın dostluğumuz devam etti. Turan Bozacı ile ise karşılıklı birbirimize selamlar göndererek ilişkimizi hiç kesmedik.
Son olarak kızının bir sorunu için partiye gelmişti, kendisiyle bu nedenle bol bol geçmişi anıp sohbet ettik.
10 Ekim 2015 Cumartesi günü Ankara’da yapılan katliama kadar da partimizin yöneticilerinden olan Hasan Yavaş aracılığı ile halini hatırını sordum, selamlarımı ilettim. Öğrendim ki Ankara’daki patlamada o da yaşamını yitirmiş. İçime öyle bir acı çöktü ki, bir süre kafamın içinde Turan Bozacı’nın horon oynarken söyledikleri yankılanıp durdu. Sonra ses kesildi. Bir sabah kahvaltıdan sonra Turan Bozacı, Başar Özgürbüz’le birlikte cezaevinin avlusunda volta atıyorduk sanki. Ortalıkta ne ses vardı ne de sessizliği bozacak bir devinim. Gökyüzü masmaviydi bir fotoğraf karesinde öyle donup kalmıştı.
Bu sabah Hasan Yavaş arkadaşım telefon etti. Turan’ın cenazesini kaldırıyoruz diye. Donup kaldım. Birilerini aramalıydım ki içimde biriken öfke seli biraz olsun akıp gitsin. Yoksa duyduğum acı yüreğimi patlatacak gibi. Başarı Özgürbüz’ü aradım telefonu yanıt vermedi. Önüne bent vurulmuş su gibi öylece kalıverdim.
İçimden yazmak da gelmiyordu. Bir şeyler demeliydim. Bağırmalıydım. Öfkelenip gerçek suçluların isimlerini haykırmalıydım ki rahatlayabileyim. Hem sonra nasıl oluyordu da hep biz eza cefa çekiyor, hep biz öldürülüyorduk da yine de suçlu olan bizdik? Ah Turan kardeşim ah! Senin katilin üstüne bomba kuşandırılıp alana sokulan canlı bomba mıdır acaba? Yoksa devlet katında en yüksek mertebede görev üstlenmiş hemşerin midir ne dersin? Ah Turan kardeşim ah! Olayı basit sözcüklerle geçiştirerek yine de bu insanlık düşmanı katliamı başkalarına yükleme gayreti içinde olan Öz AKP iktidarının başındaki Ahmet Davutoğlu mudur yoksa?
Ülkeyi siz bu hale getirdiniz. İnsanları öyle doldurdunuz ki, tepki gösteren canlarını yitirmiş olanlara “elinizde niye Türk Bayrağı yok” diyerek birçok yerde saldırmaya kalkanlar var. İstiyorsunuz ki bu haramzade iktidarınız korku ve sindirme yöntemiyle devam etsin.
Ama söylüyoruz sizin bütün zalimler gibi işiniz bitmiştir o kadar.
Arkadaşım Turan Bozacı güle güle.
Tanıdığım tanımadığım terörün kurbanı olanlar hepinize güle güle…