NE HABER DİNCİLER?

Yazan: Turgut Koçak 18 Aralık 2015

Bilindiği gibi dini duyarlılıkları olan yurttaşlar her fırsatta gözüne kül üfürülüp kandırılır. Bunlardan birisi ve en önemlisi de şu dinci takımının İsrail’e yönelik tutumudur. Örneğin iktidar partisi AKP iktidara geldiği günden günümüze kadar İsrail’le iyi ilişkiler kurmuştur ama bu ilişkilerin gizlenmesi için her fırsatta kalkılır ve sözüm ona Filistin tutuluyormuş gibi bir hava verilerek Gazze ile ilgili bir sürü söz söylenir. Bu yüzden de arada sırada da olsa İsrail’le Türkiye’nin arası limonileşir. Anlaşmazlıklara neden olan bir konu da Mavi Marmara gemisinin İsrail komandoları tarafından basılması 9 kişinin öldürülmesiydi. Bu konu süreç içinde soğumaya bırakıldı ve anlaşma konusunda da bitim noktasına doğru gelindi.

Recep Tayyip Erdoğan başka bir havalarda ya, İsrail’le bir yandan Feridun Sinirlioğlu aracılığı ile ilişkiler devam ettirilirken “Gazze’de ablukayı kaldırın” anlamında sanki kendisini dinleyen varmış gibi bir söz ediyor, karşılığını almakta da gecikmiyor.

“SAÇMALAMA”.

Her neyse bunlar konuşulur ve tartışılırken bir de bakıyoruz ki, el altından ilişkiler kurulmuş bile. Oysa şu dinci takımı İsrail’in adı geçtiği zaman küplere biner durur. Sanki “Siyonizm"e karşı can alıcı bir mücadele veriliyormuş gibi davranılıp yığınlar bir güzel uyutulur.

Aslını sorarsanız bizim burada değinmek istediğimiz konu başka. Bugünlerde İsrail’le yakınlaşmanın gerçek nedeni ne ola ki diye daha çok düşünüyoruz. Doğrusunu isterseniz nedenini anlamakta zorlandığımızı da söyleyemeyiz. Malum Türkiye bölgede öyle yalnızlaştı öyle yalnızlaştı ki, Rusya bütün oyunları bozdu ve AKP iktidarı da başka bir yolu kalmadığı için İsrail’le yakınlaşmaktan başka bir çıkar yol da bulamadı. Şimdi durumun özeti şudur. Bölgede hatırı sayılır güçler İran, Suriye ve Irak merkezi yönetimidir. Bu güçlere bir de Rusya eklenince işler ister istemez başka bir hâl almıştır. Rusya’nın uçağının düşürülmesinden sonra Rusya ile iplerin iyice gerilmesi yüzünden de Türkiye arkalanacağı başka güçler aramaya başlamıştır. Devreye ister istemez NATO ülkeleri girmiş, Türkiye bu ülkelerle daha fazla yakınlaşmalar kurarken bu arada da İsrail’i atlaması olmazdı, böylelikle İsrail’le soğuyan havan ılıklaştırılmıştır.

Yani sizin anlayacağınız bu dinci takımının estiği yağdığı yalandır, yığınları kandırmaya yöneliktir. Bu yüzden de AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail’den vazgeçmesinin olanağı yoktur. Sözün özü; uzatmayalım gerçekler bundan ibarettir.

Önceki gün Recep Tayyip Erdoğan’ın Konya konuşmasının özeti PKK’lılara yönelik şuydu: “O hendeklerde yok olacaklar!” Gerçekten de bugün Güneydoğu illerinde tam anlamıyla bir savaş havası egemen. Çünkü bu savaş üç korgeneral, 9 tuğ general ve onlarca albay tarafından yönetilmekte olup can kayıpları büyük olacak ve kent sokakları harabeye dönecektir. Şimdi bu sözleri insanlar Recep Tayyip Erdoğan’ın ülke severliği ile açıklamaya yeltenebilirler. Ne var ki kazın ayağı hiç de böyle değildir. İşin bu noktaya gelmesinde başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere 13 yıllık iktidar olan AKP en büyük pay sahibidir. Pay sahibidir, çünkü bölgede bu denli bir gelişmenin en önemli nedeni AKP iktidarının “çözüm süreci” adı altında uyguladığı politikalardır. Bu politika nedeniyledir ki, bugün yüzlerce güvenlik görevlisi yaşamını yitirmiş, kentler harabeye çevrilmiş, Kürt kökenli yurttaşlar evlerini barklarını terk ederek Batı’ya göç etmek zorunda kalmıştır. Bir başka deyişle AKP iktidarının ülke düşmanı politikaları yüzünden işler çığırından çıkıp bu noktaya kadar taşınmıştır.

Tabi işin bir başka boyutu da PKK’nın şehirlerde hendek kazıp kent savaşlarına karar vermiş olmasıdır. 7 Haziran seçimlerinde iktidarı yitiren AKP, 1 Kasım seçimlerini PKK’nın AKP’ye yarayan politikalar izlemesi sonucunda AKP bir kez daha ezici bir üstünlükle iktidar olmuştur. Bugün bu gerçekler yeterince analiz edilmeden bazı yapıların PKK’yı arkalamaları da öyle kolay anlaşılacak bir politika değildir. Elbette bu savaş kararı sonucu Kürt halkı büyük bir acının içine düşürülmüş olacak, fatura tabi ki de yaşam zorluğu içinde acı çeken Kürt halkına kesilmiş olacaktır. Bugün birçok çevre hamasi açıklamalar yaparak savaştan, mücadeleden, kazanılacağından dem vurarak şişirme sözlerle politika yaptığını sanmaktadır. Oysa bu hamasi sözlerle Kürt halkı ateşe sürülmekte, sonuç AKP’nin işine yaramaktadır.

Üstelik oralardan kaçarak gelen Kürt halkı batıda yaşamını nasıl sürdürecek; iş, aş, barınma sorununu nasıl çözecektir? Bölgede kalanların durumu ise doğal olarak savaş ortamı nedeniyle daha da zorlaşacak, halk şaşkına çevrilecektir.?

Evet, bir de barış ile ilgili yürütülen çabalar var. Öyle ki barış sözcüğü şu içinde bulunduğumuz dönemde bizzat barışı savunanlarca anlamsız hale getirilmiştir. Barıştan söz edenlerin barış isteğine uygun davranmaları gerekmez mi? İsteyenin istediğini yaptığı bir ortamda barış acaba nasıl sağlanacaktır? Bizler böyle barış olabileceğini sanmıyoruz. İşte o zaman barışın bir tarafın pes etmesiyle gündeme gelmesi söz konusu olur ki, o zaman da BARIŞ olmaz savaş mecburiyetten bir süreliğine ertelenmiş olur.

Sol ve sosyalist yapıların gerçekleri açıkça dillendirmesi ve PKK’yı da, HDP’yi de etkilemesi gerekir.

Belki o zaman barışın öngününe gelinmiş olunabilir.

Yoksa bazı sol ve kendilerine sosyalist denilen yapılar başkalarının yaşamı üzerinden kahramanlık taslamaya devam ederlerse sonuç çok daha karanlık ve acı olacak, Recep Tayyip Erdoğan’ın daha çok hamasi sözleri nedeniyle ile dişimizi sıkıp duracağız…