Yazan: Turgut Koçak 17 Aralık 2013
Biliyorsunuz; Mustafa Balbay, adil yargılanmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi de Balbay’ın başvurusunu inceledi ve tututkluluk süresinin uzun tutulması nedeniyle devleti 5 bin TL cezaya çarptırdı. Arkasından da Balbay salıverildi. Balbay’ın salıverilmesi ile birlikte içerde kalan milletvekillerine serbest bırakılma yolu görüldü. Doğal olarak içerdeki milletvekilleri de benzer konumlarını ileri sürerek yargılandıkları mahkemeden serbest bırakılmalarını istediler. Ne var ki, Mustafa Balbay’a işleyen yargı içerde kalan milletvekillerine işlemedi ve başlangıç olarak iki BDP milletvekilinin istekleri reddedildi. Bunun üzerine konu çeşitli çevrelerce haklı olarak tartışılmaya başlandı. Bu bağlamda karar verilmesinin yanlışlığı hiç kuşku yok ki, tartışılacak ve keyfiliğin üzerine gidilecektir.
Salt BDP’li diye yasalar farklı uygulanamaz uygulanmamalıdır da. Eğer bu tür uygulamalar doğal karşılanır ve önü kesilmezse bu tür kararlara neden olanlar ister yargı mensupları olsun, isterse politik erkin bastırması sonrasında böyle bir karar alınsın bilinmeli ki, bu anlayışa imza atanlar giderilmesi olanaksız yeni yeni sorunların yaşanmasına da imza atmışlar demektir. Böylesi bir sonu hazırlayanların ülkemize ne büyük zararlar verdiklerini bugün görmemiş olabilirler; ancak yarın neler yaşanacağını görerek verdikleri kararların altında kalacakları da kesindir.
Bu farklılığı anlamanın ve olağan karşılamanın olanağı yoktur. Balbay’a gelince; Balbay verdiği demeçlerde minnet duygusu içeren sözler söylemektedir. Yok, Balbay herkesi kucaklayacakmış da, caminin avlusundan girmeye karar vermiş de, yok genişlemiş de artık her anlama gelecek sözler söylemektedir. Bizler bu tür davranışları anlayamayız. Çünkü birileri sizi 5 küsur yıl içerde yatıracak siz de içerden genişleyerek ve cami avlusundan içeri girmeye karar vererek çıkacaksınız. Hoş; bizlerin cami avlusundan içeri girenlere sözümüz yoktur yok olmasına ya; Balbay’ın bu fazladan sözlerini ve genişlemesini de doğrusu anlayamayız. Bu yüzden de insan ister istemez Balbay’a tanınan bu farklılığın altında bir şeyler yattığını düşünmeden edemiyor.
Neyse; AKP iktidarı tepeden tırnağa çamura batmıştır. Yolsuzlukları saymakla bitmez. Haddi hesabı yok yani. İktidar savaş suçlusudur, Suriye’de yaşanan akıl almaz katliamın doğrudan sorumlusudur. Ekonomi batırılmış, halk yoksulluk içinde sürünmektedir. Herkes fişlenmekte, vatandaşın bilgileri kötü niyetlilerin eline kolaylıkla geçecek şekilde ortalıkta dolaşmaktadır. Yurttaşlar dinlenmekte; bu dinlemenin önüne geçecek bir iktidar iradesinin var olması şöyle dursun, tam tersine; işin içinde iktidar iradesi net olarak göze çarpmaktadır. Bütün bu olgular karşısında AKP’nin başı Recep Tayyip Erdoğan; “bizi de dinliyorlar” demekle işi geçiştirmektedir.
Sonuç olarak bu iktidar gidicidir. Ancak gitmemek için de her yolu deneyecektir. Çünkü 11 yıllık iktidarı döneminde yaptıklarının hesabının kendisinden sorulacağından korkmakta bu yüzden de seçim hileleri başta olmak üzere her yola kolaylıkla başvuracağını gösteren hazırlıklar içindedir. Evet, AKP tıpkı ANAP gibi tarihsel bir sürecin içine girmiştir. Hakan Şükür’ün istifa etmesi örneğinde olduğu gibi önce küçük küçük kopmalarla güç yitirecek, AKP’de kümelenen merkez sağın AKP’yi terketmesi uzun sürmeyecektir.
Tarihin hazin olaylarını AKP de yaşayacak ve ömrü tamamlanmış olacaktır.
Yalnız burada en önemli sorun AKP iktidarının tepesindekilerin nasıl hesap verecekleridir ki, onu da hep birlikte görüp yaşayacağız.