NE YAPABİLİRİZ?

Yazan: Turgut Koçak 4 Mart 2021

Oturup düşünelim. AKP ve saray iktidarı 19 yıl sonra gele gele geldi ve ülkede demokrasinin olmadığı, insan haklarının hak getire hale getirildiği, düşüncelerinden sonra insanların neler çektiklerini kamuoyuna bizzat Erdoğan’ın ağzından sunulan “insan hakları eylem planı” reformuyla ortaya koydu. Oturup düşününce sizler de Erdoğan’ın buraya nasıl geldiğini sanıyorum düşünüyorsunuzdur. Düşününce de halkımızın bir kez daha nasıl kandırılacağı düşüncesi de sanırız uykularınızı kaçırıyordur ya da ne bileyim inandırıcı olmak içim kimlerle hareket eder acaba sorusunu da aklınızdan geçiriyorsunuzdur. Bir zamanlar liberaller ve bazı solcular bunlara payandalık etmişlerdi fakat şimdi bunları yeniden sahneye sürerler mi bilemiyoruz. Metin Feyzioğlu’nun konu ile ilgili “reform değil devrim” demesini işitince hah işte dedik demek ki bu tiplerin soyu hala tükenmemiş.

Bütün bunlar konuşulurken Pervin Buldan’dan şu sözleri işitiyoruz. “Zamanı gelince her şeyi açıklayacağız” bu anlayışta ize göre doyurucu bir anlayış değil. Çünkü partisi topun ağzına konulmuş bir Eşbaşkan böyle konuşmaz. Neyi açıklamak istiyorsa açıklar olur biter. Varsın o zaman AKP ve saray düşünsün gerisini. Bu belirsizlikler ister istemez havayı puslandırıyor. Oysa tam da şimdi kim demokrat mı değil mi, kim Kürtleri yurttaş yerine koyuyor kim koymuyor tam anlaşılacakken ürkek davranılması çok da yerinde değil.

HDP’nin her tarafa seslenmek gibi bir niyetinin olması yerinde bir niyet değildir. Bu yüzden de her zaman ayağına taş değmektedir. HDP bu yüzden konuyu ele alırken sınıfsal bakış açısından kendisini uzaklaştıramaz. Çünkü bugün yaşadıklarımıza baktığımız zaman açıkça sınıfsal tayin ediciliklerden kaynaklanan sorunlar söz konusudur. Bu yüzden de demokrasi yanlısı bir parti hem İslamcı, hem milliyetçi bir anlayışı başat olarak izlenmesi gereken bir yol olarak belirlememesi gerekir. Bugün dünyanın her tarafında faşizm dinsel ve milliyetçi damardan beslendiğine göre bu anlayışa karşı HDP panzehir olacak bir davranış sergilemeli ve demokrasi cephesinin daha da geniş tutarak Kürtlere karşı izlenen antidemokratik tüm davranışları savuşturmalıdır

Dikkat edilirse AKP şu an iktidarını şoven dalganın etkisiyle sürdürüyor. Ancak bu da göstermiştir ki bu şekilde de AKP ve saray iktidarının işbaşında kalması zorlaşmıştır. Dolayısı ile iktidar şu son insan hakları eylem planı ile yeni bir saptamanın gayreti içindedir. Bu durumda söylediklerimiz belki doğrulanacaktır belki de doğrulanmaz ama Erdoğan bir kez daha kimi liberalleri, Kürtleri, hatta kendisine Atatürkçüyüm diyenleri kazanmak için bir hamlede bulunacaktır. Bu konuda şaşırtıcı adımlar bile atılabilir ama bütün bunların gerçekte ne bir değeri vardır ne de olup bitenleri olumlamak olasıdır.

Sonuçta iktidarın inandığı için değil fakat hem gündem değiştirmek hem de muhalif olan kesimleri etkisizleştirmek için atacağı adımların dikkatle izlenmesi ve ülkede yaşanılan her türlü zorbalığa ilkesel olarak karşı çıkılmalıdır ki bu iktidarın zaten laçkalaşmış olan sinirleri iyice laçkalaşsın ve iktidardan gönderilebilsin. Önemli bir nokta da şudur bugün birçok muhalif parti toplumun karşısına çıkmalı ve topluma ne vaat ettiğini açık açık deklare etmelidir. Yoksa yarın ne olacağı belli olmayan muğlak bir duruş sergilenerek toplumun güvenini kazanmanın olanağı yoktur. Eğer konuya sosyalistler açısından bakacak olursak bizce bu konu zaten yeterince net ve ilkeseldir.

Sosyalistler demokrasi mücadelesinde ne olmakla birlikte bu konuda da belirsizlikler vardır ama eğer nasıl davranılacağının içi doldurulursa bilinmelidir ki yığınlar katında sosyalistler daha inandırıcı olacaklar ve mücadelenin de başını çekeceklerdir. Son Erbakan’la ilgili anma toplantılarında gösterilen tavırların da çizmeyi aştığı bir gerçektir. Kim neyse odur daha ötesi yığınları kandırmaktan öte bir işe yaramaz. Abdülhamit resminin altında kimse ama kimse bize demokrasi mücadelesi verileceğine bizi inandırama. Herkes farklılığını da ayrılığını da doğru değerlendirmeli ve kuşku çoğaltıcı yanıltmalardan uzak durulmalıdır.

Sosyalistler yaşananlar karşısında ortak bir tutumu gündeme getirirler ve de bir güç olduklarını yığınlar karşısında inandırıcı bir şekilde kanıtlarlarsa biliyoruz ki daha etkili sonuçlar almak da mümkün olacaktır. Her grup farklı bir tutum sergilerse ki öyle olmakta etkimiz o oranda da dibe vurmaktadır.

Eğer onca zamandır faşizan laf molozunun altında debelenip durmayacaksa ne yapmamız gerektiği de zaten bellidir.