NATO GENİŞLERKEN TEŞEKKÜRLER ERDOĞAN’A

Yazan: Turgut Koçak 2 Temmuz 2022

Madrid’de NATO zirvesi düzenlendi. Bu zirvenin görünen yanı da apaçıktı görünmeyen yanı da.

Malum saldırı ve savaş örgütü NATO emperyalist/kapitalist sistemin can simidi. Daha da açıkçası silah zoruyla koruyucusu ve kollayıcısı. Bilindiği gibi ABD dünyanın her bir bölgesinde etkisini büyük ölçüde yitirdiği için bazı alanları ortaklarına bırakıp kendisi için daha stratejik bölgeler gücünü kaydırmak istiyor. Bunu yaparken de kendisi için tehlikeli olduğunu düşündüğü iki ülkeyi olabildiğince etkisiz kılmak için nafile bir çabaya başvuruyor ki bu gerçekleri de bütün çıplaklığı ile görüyoruz. Bir yandan Rusya7Nın gücünü sınırlamak için daha önce Sovyetler’in içinde yer alan ülkeleri birer ikişer NATO’ya almaya çalışır ve alırken diğer yandan da bazı ülkeleri de bu kervana katmak için örneğin Ukrayna gibi dünyayı riske atacak girişim ve kışkırtmalarda bulunuyor. Bugüne kadar Sovyetlerde dahil kendileri için tehlike görüp NATO’ya girmeye İsveç ve Norveç bile durup dururken kendileri için tehlike saptamasında bulunarak NATO’ya girmek için başvuruda bulundular. Rusya konuya NATO zirvesinden sonra bir açıklık getirdi ve bu iki ülkenin NATO girmesine karşı olmadığını ama buralara tehdit edici silah ve asker yerleştirilirse işin renginin değişeceğini açıkladı.

Bu zirvede önemli olan bir şey var ki o da daha zirve başlamadan Erdoğan’ın yüksek perdeden atıp tutmaları oldu. Arkasında duramayacağı bir sürü söz etti ve İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınmasını teröristler olarak değerlendirdiği kesimleri koruduğu için veto edeceğini sağır sultanın bile duyacağı bir ses tonuyla ilan etti. Bu tartışmaların arabulucusu gibi hareket eden ABD ve Başkanı Biden harekete geçti, Erdoğan’ı yumuşatarak muma çevirip bir anlamda Erdoğan’ın sözlerini geri almasını sağladı. Bu iki ülke terör ve teröristler konusunda ne ödün vermişlerdi de Erdoğan elindeki veto kozundan vazgeçivermişti? Nitekim bu iki ülkenin yöneticileri de zirve bittikten ve ülkelerine döndükten sonra değişen pek bir şeyin olmadığını hemen herkes görmüş oldu. Ancak AKP cephesinde her zaman olduğu gibi bir zafer havası var ki işte bunu anlamak gerçekten de zor. Neyse konuya biraz daha açıklık getirelim. Erdoğan’ın bu zirveden bir kazanım elde etmiş değil ama Biden’la görüşmesi bu çevreler tarafından bir zafer görülüyorsa eğer onun da üstündeki örtüyü kaldırdığımızda altında çıkmayan pislik yok gibi.

Terör örgütlerinden söz ediliyor ya üstelik de isim isim sayılan bu örgütlerden Fetöcüleri en çok koruyan, kollayan ve ülkesinde beyler gibi yaşatan hangi ülke acaba? Ya da ABD’nin bölgemizde kiminle iş tuttuğu yoksa AKP çevrelerince hiç mi bilinmiyor? Yani bu konuyu biraz deşeledik mi terör ve terörist konusunda ABD başı çekerken Finlandiya ve İsveç’in bu konuda esamisi bile okunmaz. Ama ne gariptir ki Erdoğan bu zirveden önce bu iki ülkeye yüklendi de yüklendi. Bu sözlerin şöyle bir yerine ABD’yi de içine katacak tek bir imada bile bulunmadı.

