NE YAPMALIYIZ?

Yazan: Turgut Koçak 12 Haziran 2020

Bir insan durup dururken ne, ne kadar komünist olduğunu yinelemeli ne Türk ne de Hıra Dağı kadar Müslüman olduğunu yinelemeli.

Malum çok yinelenen şey inandırıcılığını yitirir.

İşte bu yüzden kimse için şu kadar sosyalisttir, bu kadar devrimcidir diye bir tanımlama da yaptığımız yok. Türkiye’de bazı sosyalist hareketler ya da partiler sosyalist olduklarını söylüyorlarsa, programları da gerçek anlamda bir sosyalist parti programıysa sorun yoktur. Onlar başından sosyalist sayılmalı ve üzerinde durulup değerlendirme yaparken de asla ölçüyü kaçırmamaya özen gösterilmelidir.

Günümüzde en çok sorulan sorulardan birisi siz sol ve sosyalist partiler niye birleşmiyorsunuz sorusu olurdu. Bu soru son zamanlarda daha az sorulu oldu. Az sorulmasının da kuşkusuz bir nedeni var, çünkü bu yönde atılan adımların hemen hepsi insanları hayal kırıklığına uğrattığı için sonuçta evli evine köylü köyüne yeniden dönmesiyle sonuçlanan kaç deney yaşadık bu yaşadığımız deneyler elbette bizim için öğretici olmalıdır. Bu yüzden de sorunumuzun birleşmek olmadığı baştan kabul edilip ona göre davranılması en iyisi.

Örneğin TSİP’in bir programı var. Programla birlikte bir örgütü var. Bizim için mücadele içinde birliği yaşamsal olarak kabul ettiren bir zorunluluk olmadıkça da kimseyle birleşmek diye bir derdimiz yoktur. İşi bu yanını bir yana koyuyorum. Ancak faşist diktatörlük dayatmalarına karşı bu demek değildir ki hiç kimse ile işbirliği güçbirliği yapmayacağız. Mücadele içinde faşizme geçit vermemek için faşist olmayan bütün çevrelerle birlikte mücadelenin yollarını aramak ve bulmak gerekir diye düşünüyoruz. Çünkü öylesine büyük tehlikelerle karşılaşıyoruz ve karşılaşacağız ki kimse tek başına var olan dinci, gerici ve faşist çevrelerle mücadele edip başarıya ulaşamaz.

Buradan kalkarak karşı tarafla mücadelede çıkarları ortaklaşanlar birlikte davranabilirler. Biliyorum, haydi birlikte davranalım demek söylendiği kadar kolay değildir fakat bu konuda özveri gösterilmesi de baştan kabul etmemiz gereken bir zorunluluktur.

Kapitalist ve gerici güçlerin saldırılarını püskürtmek için geniş bir sol cepheye gereksinimimiz olduğu bir gerçektir. Hiç kuşku yok ki geniş yığınları çevremizde toparlamak ve örgütlü bir güç haline getirmek için bir araya getirmek istediğimiz kitlelerin istemlerinden yola çıkarak sonuna kadar hak ve özgürlükleri savunmalıyız. Yani faşizme karşı çaplı bir demokrasi mücadelesi vermeliyiz. Bu noktada birlikte yürüyecek güçleri parçalayıcı değil toparlayıcı bir tutum göstermeliyiz ki faşizme karşı demokrasi mücadelesinde yanımızda yer alması gereken güçleri karşı tarafa itmeyelim. Sosyalist partiler olarak işçilerin yaşadıkları sorunlardan yola çıkarak onların başta kendileri için sınıf olmalarının sağlanması, sonra sınıf bilinçli işçiler olarak nitelik kazanmaları için de ömür tüketeceğiz, onların ekonomik, sendikal örgütlenme ve haklarından yola çıkarak sınıfı mücadelesinin içine çekebilmeliyiz ki o işçiler bizimle birlikte davransınlar. Eğer onlar patron olmadan kendilerinin bir hiç olduğunu düşünüyorlarsa o çizgide duran işçiler bırakalım sosyalizm için mücadelede yer almayı faşizme karşı mücadelede de yer almayacakları gibi bizlerden fersah fersah uzakta duracaklardır.

İşçiler başta olmak üzere örgütlü tüm kesimleri mücadelenin içine çekmek için güven verici ve inandırıcı bir politikamız olmalıdır. Bu sözünü ettiğimiz konularda gerekli adımları attığımızda ve birlikte davranma yolunda da üzerimize düşeni yerine getirdiğimizde egemen güçlerin toplumun çeşitli kesimlerini raptı zapt altına alması sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Bütün bunları mücadelenin demokrasi yanı olarak düşünelim. Bu konuda hakkıyla mücadele yürüten sosyalist partiler mücadele sırasında ve sonrasında kitlesel bir güce de ulaşmaları işten bile değildir. Deyim yerindeyse demokrasi mücadelesi başta işçiler olmak üzere her kesim için bir okul işlevi göreceğinden sosyalizm hedefli mücadelede başarılı olmamızı da sağlayacaktır ki, bunun dünyada pek çok örnekleri vardır. Kaldı ki bazı sosyalist yapılar için şunu söylüyorum devrimden sonra toprakların köylülere dağıtılması nasıl bir adımdır. Bu adımı örneğin Troçki yeterince kavrayamamıştır da biz devrimden önce daha az sermaye güçleriyle savaşıyorduk şimdi toprak sahibi olan milyonlarca özel mülkiyete sahip olanlarla mı savaşacağız demiş, toprakların kolektifleştirilmesi ise çok daha sonra yani Stalin’in üzerine niye düşmüştür? Bunun elbette açıklamasını işçi sınıfının öğretmeni yeterince dile getirdiği için bu konuyu geçiyorum.

Şurası bir gerçektir ki mücadele içinde kitlelerin bilinçlenmesi ve çok daha kitlesel bir güç kazanılması daha kolaydır. O zaman yığınlara gerçek kurtuluşun sosyalizm olduğunun anlatılması da kolaylaşacağı gibi egemen güçlere karşı mücadeleyi zaferle yani sosyalizmle taçlandırmak mümkün olacaktır. Sanki demokrasi mücadelesi denilince bazılarınca gereksiz bir şekilde biz şimdi mevcut iktidardan kurtulduk, faşizm tehlikesi de ortadan kalktı herkes evine anlamında bir sonuç çıkaranların olması her fırsatta biz sosyalistiz yığınların önüne gerçek kurtuluş olarak sosyalizmin koyalım toplumun heyecana gereksinimi var denilerek biz farklıyız demek için onca çalıyı dolanmaya da gerek yoktur.

Eğer siz faşizme karşı birlikte mücadele içinde yer alırken renginizin pembeleşeceği gibi bir kaygıya kapılıyorsanız ne söylerseniz söyleyin renginizin pembeleşmesini önleyemezsiniz.

Çünkü bazı yapıların her yaptığı demokrasi mücadelesinin bir parçası olduğu halde, bunu değil de her fırsatta devrim yapmak şeklinde özetlenen düşünceleri de mevcut sol ve sosyalist yapılarla arasına kalın bir çizgi yerleştirmek anlamı taşımıyor.

Her fırsatta söyleniyor olsa da…