NE ANAYASASI NE HUKUKU

Yazan: Turgut Koçak 27 Ocak 2022

Şimdi kalkıp başınızı Anayasa ve hukukla şişirsek inanıyorum ki sinirleneceksiniz. Ve hatta öyle tepeniz atacak ki “memlekette olanlara bak, adam ne diyor” diye bağıranlarınızda olacak aranızda. Bu yüzden hemen konuya giriyorum. Din ve vicdan özgürlüğü diye bir gerçeği sayısız ülke benimsemişse o ülkelerin bilmem neresinde görevli kimseler böylesi bir hakkı çiğneyebilir mi? Ya da ne bileyim kişi diyelim ki asker gidip kiliseye veya camiye, havraya, Budist ve Brahma tapınağına vb. taşıdığı herhangi bir sıfatla girer ibadetini ona göre mi yapar. Yine taşıdığı sıfatın gereği ibadet yerinde ona buna sataşıp kişi hak ve özgürlüklerini mi çiğner?

Erdoğan’ın son Cuma namazında hocanın yanına çıkıp Sezen Aksu’yu kast ederek bazı sözler sarf etmesini yerinde bulabilir miyiz? Bu olası değil, kabul edilemez. Onca tartışmaya neden oldu gördük yaşadık. Dün bu konuda muhterem geri adım atmış ve demiş ki “Ben bu konuşmam da Sezen Aksu’yu kast etmedim. Benim sözlerim başkalarınaydı.” Söylenen söz önemlidir seçilen kişi Sezen Aksu olmuş veya olmamış ne önemi var değil mi?

İbadet sırasında görevli İmam varken kalkıp hiç kimse ne sıfatla olursa olsun çıkıp canının istediği gibi davranamaz. Davranmamalıdır da. Ama bizler AKP iktidarı ile birlikte neleri gördük neleri. Cami gün geldi AKP’nin propaganda yeri işlevi gördü, gün geldi en olmadık politik demeçler topluma buradan verildi. Yani sizin anlayacağınız din ve inanç istismarı yapıldı.

Şimdi bütün bunlar yaşanabiliyorsa kalkıp ben Anayasa’dan dem vursam ne olacak vurmasam ne? Daha da önemlisi sözünü ettiğimiz şeyler bir kısım politik çevrelerce içselleştirilememişse üstelik de toplum böylesi bir hakkı kullanmak için özen göstermiyorsa bazı konuların altını daha da bir kalın çizgilerle çizmek gerekiyor. Örneğin LAİKLİK her gelip gidene göre değil kimsenin, kimsenin yaşam tarzına dokunamadığı bir anlayış olarak toplumun ortak değeri yapılmalı ve buradan kesinlikle geri adım atılmamalıdır.

Evet, bu konuşma camide yapılıyor. Üstelik de ibadetle ve ibadet özgürlüğü ile en küçük bir bağlantı kurulamaz. Diyelim ki bütün camilerde ve başka inançların mekânlarında benzeri şeyler konuşulmaya başlansa bir düşünün nelerin olabileceğini? Eğer bir yetkili bir şeylere gerek duyuyorsa gerek duyduğu şeyi uygun ortamlarda konuşabilir ki o bile başkalarının özgürlüğünü kısıtlamanın da ötesine geçecek “dil koparma” söylemine kadar gidemez.

İncili Çavuş sürekli sivri dili yüzünden padişahın hışmına uğruyormuş. Padişah bakmış olacak gibi değil İncili Çavuş’a şöyle demiş. Seni bir koşulla affederim. Öyle bir özür dileyeceksin ki özrün kabahatinden büyük olacak. İncili Çavuş düşünmüş düşünmüş ne yapacağının sonunda bulmuş. Önde padişah sağında solunda vezirler tabi İncili Çavuş da var yanlarında. İncili Çavuş fırsatı kaçırır mı varmış padişahın nazik yerine bir cimdik atmış. Padişah aniden geri dönüp “Bire melun” diye bağırınca İncili Çavuş fırsatı kaçırmamış. “Özür dilerim padişahım bende sizi Sultan Hanım sandım” deyi vermiş.

İşte o hesap Erdoğan çıkmış şimdi diyor ki “Ben o sözleri söylerken Sezen Aksu’yu kast etmedim. Benim kast ettiğim başkalarıydı.” Nasıl beğendiniz mi bu açıklamayı. Şimdi dilleri koparılacakların yanına başkaları da eklenmiş bulunuyor.

Bu kez Erdoğan çıkıp ben Türkiye’deki hatta dünyadaki hiç kimseye kast etmedim derse nasıl olur? Bence tam da böyle denilerek girilen yoldan dönülmüş olur da Erdoğan’ın da işi zor bunu nasıl yapabilir, yapabilir mi işte orası bilinmez.

Herkes kendine göre bir çıkış yolu ifade edebilir ama bizim işaret ettiğimiz tek kurtuluş seçeneği sosyalizmdir. İnsanlığın yüksek düzeyde insanlaşması da ancak insanlığın bu evresinde başlayabilir ve eşit, özgür sınırsız bir toplum durağına ulaşılabilir.

Ne diyelim?

Yaşasın Komünizm!