Yazan: Turgut Koçak 20 Mart 2013
Türkiye, İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra emperyalist/kapitalist dünyanın iyice yörüngesine girmeye başladı. Hele de saldırı ve savaş örgütü NATO’ya girdikten sonra bağlantı daha da bir üst düzeye çıkarılarak Türkiye tam anlamıyla kuşatılıp kontrol altına alındı. Bir yandan NATO’ya girmenin bedeli olarak Menderes iktidarı halkın çocuklarını Kore’ye gönderip kırdırırken bir yandan da ülkenin dört bir yanında Amerika üsler kurdu. “Barış gönüllüleri” adı altında CİA ajanları bütün kentlerimizde dolaşıp ajanlık görevlerini yerin getirdiler. Okullarda Amerikan süttozu dağılıp bozuk gıdalar yardım adı altında dağıtılmaya başlandı.
Bu yeni durumda doğal olarak sorunlar yaşanmaya da başlandı. Alt rütbeli Amerikan subayları daha üst rütbeli Türk subaylarına amirlik taslar ve amir gibi davranırken görüntüden rahatsızlık duyan kimi subaylar tepki koyarlarken bu yeni duruma ordunun büyük bir bölümü kolayca ayak uydurup gıklarını bile çıkarmadılar. Olup bitenlere karşı en şiddetli tepki kuşku yok ki, sömürüye, zulme karşı olan sosyalistlerden geldi. Dolayısıyla salt Kore savaşına Türk askerlerinin gönderilmesine karşı çıktıkları için Behice Boran başta olmak üzere birçok sosyalist tutuklanıp cezaevine gönderildi
O günden bugüne durum hiç değişmedi. Salt Amerika ve işveren çevreleri darbe istediği için 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbesi yapıldı. Bu darbeler sonrasında da bedel ödeyenler sol ve sosyalist görüşlüler oldu. Ülkeyi bunca zamandır yöneten sağ iktidarların uygulamalarında küçücük bir değişiklik olmadı. Dış güçlere bağlılık ve dış emperyalist güçlerle işbirliği kesintisiz sürdürüldü. Kasım 2002 yılında AKP iktidarı ile birlikte Amerika ve emperyalizmle işbirliği en üst düzeye çıkarıldı. Son on yıldır yaşadığımız gerçeklere baktığımız zaman olup bitenleri daha açıkça görebilmekteyiz.
ABD’nin ve emperyalizmin dümensuyunda Recep Tayyip Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu Eşbaşkanlığı’nda neler gördük yaşadık neler. Dolayısı ile AKP iktidarı komşularımızı emperyalizm adına tehdit etmeye başladı. Küreciğe radar, güney illerimize patriot füzeleri yerleştirildi. Füzelerin namluları da Suriye ve İran’a çevrildi. Bu yeni uygulama karşısında bir kez daha sosyalistler en üst düzeyde tepki verirlerken ülkenin öteki kesimlerinin gıkı bile çıkmadı. Ordudan bu füzeler niçin yerleştiriliyor diyen bile olmadı. AKP’nin emperyalistlerin isteğine boyun eğmesi karşısında her şey olupbittiye getirildi. Amerika, Hollanda ve Alman askerleri ve patriot füzeleri konuşlandırılırken bir meclis kararına bile AKP iktidarı gerek duymadı.
Bir geçiş nedeniyle Alman askerleri bir generalin aracının geçmesine izin vermeyerek engellemek istediler. Bunun üzerine araçtan inerek Alman askerlerine tepki koyan generalin tutumu Alman ordusuna rapor edildi. Bu dalaşmayı ise Almanya’da Bild gazetesi yazdı. Konu Türk basınında da üstünkörü geçiştirilmesine karşın, özellikle Ulusal Kanal olup bitenleri haber yaparak kamuoyuna duyurdu. İktidar ve kimi yetkililer ise her zaman olduğu gibi bu olayda da susmayı daha yerinde gördüler. Zaten bu onların öteden beri hep yaptıkları şey olduğu için şaşırmadık. Ancak yaşananlar bir kez daha gösterdi ki, ülkemize konuşlandırılan Küreciğe kurulan radar ve patriotların kontrolü koşulsuz yabancıların elindedir. Bir geçiş konusunda üstelik de askeri birliğin içinde Alman askerleri sorun çıkarmışlarsa radar ve patriotların komutası ile ilgili neler olabileceklerini varın siz düşünün. Söyledik, bizim sesimizi hiç duymak istemeyenler, hatta onları karşılayıp kıyı bucak nereye yerleştirilirse iyi olur bağlamında onları yedekleyip gezdirenler bugün böylesi aşağılamalarla karşılaşıyorlarsa diyebiliriz ki hak etmişlerdir. Bir söz vardır tavşan yamaca geçtikten sonra ne yapılsa faydasızdır. Radarın, füzelerin yerleştirilmesi sırasında hiç sesi çıkmayanlara bir kez daha sesleniyoruz.
Görünen köy kılavuz istemez.
Emperyalizmin askerlerinden beklenmesi gereken şey ne ise o oluyor. Bu konuda hayal kırklığına uğrayanlar kendilerini bir kez daha gözden geçirmeli ve işbirlikçi sağ iktidarları ve emperyalizmi hedef tahtasına cepheden koymayı görev saymalıdırlar.
Bizim, yaşanan olay sonrasında söyleyeceğimiz de budur.