Sonuçta işler denildiği gibi sürdürülmedi ve bu iki ülkenin NATO üyeliği ile ilgili bir anlaşmaya olur verildi. Bu bir başarısızlıktı elbet başarısızlık olmasına ya ülkemizdeki muhalefete de baktığımız zaman hiçbiri ABD’nin terör ve teröristler konusundaki başı çektiğini gündeme getirmezken İsveç ve Finlandiya konusunda hezimetten söz edilip muhalefet buradan bir açık bulduğunu düşündü ve şimdi bu noktadan habire yüklenip duruyor. Yani yanıltı bir gölge oyunu üzerinden politika yapılmaya çalışılıyor. Yani iktidarla muhalefet arasında geçen bu tartışmaların özünde bir hedef saptırması olduğu muhakkak. Bu konuda muhalefet ne kazanıldığını haklı olarak sorarken asıl gözden kaçırılmaması gerek ABD olayını her niyeyse atlayıveriyor.

Bu konuya baktığımız zaman ister muhalefet açısından olsun ister iktidar her iki tarafta bütün dünya halklarının baş düşmanı olan ABD emperyalizmine ve de saldırı ve savaş örgütü NATO’ya karşı öyle bir kabullenilmişlik var ki asıl çıbanbaşı da burası. Doğru politika ve de Türkiye’nin güvenliği ise konu NATO’dan tartışmasız çıkılmalı, ABD ili bütün ikili anlaşmalar feshedilmeli ve onurlu bir politika ile taşlar gediğine konulmalı ki aradığımız sonucu elde edebilelim. Yoksa aynı şeylerin daha iyisini biz yaparız hesabından bir yere varılamayacağı bilinen bir şeydir zaten. Biz sosyalistlerinse bu konudaki politikaları çok açık. Derhal bütün emperyalist örgütlenmelerden çıkılmadan ve onur kırıcı her türlü ikili anlaşmalar fesh edilmeden bir yere varılamaz.

Ukrayna NATO’ya alınmak isteniyordu elbette de Rusya bu isteği savaş nedeni saymakla kalmadı görüldüğü gibi doğrudan savaşı göze aldı. Bu nedenle görüldü ki emperyalistler Rusya’ya karşı buradan yürüyemeyecekler onlar da Bir başkan yerden yani İsveç ve Finlandiya üzerinden bu politikayı devreye soktular. Şimdi iş bu denli önemliyken hiç Erdoğan’ın esip yağmasıyla bu politika hezimete uğratılabilir miydi? Elbette hayır! Uğratılamadı da zaten ve Türkiye iki ülkenin NATO’ya girmesine onay verdi. Erdoğan’ın nihayetinde yaptığı da budur. Şimdi hem oyunbozan gibi davranan hem de sonucunda teşekkür almayı beceren bir görüntüyle Erdoğan gelip kendi çevrelerine hava atıyorsa ki öyle, muhalefetin de bu ayak izlerinden politika üretmesi kendilerine bir şey kazandırmasa da bir gerçeği ifade etmesi açısından isabetli oldu belki de.

Çünkü iktidar da muhalefet de bu konuda aynı deliğe işemektedir.

Düzeni karşısına almayan bir muhalefet öyle de olsa böyle de olsa kapitalist /emperyalist dünyanın olurunu olduğundan fazla abarttığı için böylesi konularda aynı davranmaya özen göstermektedir. Oysa Erdoğan bu konuda çok daha emperyalizmin işine gelen adımlar attığı ve de o çevrelerin işini kolaylaştırdığı için Madrid zirvesinde gülücüklü sahnelere tanık olduk. Yani Erdoğan bir şekilde muhalefetin önüne geçmiş gözüküyor.

Bugün ülkemizde patronları ürkütecek bir şey yapılmayacaksa laiklik çok da önemli değilse, bağımsızlık eskide kaldı kabilinden bir politikaya bordolanmışsa, işçilerin ve emekçilerin hak istemleri bir masaldan ibaretse seçimler yolu ile iktidar değişikliği yaşansa bile bu işin kazanımı ne kadar olacak ki? Gerçekten da uluslararası güçler için Erdoğan’ın çok da önemi yok ki olay fişinin çekilmesine bakar o kadar. Gelenler ne yapacak bunlar hiç mi önemli değil. Bizler bu noktadan hiç mi düşüncelerimizi dile getirip halkımızla gerçekleri paylaşmayalım.

Evet, en gerici ve faşist rejimlere karşı mücadele ederiz. Ederiz fakat gerçek kurtuluşun biricik seçeneği olan sosyalizm konusunu da inat ve ısrarla gündemde tutmaktan asla ama asla geri durmayız.

Bu politikada zaten biz sosyalistlerin varlık nedenidir tartışılmaz bir ilkesidir.