Yazan: Turgut Koçak 30 Eylül 2015
Recep Tayyip Erdoğan dün yine muhtarları toplamış. Belli ki, gelenler dünden Recep Tayyip Erdoğan’ı yıkama yağlama konusunda teşneler. İki de bir de yerlerinden fırlayıp vatan, millet, Sakarya diye bağıranlar oluyor. Bu sözler karşısında daha da celallenen Recep Tayyip Erdoğan ise habire birilerinin haddini bildirip duruyor. Daha düne kadar PKK’nın en tepedekileriyle görüşen ve karşılıklı birbirlerine iyi sözler söyleyenler şimdilerde can düşmanı olmuşlar.
Bir de Recep Tayyip Erdoğan; “yerli” ve “milli” tanımlaması yaptı ya, anlaşılan bu tanımlamanın ayağı yere basmamış olacak ki, bu kez de kimlerin “yerli” ve “milli” olduklarına açıklama getirmek gereği duydu. Kimlerin “yerli” ve “milli” olduğunu oraya buraya göndermeler yaparak saydı durdu. Hatta Recep Tayyip Erdoğan’dan öğrendik ki, birileri meclise bile girseymiş bile “yerli” ve “milli” olamazmış.
Böylesi tartışmalar ucuz tartışmalar ama ne var ki, çok su götürür cinsinden tartışmalar yine de. Şimdi Sayın Erdoğan birilerinin “yerli” ve “milli” olmadığını söylüyor ya bu sözü kendisi gibi politikacılara söylesek yerliliğin ve milli olmanın tozuna bile rastlayamayız ya neyse. Sayın Erdoğan, muhtarları toplayıp essin, yağsın. Kendi ve gönlünde yatan AKP’nin politikaları sonucu Türkiye’nin nasıl uçuruma yuvarlanmış olduğunu görmüyor olabilir, üstelik de bu suçu valiler dahil, başka görevlilere yıkmaya çalışsa da söylediklerinin hiçbirisinin maddi temelinin olmadığını kendisi de iyi bilmektedir. Bu yüzden de muhtarlara çektiği nutukta da Aydın Doğan’a verip veriştirmekten kendisini alamadı.
Kelkit yiğidinin mektubuna bir Kasımpaşalı olarak yanıt vermiş mi oldu bilemeyiz ama sonsuza kadar bu mektubun altında mı kaldığı da bütün çıplaklığı ile belli oldu.
Bir de muhtarların önünde kendisini mağdur konumda göstermek için ona buna sataştıktan sonra Allah kendisine ne kadar yaşama süresi verdiyse o kadar yaşayacağını dile getiren sözler etti. Demek ki, neymiş? Recep Tayyip Erdoğan, kızı Sümeyye’den sonra ölümle tehdit ediliyormuş. Yoksa durup dururken Sayın Erdoğan bu sözleri niye söylesin ki değil mi? Bizim kimseyi küçük düşürmek ya da hor görmek diye bir niyetimiz yok, yok olmasına da orada bulunan muhtar yağdanlıklara baktıkça içimiz bulandı. İnsanların kişilik erozyonuna uğradıklarını gördükçe niçin dinci, gerici, faşist sağ partilerin daha çok yandaşı olduğunu daha iyi anladık.
Biliyorsunuz, Recep Tayyip Erdoğan ısrarla Obama’dan görüşme isteğinde bulundu. Bu isteklerinin hiçbirine yanıt alamayınca da toplantıya Başbakanlık koltuğunu gasbetmiş olan Ahmet Davutoğlu katıldı. Sayın Erdoğan da ne yapsın, mademki BM toplantısına gidemiyor o da fırsatı değerlendirip seçime beş kala yağdanlık muhtarlarla görüşme yolunu seçti. Bu toplantıda da bir kez daha ilan etti ki, yine alanlarda olacak, yine AKP’ye oy isteyecek. Sayın Erdoğan’ın AKP’ye oy seanslarının da parası devlet kesesinden ödenecek.
Yani senim benim vergilerimizden kesilen paralar AKP gibi ülkeyi soyup soğana çeviren bir iktidarın yeniden iktidar olması için harcanacak.
Bu arada BM toplantılarında en ilginç konu bildiğiniz gibi Suriye oldu. Bu toplantıya başta Rusya olmak üzere İran da bir anlamda damgasını vurdu.
Batı emperyalistleri ve Davutoğlu Esad’sız bir çözüm önerirlerken Rusya ve İran’ın Esad’lı çözümü önem kazandı. Bu konuda en anlamlı söz yine Rusya Lideri Putin’den geldi. Bildiğiniz gibi Fransa ve ABD, Esad’sız çözüm lafları edince; Putin, “siz böyle bir öneride bulunamazsınız, bu konuda karar verecek olanlar Suriye vatandaşları dedi ve ekledi.
“SİZ SURİYE VATANDAŞI DEĞİLSİNİZ.”
Seçimlere şunun şurasında 1 ay gibi kısa bir zaman kaldı. Öyle anlaşılıyor ki, AKP seçimleri kazanmak için her boyaya girecek. Kazanacak mı derseniz, ülkedeki ekonomiden sosyal konulara kadar her şeyin dibe vurduğuna bakınca kazanmasının olanağı yok. O zaman da AKP’nin seçimleri kazanmak için çeşitli Alicengiz oyunlarına başvuracağı belli oldu bile. Örneğin Erzincan’da taşımalı oy kullanma kararının alındığı yerlere baktığımız zaman CHP AKP’nin on katına yakın fazla oy almış, buralarda olaylar da olmamasına karşın bu kararın alınması gerçekten de düşündürücüdür.
AKP’yi bu ince hesaplar kurtarır mı diye soruyorsanız; tabiki de, bu kadarı hile ve hurdalar kurtarmaz ancak bu tür uygulamalar keyfileşir ve de ağırlaştırılırsa sonuca etki edeceğini de hesaba katmak gerekir.
CHP’ye gelince; CHP, halka onca dikkate değer mesajlar vermesine karşın yine de ibresi istenildiği kadar oynamıyor. Bunun nedenini parti kurmayları hiç düşündüler mi bilemem ama bize göre bunun en önemli nedeni bu partinin peşin peşin tek başına iktidar olmaktan adeta kaçıyor olmasıdır. Öyle ki, kim CHP adına konuşursa konuşsun bunlar iktidar olacaklarını değil de iyi bir koalisyon ortağı olacaklarının mesajını veriyorlar. Bu durumda da halk tarafından CHP iktidar olarak görülmediği gibi birinci parti olması için de çok istekli görünmüyor. Bu nedenle de CHP’ye halktan ikinci parti olma ve koalisyon ortağı olarak suç partisi AKP’yi frenleme görevi veriliyor.
Son söz CHP adına konuşanlar iktidar olacaklarına önce kendileri inanmalılar ki, halkı inandırmaları kolay olsun.
Eğer bunu başarırlarsa belki bugünkü koşullarda CHP’nin iktidar olması zor gibi görünse de birinci parti olmayı başarmaması için hiç ama hiçbir neden yoktur.