Yazan: Turgut Koçak 12 Ekim 2013
Devrimci olmak başkadır uşak olmak başka. Perinçek, Aydınlık’taki yazısında şu anda Silivri’de yatan yüksek rütbeli bir komutanın sözü ile başlamış yazısına. Ne demiş Komutan:
“NATO’ya girmeseydik, Ordu mağarada kalırdı.”
Çok ilginç bir tespit. Ancak sapla samanı ayıramayan bir tespit. Niye derseniz, Türkiye NATO’ya girdiğinden bu yana salt emperyalizmin uçbeyi olarak kullanılmaktan öteye hiç mi hiçbir şey yapmış değildir. NATO’ya girildiği andan başlayarak bir Amerikan hayranlığı başlatılmış, Türk Ordusu’nun yüksek rütbeli subayları bile bir Amerikan çavuşunun önünde el pençe divan durmayı bir haysiyet sorunu saymıştır. 1952 yılından bu yana hiç kuşkunuz olmasın ki, Amerika’ya ve NATO’ya kulluk edecek az subay yetişmemiştir ülkemizde. Bu yüzden de, dünyada bu subayların gözünü açacak denli tıp daha gelişmiş değildir. Dolayısı ile Silivri’de yatan sözü geçen yüksek rütbeli subayın söyledikleri bizi hiç mi hiç şaşırtmadı. Böyleleri için Perinçek bir de sıfatlama yapmış, “NATOtürkçü” diye.
Gerçekten de bugüne kadar İşçi Partisi’nin sınıfsal bakış açısını bir yana bıraktıktan sonra ordu ile ilgili yanılgısı salt bu son yanılgı değil. Bugüne kadar sayısız kez yanılmış, her defasında da yeni bir ordu ipine sarılmaktan kendisini kurtaramamıştır. Bu yüzden de Perinçek ve arkadaşları NATOtürk kafasında olan bir kısım ordu mensubu ile Silivri’de kucak kucağa yatmaktadır. Sözü özetlersek köprülerin altından çok sular akmış, dünün maddi koşulları içinde kahramanca destanlar yazan bir ordudan geriye hiç de övünülecek bir şey kalmamıştır. Kalmamıştır çünkü yıllardır emperyalizmin dümensuyunda kulaç atanların kimliği de kişiliği de değişmiştir. Eğer öyle olmasaydı, sözü geçen yüksek rütbeli silivri mağarasında yatan komutan bu sözleri söylemezdi. Yalnız yanlış anlaşılsın istemem. Benim değerlendirmem de herkesi aynı torbaya koyuyor değilim. Bununla birlikte bugün ordunun ne hale geldiğini anlamak istiyorsanız şu an Genelkurmay Başkanı olan Necdet Özel’in tek bir hareketi bile konuyu anlamamıza yeter de artar bile. Soruyoruz; Necdet Özel Kosova’ya niye gitti ve de cami açılışına niye katıldı? Haydi bunları geçtik, caminin defterine niye, “….camaati bol olsun” notunu düştü? Amacımız kimsenin dini anlayışına karşı çıkmak değildir. Yalnız unutulmasın ki, Necdet Özel de bir cami imamı ya da ne bileyim bir müftü hiç değildir. Öyleyse bu eylemi iyi okumak gerek. Necdet Özel’e hâlâ güvenen içerdekilere sesleniyorum. Dünün maddi zorluklarını altüst ederek başarı kazanmış ordunun yerinde yeller esmektedir. Bunun nasıl olduğunu anlamak istiyorsanız son 60 yılın serüvenlerine bir göz atmanız yeter de artar bile. Tek bir örnek bile ne demek istediğimizi anlatır aslında. Süleymaniye’de 11 Türk askerinin başına çuval geçirildiğinde ne dedi Hilmi Özkök? “Bu münferit bir olaydır.” Sonra ne oldu unutuldu gitti. O günden bugüne de ABD ve NATO’nun dümensuyunda kulaç atılıp durulmaktadır. Oysa adı sanı bilinmeyen bir ülke bile böyle bir şey yaşasaydı en azından o ülke bugün ayrı kamplarda yer alır, gerçekten de kendisine yapılan bu aşağılanmayı asla unutmazdı. Oysa bizde öyle mi oldu? ABD’nin “Kuzey Afrika ve Büyük Ortadoğu Projesi” sonrası Ortadoğu’da gelişen tüm olaylarda Türk siyaseti ve ordusu ne yaptı? Libya’nın NATO tarafından bombalanıp yerle bir edilmesinde, emperyalizmin uşaklarının işbaşına getirilmesinde ve Kaddafi’nin linç edilmesinde görev aldı. Say sayabildiğin kadar her işin içinde Türkiye boy gösterdi. Suriye’de kan dökülmesinin taşeronu da AKP iktidarı değil mi? El Kaide, El Nusra ve Müslüman Kardeşler Örgütü’nü kim destekliyor? AKP iktidarı. Bugün bu ipten kazıktan kopma katilleri desteklemek için Türk ordusu sınır boyunca konuşlanmadı mı? Reyhanlı’da yapılan katliamın Türk Ordusu’nca yapılmış istihbaratı yok mu? Haydi, yok diyelim; El Kaide bu işi kendisinin yaptığını açıklamadı mı? Peki, mağarada olmayıp da NATO’da olan Türk Ordusu ne yapabiliyor yaşananlar karşısında?
Daha önce yazdık. İslami terör örgütlerini AKP destekledi, destekliyor. Bunlara karşı bir tek ABD’nin emriyle tutum alabilir dedik nihayet o da oldu. Sözde BM karar almış ve El Kaide Örgütü üyesi olduğu savlanan kişilerin malvarlığını dondurmuş. Bunların içinde bir zamanlar Recep Tayyip Erdoğan’ın dizi dibinde oturup fotoğraf çektirdiği Hikmetyar’da var. Suriye’de sözü geçen terör örgütlerini destekleyen Erdoğan “hayır ben böyle bir kararı imzalamam” dedi mi, demedi, diyemez de… Kuzu kuzu imzaladı. Yani bir çırpıda desteklediklerini satıverip geçti. Şimdi soralım; ordunun hangi kademesinden sözünü ettiğimiz konularla ilgili bir itiraz geldi. Ordu siyasetin emrinde diye başkalarının çıkarına alet olmak mıdır siyasetin emrinde olmak? Yoksa ülke çıkarları söz konusu olduğu zaman doğru bir davranış sergilemek midir? Peki, mağaradan çıkan ve NATO’cu olan ordunun bu durumda işlevi nedir ki acaba?
Doğrudur ülkemizde konuşlandırılmış NATO’nun silahları, üsleri var. Burada bulunan silahların tetiği kimin elinde ve kime çevrili acaba? Çıkıp da adam gibi bunları dile getiren birine rastladınız mı siz. Doğru söylemiş Silivri’deki yüksek rütbeli komutan. Türk ordusu mağaradan çıktı çıkmasına ya teslim alınarak çıktı ne yazık ki.
Bugün kim ne adına ortaya çıkıp NATO’yu savunursa o doğrudan bizlerin düşmanıdır.
Yanılmayalım, ikiyüzlülerle aynı çuvala girilemeyeceğini öğrenelim, öğrenelim ki, sık sık kafamızı duvara çarpıp da hayıflanmayalım.
Böyle giderse İşçi Partisi daha çok kafasını duvara vuracak ve ömrü NATOtürkçülerden hayıflanmakla geçecektir, geçiyor da…