Yazan: Turgut Koçak 18 Ağustos 2020
Bugün içerde kalan gazetecilere baktığımız zaman onların onca baskılara karşın direndiklerini ve inandıklarını da yazdıklarını görüyoruz.
Boşu boşuna içeri atılan gazetecilerden Müyesser Yıldız da bu gazetecilerden sadece biri.
Müyesser Yıldız hem bir dönemin Fetöcü yargıçları tarafından hem de şu anki yargı tarafından ümüğü sıkılan gazetecidir.
Bütün bu gerçekleri karşın Müyesser Yıldız ne yıldırılabiliyor ne de yazmaktan bıkıyor. Bu yüzden de Müyesser Yıldız gibi gazetecilerin hedef tahtasına konulmasından doğal bir şey yok.
Bildiğiniz gibi İstanbul Sözleşmesi için AKP iktidarı mecliste firesiz oy verdiler. Peki, şimdi ne oldu da AKP imzaladığı bu sözleşmeyi tamı tamına 9 yıl sonra tartışmaya açıp bu sözleşmenin aile yapısını bozduğuna dair yalan haberler yapılmasına ve eşcinsel evliliklere izin verildiğine dair propagandalara kapı araladı? Sözleşmeden vazgeçilmesi yönünde adımlar atmaya başladı?
Bakın, Erdoğan’a yakın milletvekillerinden Hamdi Çamlı neler söylemiş?
Çamlı’ya göre kadın erkek eşit değilmiş, eşitlik koca bir tantanaymış. Allah nasıl şirk kabul etmezse, insan da kabul etmezmiş. Kadın ve erkeği eşitliğe zorlayan en büyük kötülüğü yapanlarmış. Onların fıtratında, yani yaradılışlarına müdahale etmemek gerekirmiş…
Şimdi bu edilen ar, haya tanımayan sözleri okuyun sonra da AKP ve saray iktidarının kadınları nasıl gördüğüne siz karar verin. Bu tür kendinden menkul zebani kılıklı adamlar çıkacak hem de medeni hukukun sözüm ona uygulandığı bir ülkede böylesine deli saçması sözler edecek bizler de olur olmaz tartışmaların içinde zaman yitireceğiz öyle mi?
Demek ki İstanbul Sözleşmesi’ni aşan AKP ve saray iktidarının amaçları var. Öyle ya kadın dediğiniz nedir ki de eşit miras hakkından yararlanacak? Kızlarımızın hakkı mı var ki çocuk yaşta evlendirilmelerine hukuki engelin yanında bir de toplumsal karşı çıkış olabilsin? Birilerinin muradında kimbilir neler var neler. Haremler kurmayı bile dinen caiz bulup yazıp çizenler ve konuşanlar varsa böyle bir zihniyet de iktidardaysa bunlar Allah’tan bu da iyidir diyebileceğimiz ne düşünce ileri sürebilirler ki?
Hani bunlar konuşuluyor, yazılıyor çiziliyor ya sizin aklınız kesiyor mu bunlar, Erdoğan’a karşın konuşulabilir ya da birileri sözünün üzerine aykırı bir söz edebilirler?
Bugün ülkemizde iffetsizler, iffetin ölçüsü olarak hep kadını ileri sürüyorlar. Bunlar konuşsalar mangalda kül bırakmazlar. Derler ki cennet ananın ayağının altındadır. Ana, bacı, eş hakkında kötü söz söylenebilir miydi hiç? Oysa kadının çalışma yaşamı içinde olması, başı açık dolaşması, eşit hak ve özgürlüklere sahip olması gibi konular bu dini bütünler tarafından akıldan bile geçirilecek şey değildir. Öyle ya iffet ölçüsünü koyanlar başı açık kadına rahatlıkla iffetsiz diyebildikleri gibi eşit hakları savunan ve çalışma yaşamı için bulunmak isteyen kadınları da niye namussuz saymasınlardı değil mi?
Bizler bunları tartışaduralım AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin mecliste nasıl bağırıyordu hatırlıyor musunuz? ‘AKP iktidarına kadar kadının adı yoktu’ sözü kimde ne etki bırakmıştı bilemem ama kadın oldukları halde AKP’li kadınların politikada yerlerinin ne olduğunu da bir güzel anlatan bir gerçekti.
Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmişten bugüne hayallerini özetleyen yandaşları var da bereket versin bizler de kim nasıl düşünüyormuş, niye böyle düşünüyormuş anlamakta zorluk bile çekmiyoruz. Erdoğan’a göre kadın oy verebilir fakat seçilip yönetici olabilir miydi asla. Ama oldu. Oldu da bunların hepsi gerçekte bir takiyyeden ibaret. Sonra Ayasofya için kısa bir süre önce farklı şeyler söyleyen de kendisiydi fakat bir de ne görelim çıkıp demez mi “Ayasofya gençlik hayalimdi” diye.
Sincan F Tipi Cezaevi’nde yatan Müyesser Yıldız, herkes susarkan bu konuları ele alıp yazmış, bir de Silivri’de yatan Barış Pehlivan’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağıral’e ve dost bildiği herkese dostluk ve kucak dolusu sevgilerini göndermiş. Biz dışardakiler de Müyesser Yıldız ve diğer bütün gazetecilere ve haksız yere içerde yatanlara içten selamlarımızı gönderiyoruz.
Çünkü her koşulda ülke sorunlarına ve insanlarının sorunlarına duyarsız kalmayıp kafa patlatanlara karşı bizlerin de bir sorumluluğu var, bizlerin de onlarla dayanışmak gibi bir görevimiz var. Çünkü onlar içerden karşı çıkılması gereken şeylere karşı çıkarlarken ne denli zor koşullarda bunları yapabildiklerini biliyoruz. Çünkü oraların yabancısı da değiliz, oralardan korkumuz da yoktur…