MUHALEFET YOK DEMOKRASİ VAR

Yazan: Turgut Koçak 11 Ocak 2011

AKP iktidarı ile birlikte işlerin iyice çivisi çıktı. Ülke ekonomisi tepeden tırnağa uluslararası sermaye güçlerinin eline geçti. Ülkenin ne kadar kamu iktisadi kurum ve kuruluşları varsa birer birer satılarak emperyalist finans kuruluşlarına altın tepside sunuldu. Bu görevlerin çok daha iyi yerine getirilmesi için Ecevit’i bile engel görenler Atlas Okyanusu ötesinden bir operasyonla politik alandan silerek yerine 2002 Kasım ayında yapılan bir seçimle Recep Tayyip Erdoğan’ın başını çektiği AKP’yi iktidara taşıdılar. AKP’nin işbaşına gelmesiyle birlikte ülke hem ekonomik olarak, hem politik ve askeri anlamda tam anlamıyla dış güçlerin yönlendirimine tabi oldu.. Sözünü ettiğimiz bu politikalar hiç kuşku yok ki, AKP iktidarı ile başlamış olmamasına karşın, AKP iktidarına kadar hiçbir iktidar böylesi bir cüretkârlığı göstererek emperyalistlerle işbirliği içine girmedi.

AKP iktidarı ile birlikte kamu kurum ve kuruluşları yabancı tekellere satılarak buralarda çalışanlar perperşan edildi. Tekel çalışanlarının durumu bile bu anlattıklarımızı bütün çıplaklığı ile göstermeye yeter de artar bile. Askeri bağlamda ABD ve öteki emperyalistlere verilen destek akıl almaz boyutlara vardı. Ülkenin başbakanı meydan meydan gezerek BOP’un eşbaşkanı olmakla övündü. Emperyalistlerin planı doğrultusunda ortaya çıkan sözde Arap Baharı ile ilgili politikalarda Bay Tayyip öne fırlayarak diktatör avına çıkmakla kalmadı, arka arkaya verdiği demeçlerle Mısır, Tunus, Yemen, Libya, Suriye başkan ve cumhurbaşkanları için tehditkâr bir dil kullanarak görevi bırakmaları gerektiğini söyledi. Emperyalistlerin Libya’ya silahlı saldırısının ise Türkiye’nin içinde yer alması için emir verdi. Libya lider Kaddafi’nin linç edilerek öldürülmesinde ve yerine işbirlikçilerin getirilmesinde Bay Tayyip’in oynadığı rolü dünyada hemen hemen bilmeyen yok. Bugün aynı kişi tüm gücüyle Suriye’ye yükleniyor. Suriye’ye silahlı bir dış müdahalenin yapılmasının tüm önkoşullarının hazırlanması için ülkemiz topraklarını Suriye muhaliflerine ve emperyalist odaklara açıyor. Hatay’da kurulan mülteci kampını ve Kilis’te kurulmak istenen 10 bin konteynırlık kamp gözlerimizin önünde duruyor.

Ülke ekonomisi batakta. Dış politika çökmüş durumda. Ülkemizde yaşanan olaylara baktığımız zaman akıl almaz boyutlara varmış. Başka ülkelerde iktidarların düşmesine neden olacak Uludere’de 35 yurttaşımızın Amerika’dan alınan istihbarat sonucu uçaklarla vurularak katledilmeleri çok olağanmış gibi yaşanıyor. AKP’ye yönelik bütün muhalefet gösteri ve eleştirilerinin önü tutuklamalarla kesilmek isteniyor. Son olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Silivri’deki yargılamayı ve özel yetkili mahkemeleri eleştirmesi bile hakkında savcılıkça fezleke hazırlanmasına sebep oldu. Bu konuda Başbakan R. T. Erdoğan’ın demeci ise oldukça dikkat çekici. Recep Tayyip Erdoğan’a göre Kılıçdaroğlu bu fezlekeyi hak etmiş. Silivri Mahkemelerinde yargılananların savunmalarından bile açılan davaların haddi hesabı yok. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e bu nedenle verilen cezaların toplamı 16 yılı buldu. Daha da açılan birçok dava var.

Siz bir ülke düşünün ki, insanlar muhalefet yaptıkları için çeşitli bahanelerle susturulmak üzere tutuklanıyor. Bir ülke düşünün ki, önce sanıkları belirlenip tutuklandıktan sonra arkasından da kanıt toplamaya sıra geliyor. Bir ülke düşünün ki, savunma hakkını kullanacak olan kimselere savunmalarından dolayı dava üstüne dava açılarak ceza yağdırılıyor. Bir başka deyişle savunma hakkının kullanılmaması için her türlü baskı açık açık uygulanarak insanların sesini çıkarmamaları ve kendilerine biçilen cezayı kabullenmeleri isteniyor. Böyle bir ülkede işleyen rejimin adı burjuva demokrasisi olarak nitelenebilir mi? İktidara muhalif kim varsa susturulmak isteniyor, muhalefeti olmayan bir demokrasi yaratılmak isteniyorsa perşembenin gelişi çarşambadan belli olmaz mı? Mecliste Anamuhalefet partisi konumundaki bir partinin bile sesi böylesine bir aymazlık gösterilerek kısılmak istenirse; kimbilir öteki muhalefet partilerine neler yapılmaz. Böylesi bir ortamda mahkemelerin ya da iktidarın isteği üzerine harekete geçen mekanizmaların eleştirilmesi nasıl olur da birilerinin kişiliğine dokunurken, mahkemeleri etki altında bırakmak savıyla cezai yaptırımlar gündeme getirilerek herkes susturulmak istenir?

Söyledik, söylüyoruz;

Bu tür uygulamalarla kimse padişahlığını sürdüremez. Yok, bu işleyişe padişahlık değil, cumhuriyet rejimi ve onun gereği olarak demokrasi diyorsanız bu yalanlarla da kimseyi kandıramazsınız. Ya eleştirilere tahammül edeceksiniz ya da tasınızı tarağınızı toplayıp çekip gideceksiniz.

Ha bir seçeneğiniz daha var.

O seçeneğiniz de açıktan açığa diktatörlük ilan edip gücünüz yeterse herkesi ya mahpushaneye ya da ipe göndermek.

SEÇİM SİZİN…