NASUH MİTAP'I UĞURLARKEN

Yazan: Turgut Koçak 6 Kasım 2014

Bazıları için derler ki, “Kör ölür badem gözlü olur”, “Kel ölür sırma saçlı olur.” Bu sözler bazıları için cuk diye oturur. Dolayısı ile bazıları için siz de “adam sende” dercesine gülüp geçersiniz. Devrimci mücadelede yer almış fakat badem gözlülerden de, sırma saçlılardan da çok çıkmıştır. Bunları geçiyoruz. Ancak bazılarını ayırmak gerekir. Bu yüzden de bazıları anmayı da hak eder unutulmamayı da. Bazıları içinse anmak da insanı utandırır unutmamak da…

Ancak Geçmişte DEV-GENÇ’in daha sonra DEV-YOL’un liderlerinden Nasup Mitap yoldaş başkadır hem de bambaşkadır. Onun gençliğinde; devrimci alçak gönüllülüğü neyse ölümü de öyle oldu. Sessiz sedasız aramızdan ayrılıverdi. Kim ya da kimlerin yüreği yanmıştır bilemem ama ben ve benim gibilerin yüreği Nasuh Mitap’a çok yanmıştır çok.

O iyi bir dosttu. Siyasal’da öğrenciyken bende Yenişehir Sağlık Koleji’nde öğrenciydim. Sık olmasa da ara sıra buluşur sohbet ederdik. Ara sıra diyorum çünkü bizim okul yatılı okul olduğu için zamanım kısıtlıydı. Bu yüzden de bir yandan Atila Sarp’la olan ilişkimiz, öte yandan TİP’in daha o yıllarda en eylemcilerinden oluşum ister istemez beni sınırlardı. Ancak bilirdim ki o ufak tefek ağabey aslında göğsünde dev bir yürek taşırdı.

Sonra mezun olup Sinop’ta Devlet Hastanesi’nde göreve başladım. Orada hem TİP’in kurulmasını gerçekleştirdim hem de DEV-GENÇ’e bağlı Sinop Kültür Derneği’ni. Çalışmalarımız oldukça iyiydi. Sinop’un bütün ilçelerinde ilişkilerim vardı. Nasuh Mitap bunu bildiği için Sinop’a geldi ve bir süre benim konuğum oldu. Birlikte çalışmalar yürütüp belli kararlar aldık. Sonra o Sinop’tan gitti. Sinop’taki görüşmemiz son görüşmemiz oldu. Bir daha hiçbir yerde yolumuz kesişmedi. Sinop’ta bomba ile yakalanıp tutuklandım. İsrail Başkonsolos’u Efraim Elrom’un kaçırılmasında dolaylı dolaysız ilişkimiz olduğu gerekçesiyle gözaltına alınıp Ankara’ya getirildim. Bütün bu yaşadıklarım Sadi Koçaş’ın “Balyoz Harekatı” ile başladı ve sürdü.

1973 yılında yürütülen bir çalışmanın zaman zaman içinde oldum. Sakıncalı olarak askere alındım. Kitle Dergisi basılıyor bütün yurtta dağıtılıyordu. Bayburt’ta asker olmama karşın kente iner bayiden aksatmadan Kitle Dergisi’ni alırdım. Askerliği bitirdikten sonra fiilen çalışmaların içinde oldum. Askerlikten sonra aldığım cezalar vardı, Ecevit affı ile silindi. Bende Sakarya’da göreve başladım. Sakarya’da önce Kitle Bürosu’nu kurduk arkasından da TSİP Sakarya İl Örgütü’nü. Sakarya İl Örgütü, TSİP’in ilk kurulan örgütleri arasındadır.

Dedim ya Nasuh Mitap’la bir daha hiç görüşmedik. Ancak onu uzaktan da olsa izler, çalışkan ve kararlı oluşunu her zaman çok önemserdim. Ama 1970’li yılların ortasından itibaren Türkiye çok hızlı bir dönemece girdiği için midir yoksa sol yapıların birbirlerine karşı tutumlarından mıdır ne o ne de ben görüşme gereği duymadık.

Sonra 12 Eylül faşist dabesi gerçekleşti. Devrimcilere karşı başlatılan cadı avı sonucu onbinlerce devrimci gözaltına alındı, işkenceden geçirildi, tutuklandı, işkencede öldürüldü. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ise 12 Eylül rejimini tanımadığını ilan edip partilerin kapatılmasına karşın o dönemde kimse bizim partimizi kapatamaz diyerek çalışmasını sürdüren tek parti oldu, Bu çalışmalar yüzünden 1985 yılında Ankara’da tutuklandım. Bizi bir süre Ankara DAL’da konuk ettikten sonra Askeri Sıkıyönetim Mahkemesi’nce tutuklanıp Mamak Askeri Cezaevi’ne kondum. Benim gibi olanları daha sıkı olduğu söylenen A Bolk 2. Koğuşa verdiler. Binbir eziyetle kısa bir süre havalandırmaya çıkarıldığımız avluya biz içeri alındıktan sonra başka tutuklular da getirilirdi. Asker her yerde tedbir aldığı için havalandırmadaki arkadaşlarla konuşmamız adeta olanaksızdı. Bununla birlikte biz yine de getirilen tutuklulara bakar durumlarını anlamaya ve dayanışma içinde olduğumuzu bildirmeye çalışırdık. Çünkü buraya getirilen tutukluların çoğu tek kişilik hücrelerden getirilen tutuklulardı.

Bir gün yatağın üstüne tam siper avluya getirilen tutuklulara bakıyoruz. Benimle birlikte tam siper avluya bakan DEV-YOL’dan tutuklu arkadaşlar da vardı. Onlar birden heyecanlandılar. Onların bu heyecanı karşısında kendilerine ne oluyor diye sorduğumda bana; “Bak bak bu Nasuh Mitap” dediler. İster istemez bende onların coşkusuna katıldım. Nasuh’u yıllarca görmemiş konuşmamıştım. Ne yazık ki, Nasuh Mitap dedikleri kişi benim belleğimdeki Nasuh’a hiç mi hiç benzemiyordu. Onca işkence ve tek kişilik hücre anlaşılıyor ki Nasuh Mitap’ın hışırını çıkarmıştı. Üstelik de öyle şişmanlamıştı ki, şaşırıp kaldım. Yine de merhaba demek için onca çabam askerler yüzünden boşa gitti. Havalandırma dediğiniz süre ne kadardı ki zaten? Alıp gittiler Nasuh’u…

Sonra Nasuh içerden çıktı. Nasuh kırgın mıydı, yoksa birilerine kahır mı etmişti çekip gitti memleketi Kırklareli’ne. Hastalandığını öğrendim, şimdi de ölümünü. Hayırsız bir adamım desem değilim. Ancak Nasuh Mitap’la dostluğumu devam ettirmemiş oluşumu şimdi kendime soruyorum da gerçekten kendimi affedemiyorum.

Çünkü Nasuh Mitap gerçekten de adam gibi adam ve DEV gibi bir devrimciydi.

Onu hiç unutmayacak ve daima anacağım…

Güle güle Nasuh yoldaş güle güle…