Yazan: Turgut Koçak 22 Ağustos 2015
Biliyorsunuz AKP 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara geldi. Bu partinin ne kuruluşu ne de iktidara gelişi olağan seyri içinde olmadı. AKP’nin kuruluşu da koşulların yaratılıp tek başına iktidara getirilişi de dış destekli bir operasyonla gerçekleşti. Ortalık birden her renkten ve türden mürekkep yalamışlarla dolup taştı. Bunların hepsi de AKP’ye akıl almaz övgüler düzüyorlar, AKP’nin ne menem bir demokrat olduğunu yaza yaza bitiremiyorlardı. Üstelik de Sol ve sosyalist solun darbelere karşı tutumları iyi bilindiği için darbe karşıtlığı üzerinden prim toplanıyor, böylece sol ve sosyalist solun uyutulması ve etkisizleştirilmesi için gerekli olan yoğun propaganda ile taşlar bir bir yerine konuyordu.
Böylece AKP iktidarı şaşa ve debdebe içinde start aldı.. Üstelik bunlar ‘Milli Görüş’ gömleğini de üstlerinden çoktan sıyırmışlar, yüzlerini de Batı’ya dönmüşlerdi. Bu bağlamda AB ile bayram havasında görüşmeler yürütüldü. Öyle ki Türkiye AB’ye ha girdi ha girecekti. Birçok sözde aydın ve akademisyen AKP’ye övgüler düzüp onca zamandır bir arpa boyu yol alamayan gelmiş geçmiş iktidarları yererken AKP’yi ise demokrasi şampiyonu ilan ediyorlardı. Yıllar acı ve gözyaşı içinde devrildi. Kaç dönem seçim kazanan AKP’ninse artık kendine olan güveni iyice artmıştı. Artık neyi nasıl yapmak istiyorsa öyle yapıyordu. Bunları yaparken de öyle hukukmuş mukukmuş, alışagelmiş kurallarmış taktığı da yoktu.
Türkiye dış güçlerin dümensuyunda dış politikada duvara toslatıldı. İçerde faşizan uygulamalar arşı âlâya çıktı. Demokratik kurum ve kuruluşları ne takan vardı, ne de önemseyen. Yolsuzluk, hırsızlık, talan, yalan, rüşvet, nüfuz ticareti, kara para aklama işi bizzat iktidar eliyle yapılır oldu. Dün kendilerini Harun yerine koyanlar dolarlar, Eurolar içinde yüzüp Karun oldular. Keyfi tutuklamalar aldı başını gitti. Orduya operasyon çekilip koca koca paşaların kulağından tutulup içeri atıldı. Onlar da yazgılarına kuzu kuzu boyun eğdiler. İçlerinden en tepedeki biri tutuklanmasına hayıflanıyor koskoca ülkenin genelkurmay başkanını terörist ilan ettiler diye sızlanmakla kalmıyor, terörist olmadığını Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün gelip ifade verirlerse kanıtlanacağını savunuyordu. Yargı artık emir ve talimatlarla yönetiliyor, uymayanlar varsa onların da işi bir fermanla bitiriliveriyordu. Bütün bu işler Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesinde şimdi paralel yapı olarak suçlanan Fethullahçılarla gerçekleştiriliyordu.
Günler hızla akıp geçti. Recep Tayyip Erdoğan ve şürekası suçsuz, Fethullahçılar paralel yapı ilan edildi. Yeterince burunlarının sürtüldüğüne kanaat getirilen asker ve sivillerse “meğer suçsuzmuşsunuz, bunları paralel yapı yaptı” denilerek salıverildiler. Bunların bazılarını dışarda tutarsak bugün nerede olduklarını ne yaptıklarını bile bilmiyor oluşumuz bir rastlantı olmasa gerektir. Ne derler meğer analar neler doğururmuş neler.
12 Eylül 2010 tarihinde Anayasa değişikliği oylaması yapıldı. Recep Tayyip Erdoğan’ın düzenlemeleri kabul gördü. AKP iktidarı daha da azdı. Keyfiliği ve hukuksuz uygulamaları doruğa çıkardı. Eğitim sistemi değiştirilip dincileştirildi.
Üniversiteler AKP’nin kadrolaşma yerleri haline getirildi. Niteliksiz kimselere yardımcı doçent ve doçent ünvanı verilerek gericilik üniversitelerde boy attı. Üniversite sınavlarına ve bütün sınavlara hile karıştı. Devlet memurluğuna alınanlar iktidarın istediği kimseler olsun düşüncesiyle akla hayale gelmez hokkabazlıklar yapıldı. Olmadı AKP iktidarı kendi adamlarını sınava bile sokmadan katakulli çevirerek üst düzey memuriyetlere aldı. Diyanet İşler Başkanlığı katakullilerin döndüğü baş kurum olarak iktidara kadrolaşma zemini hazırladı.
10 Ağustos 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de Recep Tayyip Erdoğan kazandıktan sonra bütün taşlar yerine oturmuş sayılırdı. Artık Recep Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki dinci rejim ilan edilebilirdi. Ancak Türkiye’nin dinamiklerinin buna kolay kolay izin vermeyeceği de ortadaydı. Bu yüzden de sindire sindire yapılmalıydı yapılacak olanlar. Ancak 7 Haziran 2015 seçimleri oyunlarını bozdu. AKP artık tek başına iktidar değildi. Bu yüzden yapılacak iş seçimlerin sonucuna göre bir iktidarın oluşmasını ne edip edip önlemekti. Öyle de oldu. Daha ilk günden koalisyona bu çevreler demediğini bırakmadığı gibi seçimlerin yenilenmesini savundular. R.T. Erdoğan göstermelik hükümet kuruluş çalışmaları yürütmesi için Davutoğlu’na görev verdi o da işi yokuşa sürüp geri getirip görevi iade etti.
Bu durumda görev Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na verilesi gerekirdi ama Erdoğan, “Beştepe Külliyesi’ni tanımayanları bende tanımam” dedi ve Kasımda seçimlerin yenilenmesi için stardı verdi. Sistemi değiştirdiğini söyleyen, Anayasa manayasa, hukuk mukuk takmayan bir efendinin vesayeti altında AKP’nin yeniden kazandırılması seçimlerine gidiyoruz.
Yani halk sandığa tekrar götürülerek bu Alicengiz oyununa bir kılıf geçirilmek isteniyor.
Bizler gücünü yasalardan ve Anayasa’dan almadığını açıkça ifade eden bir gücün otoritesini tanıyacak değiliz.
Göreceksiniz, bu kez halkta bu otoriteyi tanımadığını gösterecek, Recep Tayyip Erdoğan’ı kesinlikle Beştepe Külliyesi’ne kilitleyecektir.